Dünya Kız Çocukları Günü’ydü dün. Her yerde kız çocuklarıyla fotoğraflar, eşitlikçi mesajlar döndü. Siyasisi de sade yurttaşı da sivil toplum örgütü temsilcileri de paylaştı süslü püslü mesajlar…

 

Evinde diktatör kesileni de eşitliğe inanmayanı da kadının gülüşüne, rujuna, oturmasına, kalkmasına karışanı da 11 Ekim’e uygun mesajlar verdi…

 

Peki ama herkesin bu kadar eşitlikçi olduğu ülkemde nasıl oluyor da kadın-erkek eşitsizliği her geçen gün derinleşiyor?

 

Ya mesajlar sorunlu. Eylem ve söylem birliği yok…

 

Ya başka bir ülkeden bahsediyoruz, ayrı dünyalarda yaşıyoruz…

 

Ülkede kadın siyasetçilerin tırmaladığı ama kendine yer açmakta zorlandığı tabloda akademide, sivil toplumda, iş dünyasında, sporda, sanatta her alanda kadın, eşitlik mücadelesini vermeye devam ediyor…

 

Pes etmeyeceğiz elbette. Yılmak, yıkılmak yok. Gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz ve haklı mücadelemizde biliyoruz ki yalnız değiliz…

 

Kadına yönelik ayrımcılığın son bulması, şiddetin, cinayetlerin bir anda sıfırlanması mümkün değil. Ama kadınlar lehine düzenlemeler yaparak, projelerle durumu düzeltmek mümkün…

 

Fakat bazen en beklenmeyen yerlerden, isimlerden gelen darbeler umutları karartmıyor değil…

 

Bir kadının en iyi oyuncu seçildiği Altın Portakal’da yaşanan birkaç dakikalık o anlar misal. Nedir ki bu tahammülsüzlük, ne var birkaç dakika ayakta kalınsa…

 

Sonra oyuncunun heyecanı, organizasyonun zayıflığı, ödül verecek sanatçının tahammülsüzlüğü verilen mesajla görmezden gelinemez miydi!

 

Lütfen empati…

 

Cinsiyeti kenara koyun…

 

Gelin hep birlikte ‘önce insan’ diyelim…

 

Ayrışmada dil, din, ırk derken cinsiyetçi bölünmeyi de yapmayalım…

 

Ve hiç ayrışmayalım esasen…

 

Bu günler ayrışma değil, farkındalık yaratmak için anlamlı günler…

 

Yoksa bizim için kız-erkek önemli değil…

 

Cinsiyet dediğiniz nedir ki!