Söğüt,
Antalya- Burdur il sınırında küçük bir beldedir. Yolu Antalya- İzmir arasına
düşenler içinden geçer. Evet evet Antalya'dan giderken Kızılcadağ'ı geçince,
Tefenni- Denizli kavşağında adı ile maaruf Söğüt ağaçlarının bolca olduğu şirin
belde.
Yol boyunda
gözlemeciler kavurmacılar filan var. 10 yıl kadar önce arkadaki bahçeden
topladıkları pancar yapraklarını “Ispanaklı Gözleme” diye satıyorları, şimdi
bilmiyorum.
Geçtiğimiz
günlerde bizim Turan Şahin, “Abi yayladan sera kiraladım. Yaz sezonundaki
boşluğu değerlendirmem lazım, artık yazın yaylaya “kamp” yapmaya değil,
“çalışmaya” gideceğiz dediydi.
Bi haftasonu
kalkıp gittik, biraz işi varmış, biz de gezeceğiz malum, masal lazım anlatacak.
12 dönümlük
kocaman bir sera. Bizim buralarda böyle büyük, tek parça sera bulmak zor. Alan
küçük, emek çok, gelir düşük, maliyet yüksek. Biliyorum, ondandır sahilin adamı
gidip yaylada sera ile uğraşıyor. Seranın yanına bir konteyner koymuşlar, “bi
göz” cinsinden. Sosyetik anlamda “Amerikan mutfak” bi oda.
“Turan yazın
buraya talibim, senin zaten az ilerde Çığlık'ta dağ evin var.
dediğimde şaka yapmıyordum. Kırmasını
beklemiyordum ama düşüncem bu değildi.
Geçtiğimiz
hafta bir kez daha gittik seraya.
“Abi burada
birine ihtiyacım var. Aksu'da hasat zamanım. İş sana düştü. Sabah seranın
kenarlarını açıp akşamüstü kapayacaksın hepsi bu” dedi.
Bayıldım.
Şehrin sığ
sohbetlerinden açmak,kafamı dinlemek hatta kitap okumak için iyi bir fırsattı.
Sahi İbo, Karaköy'de yemyeşil olmuştur değil mi. Nohutlar yeşermiştir tarlada.
Düşünsenize
koca ovada tek başına. Komşu arazilere seralar kuruluyor ama ben kaynaşma
konusunda biraz sıkıntılıyım. Yan tarlayı sürmeye gelen, traktörle fotoğrafını
çektiğim gençten başka kimseyle selamlaşmadım. Haa birde 2 km ötedeki marketçi.
Siz bu
satırları okurken masalcınız gene aynı ovada, aynı şartlerda soluklanıyor
olacak. Belki yüzlerce yıl “göl” kimliği ile bölgenin ekolojik durumuna hükmeden
topraklar, önce “tarla” olmuş, şimdi de “sera” ile kaplanmakta. Yurdumun 4 bir
yanında, özellikle “yayla” denen bölgelerde oluşan bu plastik katman ısı
faktörüne ne kadar zarar verir? Ben bilemem.
Öğrendiğim
bi çaresizlik var. Şu anda en azından Antalya bölgesinde açık alanda sebze
meyve üretimi zorlaştı. Hele de domates. “Tuta” denen bir sinek kasıp
kavuruyor. Bu yüzdendir ki sahilde de, yaylada da, o masum “tarla domatesi”
artık yetişemiyor. Bize de “yemekteyiz” programında “Ama domatesin mevsimi
değil, ben yemem” diyenlere acıyarak bakmak düşüyor. Neyse... Yolunuz düşerse
beklerim. Kahvem de var değişik seçenekleriyle birlikte.