“Gavurun Çevriği”
Uluborlu’nun
Kasaba Mahallesi, tarihten bugüne süzülüp gelen yaşam izlerini taşıyor.
Dün kralların, komutanların gezdiği yollarda bugün koyun otluyor, o günün
ihtişamını gösteren yapılar ise avcumuzun içinden kayıp gidiyor. Uluborlu halkı
ise tarihin izlerini taşıyan bölgeye “Gavurun Çeviriği” diyor.
Şimdi “iyi ki bi Uluborlu’ya gittin”
diyeceksiniz. Hatta art niyetli olanlarınız, bu çalışma için Uluborlu
Belediyesi’nden ne aldığımı merak edeceksiniz. Önce onu açıklayalım, masala devam
edecez ki bu masal bikaç sayfaya da sığmaz aslında, kültür, tarih, sanat,
estetik ve dostluk çanağında…
Beni Uluborlu’ya İzzet Ünlü abim
götürdü. Hasapladık, 32 yıl olmuş, yani Isparta’nın plakası kadar. Kendisi
sanırım Osmaniye doğumlu. Ama Antalyalıyım dese de Eskişehirliyim dese de en az
Uluborlu kadar şık durur üstünde.
Bu ziyaret sadece 4 saat sürdü. Yolla
birlikte 8 saat. Başkanın odasında, en steril, en mesafeli, en lezzetlisinden
bi “kağıt kebabı” yedik, kahve içtik. Ama Aziz Tuna gibi sektörel yakınlığımız
olan güzel bir yürek kazandık.
Geçtiğimiz günlerde sizleri Uluborlu’nun
“Derinsarı” fotoğrafları ile buluşturmuştuk. Bu hafta tarihin penceresinden
bakacağız Uluborlu’ya.
Masalcı, tarihin yaşam izlerini sürgit
taşıyan yerleşim yerlerini sever, dünüyle barışık yaşayan, o izleri koruyan
coğrafyayı sever. Antalya’da en belirgin örneği Arykanda- Arif Köy mesela. Evet
deprem var ama savaş yok, kuşatma yok. Xsantos gibi bi kader yaşamamış
Arykanda, yukardan aşağı süzülüp bugünkü Arif Köy olmuş.
İzzet Abi ile Uluborlu turumuzu “Kale”
bölgesinde tamamladık. Zaten “kar mı yağacak?” dedirten bi hava vardı, fotoğraf
için zor bir zaman dilimi, ama olsun. Masalcının adı Nizamettin Özmen’di. (Evet
pek mütevaziyimdir.)
Burada bulunan eserler ki çeşmelerin
sayısı ve görkemi dikkat çekiyor dağ başında; bugüne kadar yeterli ilgiyi
görmemiş. Özellikle sadece 3 nesil öncesi kullanılan Selçuklu hamamı, bugün
bile hizmet veren köprüler, çevresindeki camii çoktan kaybolmasına rağmen
“sallansa da yıkılmayan” minare.
Isparta
Süleyman Demirel Üniversitesinde görevli Doc. Dr. Abdullah BAKIR kapsamlı bir
çalışma hazırlamış
“kasaba” bölgesi ile ilgili. İzzet abi “dedemler burada yaşamış, sonra şimdiki
merkeze inmişler” dedi. Birbirinden şık 2 camii vardı bölgede, 2 hamam
yıkıntısı, biri uzak 2 köprü, camisi olmayan minare ve kale ile bolca çeşme.
Şimdi bölgenin tarihi ile ilgili Bakır hocamızın çalışmasından kısa bir bölüm
alalım, çünkü sayfada yer yok.
“Uluborlu kalesi Toros dağlarının
uzantısında bulunan Kapıdağı’nın yamaçlarında yer alan bir tepede kurulmuştur.
Sevlekoslar döneminden itibaren önemini koruyan, Pisidia bölgesinin en
stratejik kalelerinden birisidir. Askeri ve ticari yolların kavşak noktasında
yer alan bu şehir sayesinde bölgenin askeri ve ticari güvenliği sağlanmış,
Uluborlu Kalesine hâkim olanlar bölge hâkimiyetini ellerinde tutmuşlardır.
Roma, Bizans ve Türkiye Selçukluları döneminde de kilit rol oynayan bu kalenin
incelenmesiyle orta çağda Anadolu’daki kalelerin ve şehirlerin ne şekilde
oluşturulduğu ortaya konulmuştur. Bunun yanında Uluborlu Kalesi içyapısı gereği
kendisine has özellikler taşımaktadır, bu kalenin arkeolojik çalışmalarla
araştırılması ve bütün özellikleriyle ortaya çıkarılması bilimsel açıdan
önemlidir.”
Burada bir de not var.
“Günümüzde bu “kapı” bölümünün kapısı
mevcut değildir. Halk arasında anlatılanlara göre kalenin girişinde kullanılan
ahşap kapının 1960 lı yıllarda buradan sökülerek Eğirdir’e götürüldüğü
anlatılmaktadır.”
Bir cümle daha var. Bu da inancın,
“tarihi” veya “kavmi” olmadığına işaret.
“Büyük kapı girişinde ortası delik bir mermer taş yer almakta muhtemelen kapı
bağlantısı için kullanılan bu taşın, halk arasında uğurlu olduğuna inanılır ve
dilek dilemek amacıyla gün doğumundan önce mendil geçirilir.”