Dikkatinizden kaçmış olabilir. Milliyet’ten Mert İnan bir haber toparlamış. “Eylül artık Ağustos olacak” diyor.

 

Haberde; geçtiğimiz 2020 yılı eylül ayının bugüne kadar ölçülmüş en sıcak eylül dönemi olarak tespit edilirken, Avrupa’da da benzer tablonun ortaya çıktığı belirtilmiş. “Türkiye’de bugüne kadar, en sıcak eylül ayı geride kalırken hem ülke genelinde, hem Avrupa’da en yüksek değerler kayıt altına alındı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan eylül ayı sıcaklık raporunda, dönemsel sıcaklık rekoru kırıldığı duyurulurken, 1981-2010 döneminde 20.5 derece olan ortalama eylül ayı sıcaklığının, 2020’de 3.4 derece artarak 23.9 dereceye kadar çıktığı belirtildi.” diyor.

 

Uzmanlar ortaya çıkan bu tablodaki değerlerin eski dünyada “Ağustos” değerleri olduğunu söylemiş.

 

Eyyy Eylül… Kendine gel kendine. Kendini Ağustos sanmak da ne demek. Biz seni “kuru” değil, “sarı” yapraklarınla, etekleri savuran rüzgarınla, kupkuru bir yaz sonrası tenimizi yumuşatan yağmurlarınla sevdik.

 

Haberi okumaya devam edelim mi?

“Adana Kozan’da eylül ayı içinde 47.1 dereceye ulaşan sıcaklık değerinin yanı sıra, Ceyhan ve Dörtyol’da 44.5, Şanlıurfa’da 43.9, Boyabat’ta ise 43.1 derecelik değerler kayda alındı. Raporda Marmara Bölgesi’ndeki eylül ayı ortalama sıcaklık değerlerinin 20 dereceden 23.2 dereceye çıktığı da belirtilirken, aynı dönem, en yüksek sıcak günün 37.3 derece ile Balıkesir’de tespit edildiği vurgulandı.”

Antalya işin neresinde mi?

“Adı çıkacağına canı çıksın” derler ya ondan işte.

 

Ortaya çıkan tabloyu değerlendiren İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Orhan Şen, Türkiye’nin Akdeniz ikliminden, yarı kurak iklime geçiş yaptığını belirtmiş. “Yarı kurak iklimde bahar ayları kısalır ve bir aylık periyoda düşer. Yazları kavuran sıcakların olduğu, kışların ılık ve kurak geçtiği dönemlere şahit olmaya devam edeceğiz. Yarı kurak iklime geçmiş olmamız nedeniyle eylül ayı ağustos gibi geçiyor. Bundan sonra her eylül döneminin ağustos gibi geçeceğinin bilinmesini isterim. Bundan sonraki yıllarda eylül ayının da yaz dönemi olarak kabul edilerek, okullar, çalışma hayatı ve turizm dönemlerinin revize edilmesi gerekebilir.”

 

1990 yılı olmalı. AA bir haber geçmişti.

Hafızamda kaldığı kadarıyla “25- 30 yıl sonra, Bugünki Şam iklimi Akdeniz Bölgesi’ne, Akdeniz iklimi İç Anadolu’ya, İç Anadolu iklimi de Karadeniz’e kayacak” diyordu. Aha da 30 yıl sonrasındayız. İşin vahim tarafı, o zamanlar bu açıklamayı yapanlar ciddiye alınmıyordu. Plaklarda Alpay’ın sesinden “Eylül’de gel” şarkısı çalıyordu….

 

Prof. Dr. Orhan Şen, hızlı nüfus artışı, sera gazı salınımı ve betonlaşmanın ısı dengesini bozduğuna da işaret etmiş ve “Atmosfer sıcaklığının artması binlerce yıldır var olan dengeleri bozdu. Türkiye’nin 1985 - 2035 yılları arasındaki kıyaslama modelinde yaz ayları için ortalama 2 derece sıcaklık artışı söz konusu. İklim değişikliği nedeniyle doğal afetler ve hortumlar özellikle Akdeniz kıyıları başta olmak üzere tüm bölgeyi etkileyecek. İklim yasaları ve önlemlerini hayata geçirmemiz lazım” demiş.

 

Şen, iklim değişikliğinin de doğal afet sayılması gerektiğini dile getirirken, “Çok az kişi tehlikenin farkında. 1999 depreminde 20 bin insanımızı kaybettik. 2003 yılında Fransa’da aşırı sıcaklardan 20 bin insan yaşamını yitirdi. Küresel ısınma nedeniyle mevsimler 2’ye düşmüş durumda. Maalesef ara mevsimlerin sonu geldi” demiş.

 

Derdim ki, “Antalya’da iki mevsim var. İlkbahar, yaz, kışbahar.”

Yeraltı sularını aymazca tüketmeye, havayı kirletmeye, toprağı bilinçsizce ilaçlayıp zehirlemeye devam edersek daha nelere alışacağız bakalım.

Bu arada Akdeniz ekosisteminin 30 yıl öncenin Kızıldeniz ekosistemine eşit hale geldiğini de dipnot düşelim mi?