İktisat bölümüne başlamak üzere olan öğrenci olsun, haber izleyen emekli mühendis olsun insanlar iktisatçıların ne yaptığı hakkında ne yazık ki tam bir fikre sahip değil. Sebeplerine gelirsek, elimizde iki sebep var. İktisat biliminin dışarıdan fazla karmaşık görünmesi ve insanların bu nedenden dolayı dalı anlamaya yönelik bir girişimde bulunmaması, bir diğer neden ise iktisatçıların siyasî bağımsızlıkla hareket etmelerinden dolayı tam olarak denetlenmemesi ve bundan dolayı mesleğin yeterince şeffaf olmaması. Genel olarak insanların aklında oluşan görüntü ise iktisatçıların sadece para meseleleri üzerine karar vermeleri, faizle oynamaları, ticari işlemler yönünde bir takım adım atmaları ve bazen bankacılık sektörüyle ilgili anlaşılması zor kararlar vermeleri. Bu görüntü bir yere kadar doğru fakat iktisat sadece bunlardan ibaret değildir, fiilen iktisat hayatımızın her noktasında, adımında ve eyleminde var.

İktisatçılar hakkında yukarıdaki görüşün oluşmasının genel nedeni yaklaşık olarak 1970’lerden beri ekonomik manşet odağının reel sektörden çok finansal sektörün olması. Bu neden özellikle 2000’den sonra finansal sektörün adam akıllı reel aktiviteye dökülememesinden dolayı yaşanan iki krizden (2001 ve 2008 krizleri) sonra oluştu.

Peki iktisatçılar gerçekten ne yapar? İktisat alanın meşru bir bilim dalına dönüşmesi Adam Smith günlerine dayanmaktadır. Fakat ilk olarak siyasî iktisat olarak ortaya çıkmıştır, yani felsefenin bir alt dalı. İlk önemli çalışmalar (sanayi devriminin o dönemle çatışmasından dolayı) genel olarak üretim ve uluslararası ticaret etrafında olmuştur ve 1900’lerin başına kadar matematiksel bir dal olarak sahne almamıştır. İktisat, matematiksel bir alana dönüşene kadar birçok soruya sosyal bilimler ve felsefeyi ana araç olarak kullanarak cevap arıyordu. Cevabı aranan soruları ise az çok şu şekilde özetleyebilirim: “Üretimi kimler, ne kadar, ne şekilde yapmalı?”, “Refah nedir, nasıl maksimuma çıkarılır, devletin bu süreçte rolü nedir?”, “Nüfus artışının iktisadi sonuçları nelerdir, bunlarla nasıl mücadele edilebilir?”- bunlar ve bunlara benzer bir ton değişik soru vardı fakat bu Keynesgillerin ortaya çıkışından sonra çok değişti. Öncelikle, makroekonomi diye alt dal resmileşti. Bu dalın ortaya çıkmasıyla her şey matematikle biçimlendirilmeye başlandı ve yoğunlaşan ana konular değişmiştir ve böylece bugünkü statükoya doğru emin adımlarla bir geçiş oluştu. 

İktisatçıların kapsamını yoldan çıkardığımıza göre çalışma şekline girebiliriz. İktisatçılar sandığımızdan fazla bir etkisi olan meslektir. Sadece merkez bankalarında veya normal bankalarda oturan üst düzey yöneticiler değillerdir iktisatçılar. Market analizi yapanlar da, bültenler düzenleyenler de, istatistikler toplayanlar da, risk yönetimi için karmaşık modeller kullananlar da, bir hipotezle ortaya çıkıp onu teoriye dönüştürmek için kağıt üstünde apayrı dünya yaratanlar da, kamu poliçesi için çalışanlar da iktisatçı. Karar verme, bilgi toplama, eğitim, danışmanlık gibi her alanda ve her pozisyonda bir iktisatçı bulabilirsiniz. 

İktisat kendi başına çok geniş bir alan kapsayan bir bilim dalıdır, fakat iktisatçılar sadece alanlarıyla ilgilenmekten dolayı her yerde değiller- iktisatta edindikleri görüş açısını başka yerlerde çok efektif uygulayabildikleri için her yerdeler.