Türkiye, Mısır, ABD, Avusturya, Rusya, Çin, Güney Kore ve Japonya'dan sağlık, obezite, hastalık, nüfus ve demografi haberleri, istatistikleri ve raporları neler söylüyor?

Türk toplumunun yüzde 30'u obez...Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Cindoruk, obezitenin kilo sorunu değil bir hastalık olduğunu belirtti...Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Cindoruk, obezitenin kilo sorunu değil bir hastalık olduğunu belirterek, "Türkiye obezite sıklığı konusunda maalesef ABD ile yarışır hale geldi, oranlar neredeyse birbirine yakın. Verilere göre, toplumumuzun yüzde 30'u obez," dedi...

Cindoruk, obezitenin toplum sağlığını tehdit eden ciddi bir sorun haline geldiğini söyledi...Obezitenin dünya genelinde hızla arttığını ve salgın boyutuna geldiğini vurgulayan Cindoruk, "Obezite kilo sorunu değil bir hastalıktır. Dünyada gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler dahil hepsinde büyük bir sorundur. Türkiye obezite sıklığı konusunda maalesef ABD ile yarışır hale geldi, oranlar neredeyse birbirine yakın. Obezite riskini gösteren haritalandırmaya göre, ABD ve Türkiye kırmızı işaretlidir. Verilere göre, toplumumuzun yüzde 30'u obez." diye konuştu...

Cindoruk, obezitenin, sadece estetik bir kaygı değil, aynı zamanda kalp hastalıkları, tip 2 diyabet, yüksek tansiyon, solunum problemleri, eklem sorunları ve psikolojik problemler gibi birçok ciddi hastalığın temelinde yatan önemli bir risk faktörü olduğunu kaydetti...

Obezitenin genellikle vücut kitle endeksinin 30'un üzerinde olması şeklinde tanımlandığını anlatan Cindoruk, şöyle devam etti: "Ancak obezite, sadece fiziksel görünümle ilgili değil sağlık üzerinde çok ciddi etkileri olan bir durumdur. Obezite kolon kanseri, meme kanseri, rahim ağzı kanseri gibi kanser türlerinin yanı sıra kalp hastalıkları, eklem problemleri, depresyon ve sosyal izolasyon gibi pek çok olumsuz duruma yol açmaktadır."

Obezitenin birçok farklı nedeni olabildiğine dikkati çeken Cindoruk, genetik yatkınlık, yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik, stres ve hormonal dengesizliklerin bunlardan sadece birkaçı olduğunu belirtti.

Cindoruk, obezitenin önlenebilir bir hastalık olduğunu ve sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabildiğini dile getirdi.

"Batı tarzı beslenme, bağışıklık sisteminin dengesini bozuyor"

Kongre Başkanı Prof. Dr. Aykut Ferhat Çelik ise inflamatuar bağırsak hastalıklarının giderek arttığına işaret etti.Bu hastalığın sebebinin tam olarak bilinmediğinin, ancak oluşumunda genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığının altını çizen Çelik, "Çevresel faktörler tetikleyici. Çevrede artık çok fazla toksin var... Antartika'ya kadar toksinler, mikroplastikler yayılmış durumda...Vücut da bunları farklı bir antijen olarak gördüğünden reaktif davranış gösteriyor ve bu toksinler bağırsaklardaki yararlı floraya da zarar veriyor," değerlendirmesinde bulundu.

İnflamatuar bağırsak hastalıklarının Türkiye'de görülme sıklığında ciddi bir artış gözlemlendiğini aktaran Çelik, modern yaşam tarzı, hastalığın genetik yatkınlığı olan bireylerde tetiklenmesine neden olan önemli risk faktörlerini beraberinde getirdiğini ifade etti.

Çelik, "Batı tarzı beslenme, yüksek oranda işlenmiş gıdalar, endüstriyel kirlilik ve toksinlere maruz kalma, sigara, kronik stres gibi çevresel faktörler bağışıklık sisteminin dengesini bozarak hem hastalığın ortaya çıkmasında hem de şiddetinde etkili olabilmektedir," dedi.

Hastalığın, karın ağrısı, kronik ishal, kanlı dışkılama, halsizlik, iştahsızlık ve kilo kaybı gibi belirtilerle kendini gösterdiğini de dikkati çeken Çelik, tedavi edilmediği durumlarda ciddi komplikasyonlara yol açabildiğini vurguladı.

Prof. Dr. Şebnem Gürsoy da kolon kanserinin önceden tespit edilebilen ve önlenebilen nadir kanserlerden biri olduğunu belirterek, kolon kanserinin erkeklerde akciğer ve prostat, kadınlarda ise akciğer ve meme kanserlerinden sonra en sık görülen kanser türü olduğunu kaydetti.

2

Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Aydan Ercan, Türkiye'de kadınların erkeklere göre obeziteden daha fazla etkilendiğini belirtti.

Ercan, günümüzde obezitenin her yaş grubunu etkilediğini söyledi.

KADINLARIN YÜZDE 20'Sİ

Dünya Sağlık Örgütü'nün obeziteyi küresel bir salgın olarak tanımladığını belirten Ercan "Dünyada obezite yüzde 20'nin üzerine çıkmıştır. Türkiye'de ise nüfusun yüzde 17'sinin obez olduğu saptanmıştır. Cinsiyete bakacak olursak kadınların yüzde 20,9'unun, erkeklerin ise yüzde 13,7'sinin obez olduğu saptanmıştır" dedi.

Obezitede en büyük faktörün hareketsizlik olduğunu vurgulayan Ercan, obezitenin sadece estetik bir sorun değil, karmaşık bir kronik hastalık olduğuna dikkati çekti.

Obezitenin dünya çapında ölüm nedenlerinin başında gelen bir dizi kronik hastalık riskini arttıran çok önemli tıbbi sorun olduğunu ifade eden Ercan, "Obezite metabolik sendrom, kalp hastalığı, diyabet, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, felç, karaciğer hastalıkları, bazı kanser türleri, solunum hastalıkları, uyku apnesi, kas sistemi hastalıkları ve cinsel sorunlara yol açar" dedi.

"HAREKETLE ÜSTESİNDEN GELİN"

Prof. Dr. Ercan, tüketilen besinlerle enerji alımını azaltmak, doğru ve daha sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmenin, obezitenin üstesinden gelmenin ilk adımlarını oluşturduğunu vurguladı.

Obezite ile mücadelenin ilk şartının sağlıklı beslenme olduğunun altını çizen Ercan, şunları söyledi:

- Kilo vermek için sihirli bir diyet yoktur. Obeziteyi önlemenin en önemli stratejileri sağlıklı beslenme davranışları, düzenli fiziksel aktivite ve televizyon, video izlemek, bilgisayar oyunu oynamak gibi aktivitelerin azaltılmasıdır.

- Daha sağlıklı yiyecekleri tam tahıllar, meyve ve sebzeler, sağlıklı yağlar ve protein kaynakları ve içecekleri seçmeliyiz. Sağlıksız besinlerin, rafine edilmiş tahıllar ve tatlılar, patates, kırmızı et, işlenmiş et ve içeceklerin şekerli içeceklerin sınırlandırılması gerekir.

- Fiziksel aktivitenin arttırılması, televizyon izleme veya bilgisayarda geçirilen süre ve diğer oturma süresinin sınırlandırılması obeziteyle mücadelede önemli rol oynayacaktır.

3

Sigaranın Türk ekonomisine yıllık maliyeti 18,5 milyar dolar...

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, sigara bağımlılığının Türk ekonomisine yıllık maliyetinin yaklaşık 18,5 milyar dolar olduğunu söyledi...

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, Türkiye'de 252 bin çocuk ve 14,5 milyon yetişkinin sigara kullandığını dile getirdi.

Her yıl Türkiye'de 100 bine yakın kişinin sigara kaynaklı nedenlerle yaşamını yitirdiğini belirten Erdöl, "Bu oran ülkemizdeki yıllık toplam ölümlerin yüzde 23-25'ine denk gelmektedir. Dünyada da durum farklı değil. OECD'den elde edilen güncel rakamlar, tütün kullanımının her yıl dünya genelinde en az 6 milyon kişinin ölümüne neden olduğunu, her yıl ortalama 600 bin pasif içicinin öldüğünü gözler önüne sermektedir. Asıl çarpıcı olansa pasif içici ölümlerinin yüzde 75'nin kadın ve çocuklardan oluşması," diye konuştu.

Erdöl, DSÖ'nün, 2030 yılına kadar yılda 8 milyondan fazla tütün kaynaklı ölüm olacağını ve bu rakamın dünya çapında yıllık ölümlerin yüzde 10'unu oluşturacağını tahmin ettiğini kaydetti.

"1 trilyon Euro'luk" maliyet

Erdöl, sigaranın ekonomik boyutunun da sağlık kadar önemli olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

"DSÖ'nün yaptığı bir araştırmaya göre sigara ve tütün ürünlerini kullananların dünya ekonomisine toplam maliyeti 1 trilyon avroya yakın. Bu rakama sigaraya ödenen paranın yanında, tedavi masrafları ve iş kayıpları da dahil. Ülkemizde de durum dünyadan farklı değildir. Sigara içen vatandaşlarımız, her yıl 13,5 milyar dolarlık sigara satın almakta ve her yıl sigara kaynaklı hastalıkların tedavisi için 3,5 milyar dolarlık sağlık harcaması yapılmaktadır. Buna verimlilik kaybından kaynaklanan ilave gizli maliyetler eklendiğinde sigaranın Türk ekonomisine toplam yıllık maliyeti 18 buçuk milyar dolardır..."

Erdöl, 2002 yılından itibaren Türkiye'de tütün tüketimine karşı çok ciddi bir seferberlik başlatıldığını vurgulayarak, Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 3 Ocak 2008'de yürürlüğe girmesi ile Türkiye'de tütün tüketiminde ciddi düşüş olduğunu söyledi.

"Tüketim azaldıkça akciğer ve diğer kanser türlerinden ölümler, kalp damar hastalıklarından ölümler, felçler, tütünle ilişkili tüm hastalıklar ve zararlar zaman içerisinde ciddi oranlarda azalma eğilimine girdi." diyen Erdöl, yasanın etkin bir şekilde uygulanmasının yanı sıra tütün endüstrisinin son yıllarda geliştirdiği yeni enstrümanlara karşı da harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı.

Erdöl, sigaradan zarar gören vatandaşların sigara şirketlerine dava açabilmesinin önünün açılması gerektiğini vurgulayarak, Tahkim Yasasının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Cevdet Erdöl, sigarayı bırakmanın da teşvik edilmesi gerektiğini tavsiye ederek, "Sigara bırakmayı teşvik edecek çalışmalara TOKİ evi, işe giriş kolaylığı, evlenme yardımı gibi düzenlemelere ağırlık verilmelidir. Ülke olarak tütüne karşı başlattığımız bu savaşta mevzi kaybetmeye asla tahammülümüz yok. Hiç kimse o eski dumanlı ve karanlık günlere dönmeyi istemiyor" diye konuştu.

Tütün yetiştiriciliğinin ormansızlaştırmanın önünü açtığını ve üretilen her 300 sigaranın bir ağacın yok olmasına neden olduğunu belirten Erdöl, dünyada günde 10-15 milyar sigara satıldığını, bunların atıklarının da çevre katliamına neden olduğunu söyledi.

Erdöl, sözlerini, "İzmaritler, zemine ve su yollarına sızabilen ve onlarla temas eden canlı organizmalara zarar verebilecek toksinlerle doludur. Özellikle içme suyu kaynaklarına ve denizlere atılan çöplerin yüzde 73'ünü bu izmaritler oluşturuyor." diye tamamladı.

4

Film tavsiyesi: "The Insider" (Michael Mann) Sigara hakkında bilmek ve sormak istediğiniz ancak uzmanını bulup soramadığınız her şeyin cevabını veren gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmıştı...Bir bilim insanı olan Jeffrey Wigand (1942) sigara hakkında dev sigara şirketlerince gizlenen her şeyi açıkladığı için ölümle tehdit edilmişti...

Jeffrey Wigard, dönemin en önemli sigara firmalarından birinde araştırma bölümü başkanı olarak çalışmaktadır. Bir gün yönetim kurulu üyeleri ile farklı düşüncelere sahip olmasından ötürü, onlarla ters düşer ve işten atılır. İşten atıldıktan sonra şirketin sağlıksız tüm politikalarını cesur bir şekilde açığa vurmaya kalkışan Jeffrey'in ve ailesinin can güvenliği tehdit altındadır...

Yaratıcılarının insanların ve diğer canlıların süper zenginler, devletler, kibirli ve karacahil siyasiler, irili ufaklı şirketler, bankalar tarafından sömürülmediği, çevrenin, ormanların yok edilmediği, denizlerin, okyanusların, tüm su kaynaklarının zehirlenmediği, fırsat eşitliği, sosyal adalet ve hukuk devletinin geçerli olduğu, her yıl 2 ila 3 trilyon doların savaş harcamalarına aktarılmadığı, evsiz, aç, çaresiz, işsiz, sosyal güvencesiz insanın kalmadığı, yolsuzluk, rüşvet, zimmet, akraba kayırıcılığı gibi suçların en ağır şekilde cezalandırıldığı, insanlar arasındaki gelir dağılımlarında uçurumların olmadığı, sağlık hizmetlerinden yoksulların da zenginlerle eşit şekilde yararlandığı, toplanan vergilerin nerelere harcandığının hesabını veren tümüyle şeffaf devletlerin olduğu, çocuk istismarının olmadığı, kadınların erkeklerle her konuda eşit haklara sahip olduğu ve erkeklerle eşit ücretleri aldığı, büyük ülkelerin diğer ülkeleri ezmediği, mobbing ve bully gibi kavramların uzak geçmişte kaldığı, insanların zehir tacirlerinin kurbanı olmadığı , medyanın birkaç süper zenginin kontrolünde olmadığı, siyasilerin yoksulları yoksulluktan kurtarmak için çalıştığı, hayatta geçirdiğimiz her bir saniyenin eşsiz/ benzersiz olduğu gerçeğini hiç unutmamız gerektiğini, kısaca daha güzel bir dünya isteğini dile getirdiğine inandığım diğer filmlerden bazıları:

"Erin Brockovich" (Steven Soderbergh), "Traffic" (Steven Soderbergh), "Serpico" (Sidney Lumet), "An Inconvenient Truth" (Davis Guggenheim), "An Inconvenient Sequel: Truth to Power" (Bonni Cohen & Jon Shenk) , " Gorillas in the Mist: The Story of Dian Fossey" (Michael Apted), "The Road to Wellville" (Alan Parker), "Christiane F. - Wir Kinder vom Bahnhof Zoo" (Uli Edel), "All the President's Men" (Alan J. Pakula), "The Post" (Steven Spielberg), "Charlie Wilson's War" (Mike Nichols), "Network" (Sidney Lumet), "The Conversation" (Francis Ford Coppola) , "Three Days of the Condor" (Sydney Pollack), " V for Vendetta" (James McTeigue), "Deux frères" (Jean-Jacques Annaud), "L'ours" (Jean-Jacques Annaud) , "1984" (Michael Radford) , "Animal Farm" (Joy Batchelor & John Halas), "You Don't Know Jack" (Barry Levinson), "Umberto D" (Vittorio De Sica), "Miracolo a Milano" (Vittorio De Sica), "Novecento-1900" (Bernardo Bertolucci) , "Jonathan Livingston Seagull " (Hall Bartlett) , "Microcosmos: Le peuple de l'herbe" (Claude Nuridsany & Marie Pérennou), "Baraka" (Ron Fricke), "638 Ways to Kill Castro" (Dollan Cannell), "Woodstock" (Michael Wadleigh), "The Little Prince" (Stanley Donen), "An American in Paris" (Vincente Minnelli) , "The Day After" (Nicholas Meyer), "Lord of War" (Andrew Niccol), "Truman Show" (Peter Weir), "WALL·E" (Andrew Stanton), "Paths of Glory" (Stanley Kubrick), "2001: A Space Odyssey" (Stanley Kubrick), "A Clockwork Orange" (Stanley Kubrick), "Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb" (Stanley Kubrick), "Fear and Desire" (Stanley Kubrick), "Spartacus" (Stanley Kubrick), "Lenny" (Bob Fosse), "All That Jazz" (Bob Fosse), "Dersu Uzala" (Akira Kurosawa), "Kagemusha" (Akira Kurosawa), "Ran" (Akira Kurosawa), "Amarcord" (Federico Fellini), "La Strada" (Federico Fellini), "Roma" (Federico Fellini), "Elephant Man" (David Lynch), "Kuyu" (Metin Erksan), "Acı Hayat" (Metin Erksan), "Sevmek Zamanı" (Metin Erksan), "Proshchanie" (Elem Klimov), "Fanny and Alexander" (Ingmar Bergman) , "The Rosa Parks Story" (Julie Dash), "All Quiet on the Western Front" (Lewis Milestone), "Gallipoli" (Peter Weir), "Missing" (Costa Gavras), "Yol" (Şerif Gören), "Nuovomondo" (Emanuele Crialese), "Terraferma" (Emanuele Crialese), "Lincoln" (Steven Spielberg), "Color Purple" (Steven Spielberg), "Amistad" (Steven Spielberg),"Young Mr. Lincoln" (John Ford), "Cheyenne Autumn" (John Ford)

Bir deha olan Morgan Spurlock vefat etti

Doğum: 7 Kasım 1970, Parkersburg, Batı Virginia, ABD

Ölüm tarihi ve yeri: 23 Mayıs 2024, New York, ABD

En az Michael Moore’un “Fahrenheit 9/11”i kadar değerli ve önemli bir belgesel “Şişir Beni”. Üstelik altı milyon dolara malolan “Fahrenheit 9/11”den çok daha ucuza maloldu. Kimi kaynaklara göre sadece 65 ilâ 75 bin, kimilerine göre 300 bin dolarlık bir bütçeyle gerçekleştirildi. “Şişir Beni”, saygınlığı çok yüksek bir festivalde, Robert Redford tarafından kurulan Sundance’de yönetmen ödülüne layık bulundu ve Oscar ödülü adaylığı elde etti. Ödülleri bununla da bitmiyor. MTV ödülünü de kazandı. “Şişir Beni” 7 Kasım 1970 doğumlu yönetmenine, (Luc Besson’un “Leon”unda görev alan Morgan Spurlock) kısaca söylemek gerekirse, dünya çapında bir saygınlık kazandırdı. “Şişir Beni”, “Hamburger Cumhuriyeti” (Yazan: Eric Schlosser) adlı kitap gibi fast food kültürünü otopsi masasına yatırıyor.

Michael Mann’in “Insider-Köstebek”inde Russell Crowe tarafından canlandırılan Doktor Jeffrey Wigand kadar cesur bir işe soyunan yönetmen çok uluslu şirketlerin insan sağlığı konusundaki vurdumduymazlıklarını, bunların ürettikleri pazarladıkları, sattıkları kimyasal olarak işlenmiş, yüksek yağlı, yüksek tuzlu, yüksek şekerli gıdalarla on milyonlarca insanın yaşam sürelerini nasıl kısalttıklarını bütün çıplaklığıyla sergiliyor. Yine bu film fast food endüstrisi ürünlerinin insan beyninde çikolata-eroin ve sigarayla aynı bağımlılık etkilerini uyandırarak on milyonlarca insanın sağlığını nasıl bozduklarını anlatıyor.

Yönetmen, yaşadıkları aşırı kilo ve obezite sorunlarından McDonald’s’ın ürünlerinin sorumlu olduğunu iddia ederek dava açan ve davaları düşen iki genç kızla ilgili haberin izinden gidiyor. Bunun için de bir ay boyunca üç öğün sadece McDonalds restaurantlarından beslenerek bedenindeki değişimi anı anına filme kaydediyor. Böylece deneyin başlangıcında 83 kilo olan ağırlığı, 12 günde yedibuçuk, bir ayda da 11 kilo artıyor. Vücudundaki yağ oranı yüzde 11’den yüzde 18’e çıkıyor. Bir ayda McDonald’s menülerinden 13,6 kilo şeker ve 5,5 kilo yağ alıyor.

Beslenme uzmanlarına göre yönetmen bir ay boyunca günde üç öğün fast foodla beslenerek aslında sağlıklı bir insanın tam sekiz yılda almasında sakınca olmayan fast food ürününü tüketiyor. Yine filmde beslenme uzmanları bulunduğunuz yere şarbon bombası atıldıysa ya da sağlıklı besinleri bulamıyorsanız fast food ürünleriyle beslenebilirsiniz diyorlar. İyi genlere sahip yönetmenin fast food ürünleriyle beslenmeye başlamasıyla birlikte sağlığı bozuluyor. Bunun en büyük göstergelerinden biri de sağlıklı bir insanda 200 puanın altında olması gereken kolesterolünün 160’lardan 230’lara fırlaması.

Yönetmenin cinsel yaşamı da yeni beslenme rejiminden-alışkanlığından payını alıyor. Yataktaki performansı çok ciddi darbe alıyor. Doymuş yağlar cinsel organındaki kan dolaşımını olumsuz yönde etkiliyor. Cinsel isteği azalıyor. Sevgilisi şöyle diyor: “Seviştiğimiz zamanlarda bir zamanlar olduğu gibi enerjik değil. Ben üstte olmazsam hemen yoruluyor.” Sabah – öğlen – akşam, bir ay boyunca müdahale edilmiş fast food ürünleriyle beslenmek yönetmenin karaciğerini de iflâsın eşiğine getiriyor. Yönetmen fast food ürünleriyle beslenen çocukların karaciğer değerlerinin aşırı alkolden dolayı siroz aşamasına gelen kişilerle aynı olduğunu da belirtiyor.

Amerikalılar son dönemde hem El Kaide’ye ve hem de sigaraya karşı savaş açtı. Ama sigara kadar büyük bir tehlike olan obeziteyi önemsemediler. Oysa obezite bir numaralı önlenebilir katil olan sigarayı bile yakında tahtından indirmeye hazırlanıyor. Amerika’da yılda 400 bin kişi şişmanlığa bağlı hastalıklardan erken yaşta yaşamını yitiriyor. Yüz milyon Amerikalının kilo sorunu var. Yani aşırı kilolu ve obezler. Son yirmi yılda obez çocuk sayısı ikiye katlandı. 1980’den bu yana aşırı kilolu ve obez Amerikalı sayısı da ikiye katlandı.

Yine bu belgeselde anlatıldığına göre Amerikalıların yüzde altmışdan fazlası egzersiz yapmıyor. Bir tek Illionis eyaletinde yuvadan 12. sınıfa kadar beden eğitimi zorunlu. Oysa uzmanlar sağlıklı olabilmeleri için insanların günde en az yarım saat egzersiz yapması şart diyor. “Şişir Beni”den obeziteninin tetiklediği en sinsi hastalıklardan biri olan şeker ya da diyabet için sadece Amerikada yılda 100 milyar dolarlık harcama yapıldığını da öğreniyoruz. Şeker hastalığına 15 yaşından önce yakalanan insanlar da yaşam süresi 17 ila 27 yıl kısalıyor. 17 milyondan fazla Amerikalı ikinci tip şeker hastası. Bu beslenme alışkanlıkları aynen devam ettiği takdirde 2000 yılında doğan her üç çocuktan biri şeker hastalığına esir düşecek. “Şişir Beni”nin yönetmeni her dört Amerikalıdan birinin beslenme ihtiyacını karşılayan fast food endüstrisinin amiral gemisi McDonald’s’ı konu almasının nedenini şöyle açıklıyor:

“Bu şirket çok uzun yıllardır istikrarlı bir şekilde, her yaştaki çocuklara yönelik reklâm, promosyon, tanıtım, pazarlama kampanyalarına ağırlık veriyor. Özellikle onları hedefliyor.” Amerikalı bir çocuk yılda on bin kadar reklâmın saldırısına uğruyor. Bunlardan dokuz bin beş yüzü kimyasal işlemden geçmiş yiyeceklere ait. McDonald’s’ın yüzü aşkın ülkede otuz bin restaurantı var. Her gün kırkaltı milyon insan beslenme ihtiyacını McDonald’s’lardan karşılıyor. McDonald’s Amerikada fast food pazarının yüzde kırküçünü elinde tutuyor. “Şişir Beni”de kimi hastahanelerin içinde bile McDonald’s restaurantlarının olduğuna da dikkat çekiliyor. McDonald’s’ın Super Seçim menüsündeki Coca Cola, kızartılmış patates ile Big Mac toplam 1302 kalori ve 44,1 gram yağ içeriyor. Fast food zincirleri genetik olarak göğüsleri büyütülmüş, hormonlu tavukları çok karmaşık işlemlerden geçirerek müşterilerine sunuyor.

McDonald’s ve Pepsi’nin Amerikadaki toplam reklâm bütçesi ikibuçuk milyar doları geride bırakırken sebze reklâmları için bu rakamın binde biri bile harcanmıyor. Amerikada üç milyon kola makinesi var. Benzin istasyonlarında benzinden çok kola ve şeker satılıyor. Amerikan Kongresi bu yıl fast food şirketlerine istediklerini altın tepsi içinde sundu. Artık dokunulmazlık zırhı kazandılar. Yeni yasa onların ürünlerini tükettiğinden dolayı sağlığını yitirdiklerini ileri sürerek şikâyette bulunanlara, hukuki yollara başvuranlara karşı adeta koruyucu bir Çin seddi.

McDonald's belgeseli "Super Size Me" ile Akademi Ödülü'ne aday gösterilen film yapımcısı ve eski CNN sunucusu Morgan Spurlock, kanser nedeniyle hayatını kaybetti.

Kardeşi yaptığı açıklamada, 53 yaşındaki Spurlock'un New York'ta öldüğünü söyledi.

Craig Spurlock, "Kardeşim Morgan'a veda ettiğimiz için üzücü bir gündü" dedi. "Morgan sanatı, fikirleri ve cömertliğiyle çok şey verdi. Dünya gerçek bir yaratıcı dehayı ve özel bir adamı kaybetti. Onunla birlikte çalışmış olmaktan gurur duyuyorum" dedi.

En çok Amerika'nın fast food ile ilişkisi üzerine ulusal bir tartışma başlatan "Super Size Me" ile tanınıyordu. İlk filmi Super Size Me'nin prömiyeri 2004 yılında Sundance Film Festivali'nde yapıldı ve kendisine en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı.

Aynı zamanda Usame bin Ladin'i aramakla ilgili hicivli bir belgesel, bir One Direction konser filmi ve Homer Simpson ve beyzbol hakkında bir film yaptı.

Spurlock birkaç yıl boyunca popüler bir CNN Orijinal dizisi olan "Morgan Spurlock Inside Man "in sunuculuğunu da yaptı.

5

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi aşırı kiloya savaş açıp bisiklete bindi...

Mısır’da Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi, halkın fazla kilolarından kurtulmasını istiyor...

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi, halkın fazla kilolarından kurtulması için çağrı yaptı.

Katıldığı bir televizyon programında aşırı kiloluları hedef alan Sisi, halka kendilerine daha iyi bakmaları gerektiğini söyledi. Beden eğitimi dersinin okullarda ve üniversitelerde temel derslerin arasında bulunması gerektiğini belirten Sisi, televizyon kanallarına da şişman sunucuları ve konukları ekrana çıkarmamalarını önerdi.

Sisi obezite ile mücadelenin önemini etkili bir şekilde sergilemek için de televizyon programının ertesi sabahı, gideceği ulusal askeri akademiye gün ağarmadan bisikletle gitti. Siyah bir eşofman, koyu renkli bir üst ve beyzbol şapkası giyen Sisi, akademi öğrencilerine formda olabilmek için temel derslerini gözardı etmemeleri uyarısında bulundu. Sisi halkın şişmanlamamak için yeme alışkanlıklarını değiştirmesi gerektiğini ifade etti.

Öte yandan Abdülfettah el Sisi’yi eleştirenler ise cumhurbaşkanının kilolu insanları utandırmakla ve kökleri büyük ölçüde yoksulluğa dayanan bir soruna elitist bir yaklaşım sergilemekle suçluyor. Sisi'yi eleştirenler ayrıca cumhurbaşkanını obezite ile mücadelede somut planlar sunmamakla itham ediyor. Özellikle sebze ve meyvenin aralarında bulunduğu yiyecek fiyatları Sisi’nin getirdiği ekonomik reformlar nedeniyle giderek yükselince, besin değerleri düşük abur cuburlar halk için daha cazip hale geldi.

Mısır’da obezite önemli sağlık problemleri arasında bulunuyor.

Washington Üniversitesi Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü’nün 2017 yılında yaptığı dünya genelindeki araştırmaya göre, Mısırlıların üçte biri obeziteden muzdarip.

Çalışmaya göre ülkedeki yetişkinlerin yüzde 35’i, çocukların ise yüzde 10’u obez.

6

Rus Komünist siyasetçi, düşük doğum oranını kadınların şişmanlığına bağladı...
144 milyon nüfuslu ülkede son 25 yılın en düşük doğum oranı kaydedildi...

Rusya Komünist Partili milletvekili İrina Filatova, ülkedeki düşük doğum oranını kadınların obez olmasına bağladı.

Filatova, Meclis'in alt kanadı Devlet Duması'nda perşembe günü yaptığı açıklamada, doğum oranının artırılması için obezite sorununun kontrol altına alınması gerektiğini savunarak şunları söyledi:

"Doğurganlık çağındaki kadınların yüzde 30'u farklı derecelerde obeziteden muzdarip. Yüzde 25'iyse obezite öncesi evrede ve aşırı kiloyla ilgili sorunlar yaşıyor. Bunu kontrol altına almadan demografik sorunu çözemeyiz, bunlar birbiriyle doğrudan bağlantılı."

Komünist Partili milletvekili, nüfustaki yüksek oranda obezitenin sağlık sistemine de ciddi yük bindirdiğini belirtti ve ekledi:

"Sadece sonuçlarla mücadele etmekle kalmamalı, bu sorunu kökten halletmeliyiz."

Rusya Sağlık Bakanı Mihail Muraşko, eylülde yaptığı açıklamada yaklaşık 144 milyon nüfusa sahip ülkede en az 40 milyon kişinin obez olduğunu bildirmişti.

Devlet İstatistik Servisi'ne (Rosstat) göre, obez kişi sayısı en çok 15-17 yaş grubunda arttı. 2023'te bu yaş grubunda her 100 bin kişiden 3 bin 683'ünün obez olduğu tespit edilmişti.

Devlete ait Rusya Beslenme, Biyoteknoloji ve Gıda Güvenliği Araştırma Merkezi'nden geçen ay yapılan açıklamada yetişkin nüfusun yüzde 60'ının yüksek kilolu, yüzde 20'sinin de obez olduğu bildirilmişti. Verilere göre obez kişilerin yüzde 17'si erkek, yüzde 25'iyse kadın. Çocuklarda obezite oranı yüzde 10 olarak belirlenmişti.

Rusya, obeziteye ek olarak rekor seviyede düşen doğum oranlarıyla mücadele ediyor.

Rosstat'ın eylülde yayımladığı verilere göre bu yıl ocak-haziran döneminde 599 bin 600 çocuk dünyaya geldi. Doğum sayısı 2023'ün aynı dönemine kıyasla 16 bin daha az. Ayrıca bu yılki ölüm sayısı, bir önceki seneye göre 49 bin daha fazla oldu.

Bu istatistiklere göre ülkedeki doğum oranı son 25 yılın en düşük seviyesine geriledi.

7

10 saniye tek ayak üzerinde duramayanlar dikkat: Ölüm riski yüzde 84 artıyor "Bu basit test, rutin sağlık kontrollerine dahil edilmeli"

Yeni bir araştırma, orta ve ileri yaşlarda tek ayak üzerinde 10 saniye duramayan kişilerin 10 yıl içinde ölme ihtimalinin iki kat fazla olduğunu ortaya koydu.

Hakemli bilimsel dergi British Journal of Sports Medicine'de yayımlanan araştırmada ilk olarak 1994'te kurulan CLINIMEX veritabanının kayıtları kullanıldı. Bu veritabanında kayıtlı bireylerin sağlık durumu ve egzersiz faaliyetleri arasındaki ilişki yıllardır takip ediliyor.

Yeni araştırmadaysa 2009 ve 2020 arasında takip edilen ve 1702 katılımcıdan oluşan bir grup değerlendirildi.

Kontrol muayenelerine çağrılan bu katılımcılardan herhangi bir destek almadan 10 saniye boyunca tek ayak üzerinde durmak da dahil olmak üzere bir dizi hareketi yapmaları istendi.

Katılımcılar testler sırasında bir ayağını kaldırarak yerde sabit duran bacağının arkasına yerleştirdi

Araştırma ekibi kendi geliştirdikleri bu teste tek bacaklı duruş (one-legged stance / OLS) adını verdi.

Grubun beşte birinin testte başarısız olduğu görüldü. Üstelik başarısızlıkla yaş arasında da kolerasyon vardı.

Testi geçememe ihtimali, 51-55 yaşlarından itibaren 5 yıllık aralıklarla ikiye katlanıyor gibi görünüyordu.

Araştırmacılar bu grubu ortalama 7 yıl boyunca takip etti. Katılımcıların yüzde 7'si bu süre içinde hayatını kaybetti.

Ölümlerin yüzde 32'si kanserden, yüzde 30'u kalp-damar rahatsızlıklarından, yüzde 9'u solunum yolu hastalıklarından ve yüzde 7'si de Kovid-19 komplikasyonlarından kaynaklandı.

OLS testinde başarısız olanlar arasında ölüm oranı yüzde 17,5 olarak belirlendi. Testi geçebilenlerde bu oran yüzde 4,5'ti.

Araştırmacılar yaş, cinsiyet ve sağlık durumlarını hesaba katarak 10 saniyelik OLS testini tamamlayamayanların 10 yılda herhangi bir nedenden dolayı ölüm riskinin yüzde 84 arttığını belirledi.

Testi geçemeyenlerin sağlık durumu genel olarak daha kötü seyrediyordu: Tip 2 diyabet, başarısız olan grupta üç kat fazlaydı. Obezite, yüksek tansiyon, sağlıksız yağ profilleri ve/veya kalp hastalığı oranı da daha yüksekti.

Makalenin başyazarı Dr. Claudio Gil Araujo, bu testin rutin sağlık kontrollerinde uygulanması gerektiğini düşünüyor.

IFL Science'a konuşan bilim insanı, "51 ve 75 yaş arası kişilerin genel olarak sağlık kontrollerine gitmesini öneririm" ifadelerini kullandı:

Konsültasyona boy, kilo ve kan basıncı ölçümleriyle birlikte 10 saniyelik OLS testi de dahil edilmeli. Bu çok basit bir yöntem.

8

Avusturya Savunma Bakanı Tanner: "Gençler asker olamayacak kadar şişman" Yüzde 58 "ne olursa olsun" ülkeyi savunmayacağını söylüyor...

Avusturya Savunma Bakanı Klaudia Tanner, dün düzenlediği basın toplantısında askere elverişli kişi sayısındaki düşüşle ilgili açıklamalarda bulundu.

Tanner, genç Avusturyalıların orduya katılmak için fazla şişman olduğunu söyledi.

Avusturya yönetimi 2023'te 45 bin 565 kişiyi askere çağırırken, bunlardan sadece 31 bin 516'sı askerliğe elverişli raporu alabildi.

Askerliğe uygun olmayanların 3 bin 421'ine "geçici olarak elverişsiz" raporu verilirken, diğerleri tamamen ordu dışında bırakıldı.

Tanner, gençler arasında artan obezite sorununa ek olarak psikolojik stres faktörünün de elverişsizlikte etkili olduğunu vurguladı.

Avusturya Savunma Bakanı, "Genç nesil yeniden sağlıklı ve zinde olmalı" diye konuştu.

Tanner ayrıca, yeni başlanan kadınlar için gönüllü askerlik hizmetini "harika bir başarı" diye niteledi. Servisin başladığı nisandan bu yana 212 kadının başvuru yaptığını belirten Avusturyalı bakan, şu ana kadar bunlardan 126'sının silah altına alındığını söyledi.

Avusturya'da gençler arasında sivil hizmete gönüllü olanların oranı yüksek kalmaya devam etse de, gençler arasında orduya katılmaya sıcak bakanların sayısı azalıyor.

Savunma Bakanlığı'nın yaptığı son ankete göre, bir askeri saldırı durumunda ülkeyi korumak için silah altına alınmayı kabul edenlerin oranı sadece yüzde 31.

Ülkenin yüzde 58'iyse "her ne olursa olsun" ülkeyi savunmayacağını belirtiyor.

Ankete katılanların yüzde 53'ü asker sayısının artırılmasını savunurken, aynı oranda kişi de askerlik hizmetinin süresinin çok kısa olduğunu belirtti.

Avusturya bu yıl savunma bütçesini tarihte ilk kez 4 milyar euro seviyesine çıkarmış ve askeri harcamalarda üç yıl üst üste rekor kırmıştı. Bu rakamın 2027'ye kadar 5 milyar euroya yükselmesi bekleniyor.

9

30 hafta boyunca yağlı yemeklerle beslenen fareler depresyon, anksiyete ve Alzheimer belirtileri gösterdi...

"Obezite ve diyabet, merkezi sinir sistemini bozar, psikiyatrik bozuklukları ve bilişsel gerilemeyi şiddetlendirir. Bunu farelerle yaptığımız çalışmada gösterdik"

Fareler üzerinde yapılan yeni bir araştırma işlenmiş, hazır gıdaların, yağlı ve şekerli yiyeceklerin akıl sağlığı üzerindeki olumsuz etkisini gözler önüne serdi.

Güney Avustralya Üniversitesi'nden Prof. Dr. Xin-Fu Zhou ve Doç. Dr. Larisa Bobrovskaya, 30 hafta boyunca yağlı bir beslenme düzenine tabi tutulan farelerin sağlık durumunu inceledi.

Metabolic Brain Disease adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan araştırmada farelerin diyabete yakalandığı ve ardından bilişsel yeteneklerinin gerilediği tespit edildi.

Farelerde anksiyete, depresyon ve Alzheimer belirtileri görüldü.

Beyindeki değişimlerin metabolizmayı zayıflatması nedeniyle, bilişsel işlevi gerileyen farelerin aşırı kilo alma ihtimalinin de arttığı anlaşıldı.

Çalışmaya dahil edilen fareler 30 hafta boyunca standart beslenme düzenini sürdüren ve yağlı yiyeceklerle beslenen iki farklı gruba ayrıldı.

Deney boyunca iki gruptaki hayvanların vücut ağırlığı, glikoz seviyeleri ve bilişsel sağlığı çeşitli testlerle farklı aralıklarla incelendi.

Yüksek yağlı diyetle beslenen farelerin çok kilo aldığı, insülin direnci geliştirdiği ve diğerlerine kıyasla anormal davranmaya başladığı görüldü.

Anksiyete benzeri davranışların arttığı gözlemlenen bu farelerin beyinlerinde daha yüksek seviyelerde tau proteini tespit edildi. Tau proteininin, Alzheimer hastalarının kanında üç buçuk kat fazla görüldüğü biliniyor.

Deneye ayrıca genetiği değiştirilmiş fareler de dahil edildi. pR5 fareleri diye adlandırılan bu hayvanlar, tau proteininde bir mutasyona sahipti. İnsanlarda bu mutasyon, doğrudan Alzheimer’la bağlantılı sinirlerde bozulmayla ilişkilendiriliyor.

Araştırma ekibine göre pR5 farelerinde daha da büyük sorunlar ortaya çıktı. Bunlar obeziteye karşı daha savunmasızdı. Glikoz intoleransı ve insülin direnci geliştirmişti. Ayrıca daha fazla depresyon ve anksiyete benzeri davranışlar sergiledi ve beyinlerinde daha fazla tau birikimi gözlemlendi.

Bobrovskaya’ya göre araştırma, kronik obezite ve diyabetin Alzheimer’la bağlantılı olduğunu gösteren ve sayısı giderek artan kanıtlara bir yenisini ekledi:

Obezite ve diyabet, merkezi sinir sistemini bozar, psikiyatrik bozuklukları ve bilişsel gerilemeyi şiddetlendirir. Bunu farelerle yaptığımız çalışmada gösterdik.

10

Belirli bir bölgedeki yağlanma, Alzheimer'ı 20 yıl önceden haber veriyor "Bu korkunç hastalıkla savaşmada en güçlü araçlarımızdan biri olabilir"

Hayatın ileri dönemlerinde ortaya çıkan demansın, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz gibi yollarla önüne geçilmesi mümkün (Unsplash)

Karın bölgesindeki yağlanmanın, Alzheimer'ı 20 yıl önceden haber verebileceği bulundu.

Demansın en yaygın biçimi olan Alzheimer, düşünme ve hafıza becerilerinde gerilemeyle kendini gösteriyor.

Bilim insanları, hastalık ortaya çıkmadan önce tespit edilebilecek işaretleri araştırırken, obezitenin önemli bir risk faktörü olduğu zaten biliniyordu.

Öte yandan orta yaş grubundaki bireylerde farklı yağ türlerinin oranının etkisine dair daha sınırlı bilgi var.

St. Louis'deki Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Cyrus Raji ve ekip arkadaşları, vücuttaki farklı yağ tiplerinin oranıyla Alzheimer'la bağlantılı proteinlerin ilişkisini inceledi.

Bulgularını Kuzey Amerika Radyoloji Derneği'nin 2 Aralık Pazartesi günü düzenlenen yıllık konferansında sunan araştırmacılar, 40-50 yaşındaki kişilere odaklandı.

Çalışma kapsamında bilişsel bir sorun yaşamayan 80 kişinin deri altı yağı ve viseral yağ oranları analiz edildi. Katılımcıların ortalama vücut kitle indeksi 32'yken, 30 üstü obez kabul ediliyor.

Gizli yağ diye de bilinen viseral yağ, karın bölgesindeki organların etrafını saran yağları ifade ediyor. Vücuttaki yağın yaklaşık yüzde 90'ını oluşturan deri altı yağından farklı olan viseral yağ, ciddi sağlık sorunları yaratabiliyor.

Dr. Raji "Obezitenin 40 ve 50 gibi orta yaşlarda, genellikle 60, 70 veya 80'li yaşlara kadar semptom göstermeyen Alzheimer hastalığı için nasıl bir risk faktörü olduğunu anlamaya çalışıyoruz" diye açıklıyor.

Bilim insanları beyin taramaları kullanarak Alzheimer'ın ortaya çıkma sürecinde beyinde biriken amiloid ve tau proteinlerinin oranını inceledi.

Aynı ekip daha önce amiloid birikimiyle viseral yağ arasında ilişki olduğunu saptamıştı. Yeni araştırmadaysa viseral yağ oranıyla, Alzheimer semptomları görülmeden çok önce iki proteinin de birikimi arasında paralellik olduğu tespit edildi.

Dr. Raji bulguları şöyle değerlendiriyor:

Yüksek miktarda visseral veya gizli yağın, Alzheimer hastalığının en erken semptomları ortaya çıkmadan 20 yıl öncesine kadar anormal derecede yüksek tau proteinleriyle ilişkili olduğunu ilk kez gösteriyoruz.

Araştırmacılar viseral yağın iltihaplanmayı artırdığını ve bunun, deri altı yağlanmasından daha kötü olduğunu söylüyor. Dr. Raji viseral yağın organlara yakınlığından dolayı daha fazla kan akışı aldığını ifade ediyor.

Dr. Raji, "Düşük kan akışıyla, daha hasta görünen beyinleri takip edebiliyoruz" diyor.

ABD'nin Florida eyaletindeki Nörodejeneratif Hastalıklar Enstitüsü'nden Dr. Richard Isaacson, beynin hafıza merkezindeki kan akışının düşmesinin, Alzheimer için bir başka önemli belirteç olan küçülmeye yol açabileceğini belirtiyor. Dr. Isaacson, yer almadığı araştırma hakkında CNN'e yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanıyor:

Çalışma, bu ilişkileri bilişsel gerileme ve tanıdan yıllar önce tespit ettiği için dikkati göbek yağını azaltmaya odaklanmanın, Alzheimer'la mücadelede etkili bir araç olabileceğini gösteriyor.

Dr. Isaacson, karın bölgesindeki yağlanmayı azaltmak için haftada birkaç kez 45-60 dakikalık tempolu yürüyüşler yapılmasını öneriyor.

11

Mısır Cumhurbaşkanı General Abdülfettah el Sisi, ülkesindeki obezlerle ile ilgili sözlerinin şakadan ibaret olduğunu ve ciddiye alınmaması gerektiğini söyledi

Mısır Cumhurbaşkanı General Abdülfettah el Sisi, ülkesindeki şişmanlarla ilgili açıklamalarının şakadan ibaret olduğunu söyledi.

Sisi, katıldığı bir televizyon programında aşırı kilolu vatandaşları hedef almış hatta şişman sunucuların ve konukların da ekrana çıkarılmamalarını önermişti.

Cumhurbaşkanının bu açıklamasının ardından Mısırlılar, sosyal medyada binlerce paylaşım yaptı.

Ancak bugün konuyla ilgili bir daha konuşan el Sisi, kilolu vatandaşlarından utanmadığını dile getirdi.

Daha önceki açıklamalarının ciddiye alınmaması gerektiğini vurgulayan el Sisi, "Kendi ailemden nasıl utanırım ki? Mısırlılar benim ailem. Onlar kilo alırken ben nasıl sessiz kalabilirim?" sözleriyle çelişkili konuşmaya devam etti.

Açıklamalarını kahkahalar eşliğinde sürdüren ve şaka yaptığını dile getiren Sisi, "Bana rağmen şakalarımı ciddiye almayın" dedi

Ancak gerçekleştirdiği kanlı darbe ile ülke yönetimini ele geçiren General Sisi, kendisine yönelik eleştirilere tahammülsüz tutumuyla biliniyor.

Bu arada Sisi, hafta başında katıldığı bir programda halkın kilo almamak için yeme alışkanlıklarını değiştirmesi gerektiğini ifade etti.

El Sisi’yi eleştirenler ise cumhurbaşkanının kilolu insanları utandırmakla ve kökleri büyük ölçüde yoksulluğa dayanan soruna elitist bir yaklaşım sergilemekle suçladı.

Eleştirmenler ayrıca el Sisi'yi obezite ile mücadelede somut planlar sunmamakla itham ediyor.

Eleştirmenlere göre özellikle sebze ve meyvenin aralarında bulunduğu yiyecek fiyatları el Sisi’nin getirdiği ekonomik reformlar nedeniyle giderek yükselince, besin değerleri düşük abur cuburlar halk için daha cazip hale geldi.

12

Çinliler evlenmiyor: Tarihin en düşük seviyesi

Çin Vatandaşlık İşleri Bakanlığı, ülkedeki evlilik oranlarına ilişkin son verileri cuma açıkladı. Eğilim böyle devam ederse kayıtların tutulmaya başladığı 1980’den beri en düşük rakamlar görülecek.

2024’ün ilk üç çeyreğinde Çin’de 4,74 milyon çift evlenirken, geçen yılın aynı döneminde bu sayı 5,69 milyondu. Böylece ülkede evlilik oranı bir yılda yüzde 16,6 düştü.

2013’te 13 milyon nikahla zirve yapan evlilik sayıları, 2022’deyse 6,83 milyona inmişti. 2024’teyse bu rakamın daha da azalması bekleniyor.

Çin’de azalan evliliklerle birlikte doğum oranlarının düşmesi de ciddi bir endişe kaynağı. Zira 2022’de 1 milyar 411 milyon olan Çin nüfusu, 2023’te 1 milyar 409 milyona gerilemişti.

2022’de doğum oranları, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949’dan bu yana en düşük seviyeyi gördü.

Çin, nüfus azalmasını önlemek için 2015’te tek çocuk politikasını sonlandırarak çiftlere vergi indirimleri gibi teşvikler sundu.

Fakat artan yaşam maliyetleri nedeniyle birçok çift çocuk sahibi olmayı ertelemeyi veya vazgeçmeyi tercih ediyor.

Azalan iş gücü nedeniyle Çin hükümeti emeklilik yaşını yükseltme konusunda yeni düzenlemeler de değerlendiriyor.

Japonya ve Güney Kore gibi diğer Asya ülkeleri de benzer nüfus sorunlarıyla karşı karşıya. Alınan önlemlerse henüz istenen sonuçları vermiş değil.

13

Güney Kore ‘demografik ulusal acil durum’ ilan etti

Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, ülkedeki düşük doğum oranları nedeniyle ‘demografik ulusal acil durum’ ilan etti.

Güney Kore, 2023’te 0,72’le en düşük doğum oranına sahip ülkeler arasında ilk sırada yer almıştı.

İstatistik kurumunun martta son paylaştığı yeni doğan çocuk sayıları verilerine göre ülkede doğum oranları düşmeye devam ediyor.

Güney Koreli haber ajansı Yonhap‘ın haberine göre Devlet Başkanı Yoon, hükümetin düşük doğum oranıyla mücadele etmek için her türlü çabayı göstereceğini belirtti. Yoon, “Bugün resmen ‘demografik bir ulusal acil durum’ ilan ediyorum. Düşük doğum oranı sorunu aşılana kadar kapsamlı bir müdahale sistemini etkinleştireceğiz” dedi.

Devlet başkanı, ‘iş ve yaşamı dengeleme, çocuk bakımını iyileştirme ve daha iyi barınma sağlama’ olmak üzere üç temel alana odaklanacaklarını duyurdu.

Ülkede çocuk bakım desteğini artırma ve ilkokullarda okul sonrası programları genişletme gibi önlemlerin alınması bekleniyor. Başkan Yoon, geçici olarak Nüfus Strateji Planlama Bakanlığının kurulacağını duyurdu.

14

Üç milyar dolarlık serveti olan Oprah Winfrey zayıflama ilacı kullandığını itiraf etti...

Winfrey, "Başkalarının ve özellikle de kendimin beni utandırmasından kesinlikle bıktım" diyor...

Oprah Winfrey, aylar süren spekülasyonların ardından zayıflama ilacı kullandığını itiraf etti.

Winfrey, kilosunu kontrol etmek için adı açıklanmayan bir zayıflama ilacı kullandığını People'a doğruladı. Kariyeri boyunca kilosu mercek altına alınan Winfrey, daha sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmesini sağladığını söyleyerek ilacı övdü.

Winfrey, derginin kapağında yer alan haberde "Kilomu yönetmek ve daha sağlıklı kalmak için tıbbi onaya sahip bir reçetenin olması, hayatımda arkasına saklanıp bir kez daha alaya maruz kalacak bir şey değil, bir rahatlama, bir kurtuluş, bir hediye gibi geliyor. Başkalarının ve özellikle de kendimin beni utandırmasından kesinlikle bıktım" dedi.

Winfrey : "25 yıl boyunca benimle dalga geçmek milli spordu...Suçlandım ve utandırıldım, ben de kendimi suçladım ve utandırdım."

Winfrey yıllarca dış görünüşüyle ilgili pek çok incitici yorumla uğraştı. Moda eleştirmeni Blackwell'in listesine girdiği ve bir derginin kapağında kendisi için "Tıknaz, Demode ve Kesinlikle Yumru Yumru" dendiği zamanı People'a anlattı.

O dönemden bahsederken, "Kızmadım...Üzüldüm. İncindim. Utancımı yuttum. Bunun benim hatam olduğunu kabul ettim" dedi...

Zayıflama ilacının yanı sıra yeni bir fitness rejimi ve diyet sayesinde Winfrey, uzun vadede sağlıklı bir kiloyu korumak için kendini daha donanımlı hissediyor. People'a, kilo verme yolculuğunun 2021'de geçirdiği diz ameliyatının ardından rehabilitasyona girdikten sonra hızlandığını söyledi.

Winfrey: "Diz ameliyatından sonra doğa yürüyüşü yapmaya ve her hafta yeni mesafe hedefleri belirlemeye başladım. Sonunda her gün yaklaşık 5 ila 8 kilometrelik ve hafta sonları 16 kilometrelik aralıksız doğa yürüyüşleri yapabiliyordum.Kendimi yıllardır hissetmediğim kadar güçlü, zinde ve canlı hissediyordum...Son öğünümü saat 4'te yiyorum, günde yaklaşık 4 litre su içiyorum ve Weight Watchers'ın puan sayma prensiplerini uyguluyorum. [Kilo verme] ilaçlarında ilişkin farkındalığım vardı fakat bunu yapma iradem olduğunu kanıtlamam gerektiğini hissediyordum. Artık böyle hissetmiyorum."

Kilo verme uzmanları ve klinisyenlerle yapılan ve Oprah Daily'nin "Life You Want" serisi için kaydedilen "Kilo Durumu" (The State of Weight) adlı panelden sonra Winfrey, Ozempic ve Wegovy gibi farmasötik yardımcıları kullanmadaki fikrini değiştirmeye başlamış.

Winfrey, tartışmayı şöyle hatırlıyor:

"Dinleyiciler arasındaki pek çok kişiyle birlikte ben de büyük bir 'işte bu' anı yaşadım. Kilolu olduğum için bunca yıldır kendimi suçladığımı ve hiçbir irade gücünün kontrol edemeyeceği bir yatkınlığım olduğunu fark ettim. Obezite bir hastalıktır. İrade gücüyle ilgili değildir, beyinle ilgilidir."

Eski talk show sunucusu, kullandığı reçeteli ilacın kilo kaybından tek başına sorumlu olmadığını vurguladı. Bunun yerine Winfrey, genel kilo kaybını rejimine bağladı ve ilacın cephaneliğindeki birçok araçtan sadece biri olduğunu ekledi...

15

Bir Kitap:İkinci Beyin Bağırsaklar

"İkinci Beyin Bağırsaklar, isimli kitap da çok güncel bir konuyu, bağırsakların yediğimiz gıdaların emilimindeki seçkinci rolü ve bir boşaltım organı görevinin çok ötesindeki ikinci bir beyin rolünü, bağırsakların sık rastlanan hastalıklarıyla ilgili bilgileri de içeren kapsamlı, hekim olmayan insanların da rahatça, sıkılmadan keyifle okuyabileceği bir çalışma."

Prof. Dr. Cihan Yurdaydın, Ankara üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi, Hepatoloji Enstitüsü Başkanı, Dünya Gastroenteroloji Organizasyonu Başkanı...

"Bağırsakları bedenin bir parçası olmaktan öteye bütünün önemli merkezlerinden biri olarak tanımlayan ve gerçek hasta öyküleriyle desteklenmiş kapsamlı bilgilerin aktarıldığı bu değerli eserin okuyucuların yaşamlarına dokunacağını umuyor, yolunun açık olmasını diliyorum."

Mehmet Sungur, Professor of Psychiatry, Psychiatry Dept of Marmara University Hospital, President of the Turkish Association for Cognitive Behaviour Psychotherapy (TACBP), President of the International Association for Cognitive Psychotherapy (IACP)

"En beğendiğim kitap türü, 20 yıl bir alanda bilimsel olarak çalışan bir uzmanın, o konuyla ilgili halkın anlayacağı dilde yazdığı kitaplardır. Metin Başaranoğlu’nun kitabı da tam bu türden bir kitap. Bu sebeple okunmaya değer."

Prof. Dr. Medaim Yanık, Psikiyatrist, Ibn Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi