mekan İstanbul olunca fotoğrafa ben doysam objektifim doymuyor. Bu arada
İstanbul’da bi’şey farkettim. 2002 yılında Urfa’da; kendi eksenim etrafında
dönerken kaç fotoğraf çektiğimi hatırlamıyorum. İlk kez İstanbul’da bunu farkettim.
Oysa 32 yıldır bu gözler vizörden bakar İstanbul’a.
Vakit
tamam. “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz”, ama bağlayan bişey var.
Samet
ile Kübra’nın “Seni Dudullu’ya bırakırız, bize orası yakın” demelerine rağmen
kibarca reddediyorum. Belki de İstanbul’la biraz başbaşa kalmak, biraz
İstanbul’u dinlemek isteği benimkisi. Belki de vizöre bodozlama dalacak bir
martının peşinden koşmak.
İzmir’in
değerli sahaflarından İskender kardeşim ile henüz buluşamadık. Hani nasıl
sorarlar?
“Boş zamanlarında ne yaparsın?
Nasıl
yanıtlanır bu soru bizim memlekette?
“Kitap
okurum, yürüyüş yaparım, film izlerim.”
Oysa
bunların hepsi boş zamanda yapılacak etkinlik değil, bizzat zaman ayrılması
elzem aktivitelerdir. Başımıza ne geldiyse okumayıp dinlemekten geldi ki bunun
en önemli örneği kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Bu kitabı sağlam bir
çeviriden okumayıp; istediği gibi meal edenlerden öğrenmeye kalkışınca sapla
saman birbirine karıştı zaten.
Hayatım
boyunca sporla işim olmadı. Mahalledeki çayırda bile maç yapmadım. Ama her
fırsatta yürüdüm, şehiriçi dolmuşta bile okudum, uçakta bile fotoğraf çektim.
Bir de
mekan İstanbul olunca fotoğrafa ben doysam objektifim doymuyor. Bu arada İstanbul’da
bi’şey farkettim. 2002 yılında Urfa’da; kendi eksenim etrafında dönerken kaç
fotoğraf çektiğimi hatırlamıyorum. İlk kez İstanbul’da bunu farkettim. Oysa 32
yıldır bu gözler vizörden bakar İstanbul’a.
Nihayet
gelebildi İskender Üsküdar’a, benim vapurla Eminönü’ne gidip geldiğim sürede
kendisi Nişantaşı’ndan Üsküdar’a gelebilmiş arabayla. Bunu da “araç mı, toplu
taşıma mı?” sorusuna yanıt arayanlar için not düşelim. Yakıt fiyatlarını da pas
geçerek.
İskender
ile küçük bir Türkiye turuna çıkıyoruz. Antalya’da bulaşacaklar sahafların
listesini çıkarıyoruz. Gelinecek illerin virüs yoğunluğu, taşıma risklerine
karşı önlemleri konuşuyoruz.
Evet,
resmi engel olmazsa Antalya Sahaf Festivali ikinci kez yapılacak. Burada
hemfikiriz. Dezenfektan, eldiven, maske, mesafe, aklınıza ne gelirse tüm
tedbirleri aldık.
Stresi
birer soda ile atıyoruz ve ayrılıyoruz İskender ile. Şimdi servise binip gitme
zamanı. Eskiden Kasımpaşa’dan Harem’e “otobüse binip gitmek için” gelirdik.
Şimdi Harem’den Dudullu’ya gitmek için servise biniyoruz. Bu arada aklıma
yıkılan eski Antalya Otogarı geliyor. Evet bugünkü AVM yerine kurban giden.
Burayı da aynı şekilde kullanabilirdik ama olamadı. Neyse…
İki
günlük İstanbul turunda bolca şiir mırıldanıp, bolca şairin adını andık. Şimdi
ise bir Nihavend İstanbul Türküsü’ne takıldım. Mekan Üsküdar olup da diline bu
türkü takılmayan var mı sahi?
Evet
evet….
Katibim
Türküsü
Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur
Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur
Kâtibimin setresi uzun, eteği çamur.
Kâtibimin setresi uzun, eteği çamur.
Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur,
Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur,
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır
Kâtibime setrede pantol ne güzel yaraşır
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır,
Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır.
Üsküdar'a gider iken bir mendil buldum,
Üsküdar'a gider iken bir mendil buldum,
Mendilin içine lokum doldurdum.
Mendilin içine lokum doldurdum.…