Bir elimde cep telefonu, video kaydı, diğer elimde Nikon, fotoğraf için, cebelleşiyorum. Açı manyağı oluyordum ki, İzzet abi uyardı:

“Daha dur, göreceklerin ilerde"


Hep deriz ya, “hayatı ertelemeyin..” Bizim İzzet Ünlü ile tanışmamız, benim Antalya merkeze yerleşmem ile başlamış. Yıl 1988 sonu. Koskoca bir 32 yıl, “Plaka Isparta olmuş” dedi İzzet abi.

Son birkaç yıldır, her görüştüğümüzde “Seninle Uluborlu’ya gideceğiz” derdi izzet abi. Hatta son 2 yıl içinde birkaç kez ötelenen bir program. Geçtiğimiz günlerde, sabah yürüyüşü sırasında Hal Karakolu’nun yanındaki refüjde kuru çınar yapraklarının fotoğrafını paylaşmıştım. “Uluborlu’ya  #bakmangerek” diye bi mesaj attı. “Ya beni de götür, ya sen de gitme” diye yanıt verdim. Aşık atışması gibiydi. “Sabah hazır ol” dedi. “06 uygun mu?” deyince anlaştık .





Aylardır yolunu gözlediğimiz yağmurun öncü esintisi, arabanın yan camından yüzüme teğet geçiyordu. “hava serin olacak, tedbirli ol” demişti de, şemsiyemi yanıma almıştım. Yolda Mehmet Bayrak aadı, “Bu’da yağmur başladı” dedi. “Antalya’ya 1993 yılında kar yağarken de İstanbuldaydım” dedim.

Oysa biz tam da o dakikalarda, artık “çekildi” değil, “kurudu” denecek noktaya gelen Uluborlu Barajı’ndaydık. Barajdan anayola indiğimizde, Uluborlu’nun esrik güz sarısı bahçelerinin cümbüşüne düştük.

Bir elimde cep telefonu, video kaydı, diğer elimde Nikon, fotoğraf için, cebelleşiyorum. Açı manyağı oluyordum ki, İzzet abi uyardı: “Daha dur, göreceklerin ilerde..” Bir cümle ile ancak bu kadar anlatılırmış, bunu da İzzet abinin dededen kalma bahçesindeki yeşilden sarıya, turuncudan kırmızıya tam teşekküllü geçit töreni yapan sonbaharla karşılaşınca anladım.


Geçtiğimiz yerel seçimlerde İzzet abinin desteklediği bir arkadaşı vardı, ipi göğüslemiş, hatta Antalya’da yaşayan Uluborlulular ile bir de gece filan tertiplenmişti de gidememiştim. İlçenin, yaz günlerine, hele de Corona döneminin yaz mevsimine göre daha sakin olan pazaryerine gidiyoruz.  Bunca zaman adını duyduğum “Kuyruğu yağlı” börek yeme ümidiyle. Ama yokmuş, yapmamışlar.

Başkan Aziz Tuna ile pazaryerinde karşılaştık. Son derece samimi, sıcakkanlı. Bizim gibilerin “yaylalı” diyemeyeceği kadar sıcak. Babası da geçmişte burada belediye başkanlığı yapmış. Millet İttifakı, kendisini Ankara’da bulup, “Gel doğduğun topraklara hizmet vakti” diyerek aday göstermiş. Mesleği  ilgimi çekti. “Hacettepe Grafik tasarım mezunuyum” dedi .

  

2018 yılında kaybettiği eşinin adını anarken dudakları titreyen, sesi çatallaşan bu adamla sohbeti siyasete kaydırıyorum yavaşça. İyi Partiyi, Millet İttifakı’nı, belediyeleri, Antalya’yı filan konuşup normalleşiyoruz.

Kiraz çiçeği Kooperatifi adlı bir oluşum projesi varmış Tuna’nın seçim beyannamesinde. Geçtiğimiz yaz hizmete başlamış. İlçedeki kadınlar üretip satacak. Hem kültürünü yaşatacak, hem aile bütçesine katkı. Oradaki kadınlarla sohbet ediyoruz. Gözleri  ışıl ışıl. Bir şeyler başarmanın gururu.

Malum kış geliyor. Bugünler gündüzün en kısa halleri. Yola revan olma vakti. Damağımızda başkanın ikram ettiği, ilçede yetişen keçilerin eti ile yapılmış Kağıt Kebabı, pazar yerinde tadına baktığımız keçi-koyun sütü karışımı peyniri, mis gibi kokan tereyağı, sıcacık sohbetleri, samimi tebessümlü insanları ama sapsarı bir mevsimi hafızamıza kazıyıp yola vuruyoruz kendimizi.