Antalya, tarımın, turizmin, sanayinin ve teknolojinin önde
kenti. Sanat ve kültür kenti ayrıca. Festivaller, etkinliklerle her zaman
yaşayan bir kent. Cazibe merkezi olması sebebiyle göç alan bir coğrafya…
Ama tüm çekici ve itici yönleriyle teraziye koyduğumuzda
kıydığımız, üzdüğümüz, yaraladığımız bir kent. Ne değerini biliyoruz ne de
değer bildiğimizi gösteriyoruz…
Kah tarım toprakları kah ormanlar kah sahiller kah falezler.
Hep bir talan, yağma, saldırı altında. Doymuyoruz yer açmaya, betonlaştırmaya.
Henüz imara açılmış ama yapılaşması tamamlanmamış onca yer varken kıyıyoruz
yine Antalya’nın eşsiz güzelliklerine…
Sözkonusu rant olunca da susuyor, geniş bir kesim. Bilim
insanı, meslek uzmanı, siyasisi vs görmezden geliyor. Gözünüzün içine baka baka
‘Haberimiz yok’ diyorlar…
Oysa bilmeyen, görmeyen ya da duymayan yok katliamı…
Biliyoruz ki Antalya yakın bir tarihte nüfus ve gelişmişlik
olarak 3’ü zorlayacak. Türkiye’nin ilk 3’üne doğru ilerleyen Antalya’da elbette
nüfus artışına bağlı yapılaşma olacak. Elbette artan ihtiyaca hizmet verecek
tesis, yapı inşa edilecek. Ama kamu yararı esasıyla…
Ve doğal güzellikleri yok etmeden…
Dünyaca ünlü kumulları yok etmeden…
Falezleri bitirmeden…
Portakal bahçelerini tüketmeden…
Dağ taş, toprak her yer beton…
Artık bilim insanları da kayıtsız kalmıyor. Yazıyor çiziyor
konuşuyorlar…
Farkındalık oluşturmaya çalışıyor, bir avuç haklı azınlık…
Ama suskunluk çoğunluk da titreyip ayağa kalkmalı…
Çünkü hepimizin Antalya…
Toprak kirleniyor…
Su kirleniyor…
Sağlığımız tehdit altında…
Tarihimiz yara alıyor…
Eşsiz güzellikler betona teslim…
Artık dur deme zamanı geldi de geçmiyor mu...
Parayla yerine koyamayacağımız kayıplar var…
Dikkatinize…