Makam ve koltuk sevdası, genelde istisnasız bütün insanların arzusudur. Hırs ve ihtiras, insanı en tepeye, zirveye yönlendirir. Kimileri oturduğu koltuğun ve elde ettiği makamın hakkını verir, kimileriyse bulunduğu mevkiye layık bile değildir.

“ Aslında bir makam, sadece başında olan insanın, o makamda ne yaptığıyla değer kazanır.” Diyor Stefan Zweig.

Ama bazı insanlar için, elde ettikleri makam, oturdukları koltuk, her şeydir. Ne o makamı zamanı gelince terk edebilirler, ne de o rahat koltuklarından kalkabilirler. İşte koltuğa yapışık bu insanların, oradan kalkmamak için, yapamayacakları kötülük ve zorbalık yoktur. Elde ettikleri makam ve güç, onlarda fena halde alışkanlık yapmıştır! Hep orada kalmak istedikleri için de ortalık karışır.

Napoleon der ki;

“ Mevki hırsı, insanların başlıca dürtüsüdür. Yükselme umudu oldukça, herkes layık olmaya çalışır; fakat bir kere en yüksek dereceye geldikten sonra da, rahattan başka bir şey düşünülemez.”

İşte o “rahat” ı bırakmamak ve o makamı hep elinde tutmak için, her yolu mübah gören zirvedeki yozlaşmış kişiler, toplum barışını da bitirir!

“ Şeytan uyuyakaldı bir gün. Rüzgar sert esti. Üç tüy düştü şeytandan dünyaya. Biri paraya yapıştı, diğeri mevkiye, öteki de ihtirasa. O günden sonra şeytan hiç bir iş yapmadı.” Diyor Dostoyevski.

Haksız mı? Dünya zaten; para, mevki ve ihtiras yüzünden cehennemi yaşamıyor mu?