Oysa
elimi uzatsam ağaçlara sürtecek:) Yola çıkmadan önce bir çok güzel fotoğraf
görmüştüm Çukurca'da çekilmiş. Ne hayaller kurmuştum ama ne diyordu bir kamyon
yazısı? “Hayaller Paris Hilton, kamyon çeker 20 ton.” Vakit daralıyor. Zaten
herkesin üstünde bitedirginlik hakim. Ben yine köyün delisi.
Başkan yemekten sonra gitti. Ekip çalışmaya
devam ederken bir araç beni Çukurca merkeze götürüyor. Diğer arkadaşlar önceden
görmüş. İş, beklediğimizden uzun sürdü, onun için böyle.Yaklaşık gidiş dönüş 50
km yol yaptık.Dağlık- bağlık ve askeri yapılar.Hakkari plakası neredeyse yok.
Bu arada Irak'a geçiş kapısı olan Üzümlü'ye teğet geçiyoruz. Karşımızdaki
dağlar Irak'mış. Oysa elimi uzatsam ağaçlara sürtecek:)
Yola çıkmadan önce bir çok güzel fotoğraf
görmüştüm Çukurca'da çekilmiş. Ne hayaller kurmuştum ama ne diyordu bir kamyon
yazısı? “Hayaller Paris Hilton, kamyon çeker 20 ton.” Vakit daralıyor. Zaten
herkesin üstünde bitedirginlik hakim.Ben yine köyün delisi. Ekip kendileri ile
birlikte beni de düşünüyor artık, benim yerime.
Çukurca merkezden döndüğümüzde ekip işi
bitirememiş. Mantar üretimi için kullanılan pamuk bitmiş. Bir gece önceden
kaynatılıp soğumaya bırakılan samanlarla işlem devam ediyor. 4 günlük gezi boyunca
içtiğim en güzel çay buydu. Yanında Mevlan Erol'un ürettiği çiçek balı. Bir
balı nasıl anlatırız sahii.. “Bal maşallah bal..” desek olur mu?
Ve gitme zamanı... Geride, bizim üreticinin 8
TL'ye pazararadığı istiridye Mantarı'nı üretip 80 TL'ye satmayı amaçlayan. İşin
incelikleri bir an önce öğrenmeye çalışan, tıpkı bizim seralardaki gibi
üretimhanede ısıyı korumak en önemli hedefi olan, Çukurca'da attığı bu cesur
adımla yeni bir akım yaratması muhtemel Mevlan Erol ve ailesini bırakıyorz.
Güzel anılar, güzel yürekler bırakıyoruz. İmkansız diye bişey yoktur, “tekrar
görüşmek dileği ile, bize de bekleriz”le ayrılıyoruz.
Önce Hakkari, ardından Van'a doğru yola
çıkıyoruz. Zap suyu bu kez sağımızda. Araç içinden fotoğraf daha güzel bu
açıdan. Şoförümüz Hakkari Tarım İl Müdürlüğü'nden, araç plakamız bu kez “34” olmuş. İşte bunu konuşuyorum genç
arkadaşımla. Gerçi “Komşu illere
gittiğimizde geçmişte sırf plaka nedeniyle arabalarımıza zarar verildi 'PKK
aracı' olarak görüldü“ denilmişti. Bu tespit doğru.
Gelirken “Şurada asma köprü var. Deniz Gezmiş
ve arkadaşlarının yaptığı söylenir” demişti şoförümüz. Şimdi işteoköprüyü
görmek,hatta fotoğraf çekmek, hatta üstünde yürümek istediğimi söyledim. Köprü,
yol üzerinde en uzun süreli soluklanıp fotoğraf çektiğim yeroldu. Şoförümüz
hariç tüm ekip araçtan indik.
Bölgeyi gezerek gitmemiz yönünde karar
almıştık yola çıkarken. Böylece Gevaş ilçesine doğru yola çıktık. Yol üzerinde
bir gölet, Zernek Baraj Göleti. İçinde de balık üretim çiftliği vardı. “Meşhuur
İnci Kefal mi yetişiyor acaba?”diye düşünmeden edemedim. Birkaç fotoğraftan
sonra Gevaş'ta Ahtamara Adası için iskeledeyiz.
Adaya Mesut Kaptan'ın Şahin adlı teknesiyle
gidiyoruz. “Bir saat buradayım ama bana mecbur değilsiniz” diyor Mesut. Yolun
başında alınan ücret gidiş- dönüş. Sezonda 200 bin kişiyi adaya taşıyorlar. Bir
kooperatif kurmuşlar. Tekne sayısı sabit. 20 tane. Bununla hem çevrekirliliği
engelleniyor, hem de okonomik denge sağlanıyor. Bizim Manavgat, Adrasan hatta
Yat Limanı geliyor aklıma. Hatta Nürnberg. Orada bir nehir yolculuğu yapmıştık.
Tekne sayısı sadece 7. Ama hepsi dopdolu gidip dönüyordu.