Yine bir Karaköy kaçamağı. Bu kez “kültür turu” kıvamında. Üzüm pekmezi yapacağız İbrahim Yıldırım ile. 1997 ve akabinde Cam Piramit’in orda Kral Yolu denilen yerde panayırlar olurdu. Oraya gelen Elmalılı bi “Pala Abi”miz bize pekmez köpüğü ikram ederdi. O köpüğü yakalama derdindeyim şimdi.


Malum avarayız. Ya kapanın elinde kalıyoruz, ya evde kös kös oturup sosyal medyada şekil yapıyoruz. “Emekli oldu keyfine bakıyor”  havası veriyoruz çevreye. Emekli maaşıyla kira ödeyip iki evlat yetiştirmenin ne olduğunu anlatmaya çalışmaktan yoruldum, vazgeçtim. “İş vardı da biz mi çalışmadık. Parasıyla tabii.”

Yine böyle bi “evhali modu”ndayken telefonum öttü. Baktım “Galeria İbo”, Antalya’nın marka ticaret erbaplarından İbrahim Yıldırım.

“Ne yapıyorsun?”

“Avara avara uzandım, tv de yemek programı izliyom. Çöreotu ve susam ile yapılan sahanda yumurta müthiş.”

“Hadi yaylaya kaçırayım. Babam aradı, üzümleri kuşlar, arılar bitirmeden pekmez sıkmamızı istiyor. Anladığımız iş değil ama gidip öğreneceğiz. Yarın akşama döneriz.”

“Ne zaman çıkıyoruz?”

“Dükkanda bekliyorum.”

Çantamı hazırladım, durağa çıktım, otobüsle gidip mağazaya ulaştığımda aradan sadece 40 dakika geçmişti ve yoldaydık.

Konyaaltı’ndan yengemizi, yolda bir marketten akşamlık nevalemizi alıp çıktık. Yok, melemen malzemesini bahçeden tedarik edeceğiz.

Köye vardığımızda “baba” bizi bahçedeki asma çardağının altında bekliyordu. Olsum olası “çardak” üzümünü sevmem. Işığı tam almadığı için rengi de tadı da oturmaz. Ama burası yayla. “Tilkikuyruğu” denen yöreye özgü siyah üzümleri bağ makasları ile sandıklara indiriyoruz. Ayağımızın altında selin getirdiği killer duruyor çatlak çatlak. Bu arada biz bu üzüme “Müğren Üzümü” derdik yaw. Müğren mi Karaköy’ün komşusu. Evet, Zeki Müren’in baba yurdu olduğu iddia edilen yer.

Toplama işi bitti. Bir yandan yıkama işlemi, diğer yandan yolda sırf bu iş için alınan çizmelerle çuvala doldurulan üzümler çiğneniyor. O iş İbrahim’de.

Hava karardı, karnımız açıktı. İbrahim başladı “ateşi yakalım” demeye. Daha evelki Karaköy ziyaretlerimden aşina olduğum varil bozması mangalda köz yapıyorum, kelebek bölgesi tavuklar nar gibi. Bu arada mangalda et pişirirken bulunduğunuz yerin havası bile kızarmada etkilidir, not alın.

Arka yoldan ses geliyor. “Tatlıııııı….. Dondurmaaaaa…”

İbrahim hem dondurma alıyor Almina için, hem de buyur ediyor adamı sofraya. 48 yaşında tonton, sempatik, “komşu köyün müezzini” görünümlü tatlıcı “evlenmek için yat kaptanlığını bırakıp bu işe başladım ama bi türlü evlenemedim” diyerek üstü kapalı yardım rica ederken, pekmez yapımı konusunda da bilgilerini paylaşıyor bizimle. Sahi kaç komşu gelip kaç çeşit bilgi verdi bu süreçte pekmezle ilgili?

Bu arada sıkım işi bitti, kazan kaynamakta. 2 büyük, bir küçük kazan üzüm suyumuz var. Yatmadan önce ilk kaynama sürecini bitirmek istiyoruz. Saat 03.00. molaaaa…

Yatağım dışında uyuyamam. Hoş yatağımda da uyku ile aram yok ya. Saat 05.30 civarı uyandım, kalkıp köyü dolaşasım var ama köyde çok fazla çoban köpeği var. Yok, korku değil, rahat çalışmayı, dolaşmayı engelliyorlar. Zaten coğrafi durumdan burada göndoğumu- günbatımı fotoğrafı da çekilemiyor.

06.30 da aşağı indim. Baba ve oğlu kazanın altını ateşlemişler bile. Bahçeye geçiyorum. Akşamdan yengemin sipariş ettiği melemen için dalından domates ve yeşil biber topluyorum. Köy yumurtaları dolapta. Bu arada artık mutfağa da hakimim, ne nerde biliyorum.

Bir yandan kahvaltı yapıyoruz bahçede, diğer yanda kazanı köpürtüyoruz sırayla. Üzüm suyumuz pekmeze dönüştükçe miktar azalmakta. 3 kazan 1 kazana iniyor. Ardından o kazanda yavaş yavaş dibe inmekte.

Küçük bir kaçamak yaptım, çevreyi dolaştım. Bir ay önce dağlardan coşup gelen selin sürüklediği topraklardan fotoğraflarda var. Onlar mı? Belki haftaya.

1997 ve akabinde Cam Piramit’in orda Kral Yolu denilen yerde panayırlar olurdu. Oraya gelen Elmalılı bi “Pala Abi”miz biza pekmez köpüğü ikram ederdi. O köpüğü yakalama derdindeyim şimdi. Tamam yemek var da fotoğrafı asıl derdimiz.

Komşumuz Fatma teyze yörenin üzümünü de kaynama sürecini de bilen biri. Arada bir gelip bakıyor kıvamına. Artık iyice kıvamlanan kazandaki pekmezi kepçeye doldurup savurmak kolumuzu yormaya başlamış. İkindi saatinde bitiyor iş. Yani yine bir 24 saatlik Karaköy macerası yaşıyoruz.

Pekmezi kazandan haranılara boşaltıyoruz, yayla evinin içinde dinlenmeye bırakıp yola düşüyoruz.

Seneye mi? Bilmiyoruz.