“Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yayınlanan son rapor dünya genelinde ruh sağlığı hastalıklarının arttığını ortaya koydu.

Harward Tıp Profesörü Vikram Patel "Durum aşırı derecede vahim ama hiçbir ülke bu konuda yeterince yatırım yapmıyor. İnsanlarda ruh sağlığı kadar başka hiçbir sağlık durumu ihmal edilmedi" diyor.”

Haberimiz yine Euronews çıkışlı. Havuz medyası bunları yazmazzz…

Rapora göre “Dünyanın her ülkesinde ruh sağlığı bozukluklarındaki bu artışın küresel ekonomiye maliyeti, toplu bir önlem alınmazsa, 2010 ile 2030 arasında 16 trilyon doları bulacak.”

“Çok Sayıda” hasta üzerinde çalışmışlar. Bizim “anketler” gibi yapıldı mı bilemeyiz. Ama 28 uzman emek harcamış ve şu sonuca varmışlar: “ruh sağlığı konusunda dünya çapında büyüyen kriz, insanlar, toplumlar ve ekonomiler üzerinde kalıcı zararlara yol açabilir.”

Yukarda geçen 16 trilyon dolar var ya, o paranın bir bölümü sağlık hizmeti, ilaç ve terapi gideri olacakmış. Ama bunun yanında çoğunluk bölümü ise üretkenlik kaybı, sosyal refah, eğitim ile yasa ve düzene harcama gibi dolaylı yollardan olacağını kaydetti.

Şimdi 7.5 milyarlık dünyada lafımı olur? Diyebilir siniz ama dünya çapında yaklaşık 300 milyon insanın depresyon, 50 milyon insanın bunama yaşadığı, 23 milyon insanın şizofren ve 60 milyonun da bipolar bozukluğu rahatsızlığından etkilendiği belirlenmiş.

Hani sosyal medyada bilumum “absürt” davranışların altına sanki hepsi “bizdeymiş” gibi “Başka yerde yaşayamam” notu düşerler ya. Özellikle son 40 yılda içinde ekonomik krizden darbeye, hatta büyük, yıkıcı depremlere kadar her türlü toplumsal travmayı barındıran toplum üzerinde ciddi bir çalışma yapıldı mı? Aziz Google’da arama yaptım, yok. Sahi Yandex’te var mıdır?

Bi fıkra vardır, dünya kadınlarının “eşin seni aldatsa?” sorusuna verdiği yanıtlar. Türk kadını der ya “Benim kocam yapmaz.” Oysa kocasının dışarıda kirlettiği çamaşırlarını emek emek temizler. Adamın giyeceği donu özenle seçip alır.

Demem o ki, hızla Ortadoğu sarmalına çekilen güzel yurdum da artık “travma” biraz zor. Her şeye alıştık. Mesela biz Yenigün’de oturuyoruz. Her akşam patır patır havai fişek atlıyor. Bu patırtının arasında silahlar patlar mı? Bilemem ama Zeytinköy burnumun dibince. Bugün patırtıya “havai, fişek” diye alışan toplum, “olası bir sokak çatışmasında da aynı tepkiyi verir” diye düşünüyorum.

Sahi johannes mario simmel “Acı Yudum” adlı kitabında, film setinin üstünden geçen uçakların gürültüsünü kullanarak neyi gizliyordu? 1988’de İstanbul’da askerdim okuduğumda, unutmuşum.