Bir meslektaşımın, Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü’ye “Başkanım bi görüşe bilirmiyiz?” demesi ve Tütüncü’nün de karşılığında; “Çarşamba Elazığ’a gidip geleceğim, dönüşte görüşelim..” demesi, benim de bu diyaloğa “Beni de götürecek misin Elazığ’a?” diye sormamla başladı her şey…

“Sen kafile ile gidiyorsun abi..” cümlesiyle netleşti.

Ertesi gün özel kalem aradı..

“Elazığ’a gidiyor muşsun. Ben hazırlığı yapıp sana bilgi vereceğim.”

Plan Kepez Belediyesi’nin, Kepez Vakfı ile birlikte başlattığı Elazığ ve Malatya depremzedelerine yardım konvoyu ile yola çıkmam üzerine kurulmuştu. Ama küçük bir pürüz çıktı. Tır yerine uçakla gitmem planlandı, olmadı tekrar ertesi günkü Tır ile yola çıkmam planlandı. Çünkü ben sadece yardımı değil, o yardımın kar kış koşullarında ulaşımını da düşünüyordum.

UZUN YOLA ÇIKIŞ

Kamyonu hazırladık, tam branda çekiliyor, koşa koşa vatandaş geliyor, elinde marketten aldığı birkaç parça kuru gıda, temizlik ürünü ya da bir battaniye ile. Alanya’daki bir grup genç kardeşimizin topladığı yardımları “ahmakıslatan” yağmur altında yükleyip yola tam anlamıyla vurduğumuzda saatler tam gece yarısını gösteriyordu.

Yola çıkmadan önce güzergah seçimi tartışılmış, özellikle Alacadağ Beli’nde ulaşımın sıkıntılı olduğu söylentileri üzerine “sahil yolu” yani Mersin- Adana güzergahı seçilmişti. Kaptanımız, “Öyle güzel yollarımız var ki, artık Memleketin bir ucundan öbür ucuna yolda çukur bile yok” dedi.

Ben de saf saf hükümetimizin yaptığı tüneller sayesinde gaymak gibi yoldan Mersin’e varacağımızı hayal ediyordum. Meğer işin aslı öyle değilmiş. Evet tüneller yapılmış. Çokta güzel olmuş. Bölgenin en zor yerleri artık daha kolay geçiliyor ama kalan bölgede de 20 km hızı aşamadık. Bazı yerlerde otobüs ve kamyonlar durarak biri birine yol veriyordu. Kaptanımıza çıkıştaki cümlesini hatırlattım, biraz üzüldü.

İLK MOLA

Taşucu’na varmadan önce Tekmen’de çalışmayan bir petrol istasyonunda mola veriyoruz. Saat sabahın 04’ü. Ben saat 06.30 ayakta. Biraz telefonumda oyun oynuyorum. Belki gündoğumu fotoğrafı yakalama derdindeyim ama yok.

Tuvalet için istasyona gittiğimde bekçinin oturmuş tv izliyor olduğunu gördüm. Selam verdim. Yolun geri kalanı ve nerede kahvaltı yapabileceğime dair sorular sordum. Net ifade etmem gerek. Hayatımda en son ne zaman böyle güleç yüzlü bir Türkiye Vatandaşı girdiğini anımsamıyorum.

İstasyon el değiştirmiş, iki kişi 24’er saat nöbet tutuyorlarmış. Aynı zamanda tarımla uğraşıyor. Buradan da SGK primi yatıp biraz da para kazanıyor. Kahve mi, çay mı içmek istediğimi sordu. Kahve istedim. Biraz sonra kaptanımız uyandı. Yola devam vaktiydi.

Bu arada kaptanımın, aslında esnaf olduğunu, kendi malzemesini taşıdığı Tır ile yakıtı da kendi cebinden bila bedel kampanyaya destek verdiğini öğrenince mutlu oldum.

Kahvaltı yapacak bir yer araya araya Taşucu’dan sonra Silifke'yi de geçiyoruz. Erdemli’ye bağlı Kocahasanlar’da küçük bir pastane. Genç bir çift kendi ürettikleri pasta ve poaçalarla hizmet veriyor. Nefis bir kahvaltı yaptık. Hatta Üçgen Poaça dediği üründe Çankırı Eldivan Çöreği lezzeti buluyoruz. Kaptanımızın yasal mola zamanı var. Onu da burada atlattık ve yeniden yoldayız.