HALKIMIZI hep başkalarından aşağı görmek, onu eleştirip durmak huyumuz var biliriz! En anlı şanlılarımız bile vazgeçemez bu huydan. Böyle yapmakla sadece bizim dışımızdakiler alı payını sanıyoruz. Baksanıza Temel’e: “Gazetede okur ve kendi kendine söylenmeye başlar: ŞU İŞE BAK! İNCİÖLUZ BAŞBAKANI TONİ BİLEYİR DE BİZİM BAŞBAKANIMIZ NEDEN BİLMEYİR? TOPLUMDA ufacık yara bereleri abartarak duyurma alışkanlığı var. Yani sadece söylenme alışkanlığı… O acılar sızılar giderilse ne olur, giderilmese ne olur? Gerçek büyük dertlere, gerçek toplumsa sorunlara geldi mi iş, ölüyüz sanki. Ufacık rüşvetlere tamah edip doldururuz alanları. Bir rüzgâr toplumuyuz zaten. Bol keseden atmasına alkış tutarız gecekondu siyasetçilerinin. “Bunu neyle, nasıl yapacaksın?” diyemeyiz. Gerçek bir toplumsal direnişte gıkımız çıkmaz. Sanki üstümüzde ölü toprağı var: “temel bir trafik kazası sonucu: OY PARMAĞUM PARMAĞUM!” diye sızlanıp duruyormuş. Bunu gören İdris, aynı kazada hayatını kaybeden bir adamı göstererek: BAK demiş, ADAM ÖLMÜŞ GIKI ÇIKMAYUR. SENSE OY PARMAĞUM PARMAĞUM DİYE SIZLANAYSUN!..” BATIK banka borçlarını (halkına güvendiği için) üstlenen bir devletiz var, çok şükür! Bankerleri kral yaşamlarını sürdürüyorlar. Bir yasa çıkamıyor TBMM’den; çünkü korunuyor sattıranlar. Tam bir Temel’iz sanki: “Hani gün yolda vadesi o gün dolmak üzere olan bir senet bulur Temel. Hemen bankaya koşar, senedi öder. Aynı gün vadesi dolmak üzere olan bir senet daha bulunca ceplerini karıştırır. Maalesef ikinciyi ödeyecek parası kalmamıştır. Hemen yurt dışına kaçar!..” TANRI’YLA fazla yüzgöz etti bazı siyasetçiler bizi. Her sorunun çözümü Tanrı’nın verdiği beyinden (akıldan) değil Tanrı’nın kendisinden geçiyor adeta. O mübarek kafayı hiç kullanmak istemiyoruz, siyasetçilerin koşullandırmasıyla. Şu öyküye baksanız a: “Bir Fr. Bir İng. Bir Alman ve bir de bizim Temel’in günleri dolmuştur artık. Tanrı ilgililere gerekeni yapmalarını söyler. Adamların ilgilileri hazırlanıp çıkarlar yola. Sıra Temel için yola çıkacak ilgiliye gelmiştir. O dayağa kalkıp gitmeye niyetlenince Tanrı hemen durdurur kendisin: “DUR der. O BENİM İŞİM. MÜSLÜMANLARIN İŞLERİYLE DİTREKT BEN İLGİLENİYORUM; ÇÜNKÜ ONLAR HER DARA DÜŞTÜKLERİNDE BENİ ÇAĞIRIRLAR.” MMLEKETİN birinde (bizde de olabilir) Temel diye biri hükümete küfreder. Adamı yala paça götürürler. Sorar komiser: “Hükümete küfrettin mi?” Yanıtla r hemen Temel: “ETTİM EFENDİM; AMA BİZİM HÜKÜMETE DEĞİL.” “Ya hangi hükümete?” der komiser. “AFGANİSTAN HÜKÜMETİNE.” Yanıtını alınca görmüş geçirmiş babacan komiser: “Bana bak, der, ben hangi hükümete küfredileceğini çok daha iyi bilirim!” ZAMLAR da etkilemez oldu bizi. Vız geliyor, tırıs gidiyor, hepimizi gittikçe İdris’leştiriyor. Hani arkadaşı benzine yeni yapılan zamdan söz edince İdris: “UŞAĞUM der BU ZAM BENİM UMURUMDA BİLE DEĞİL. ZİRA BEN HER DEFASINDA 10 MİLYONLUKL BENZİN ALAYRUM.” ÇAĞDAŞ uygarlığa geçeceğiz ya. Ulusal amacımız bu. Temel’e bunu: “AVRUPA’YI GEÇELİM Mİ?” diye sormuşlar. “HAYIR!” demiş Temel. YETİŞELİM AMA GEÇMEYELİM ONLARI.” Sormuşlar nedenini: “HAÇAN GEÇERSEK demiş KIÇIMIZIN ÇIPLAK OLDUĞUNU GÖRÜRLER.” Avrupa Birliği’nden yana olan Sn. Mesut Yılmaz Karadenizli olduğu halde bunu neden anlamaz? HERKES Başbakan olmak istiyor, bugünlerde. Kendisini tam formunda hissediyor herkes. Bizim Temel gibi. Yüzbaşısı, erattan Temel’e sorar: “Ne olmak istersin?” “GENERAL!” der Temel. “Sen deli misin?” deyince subayı: Temel’den şaşırtan şu yanıtı alır: “HAÇAN ÖN ŞARTI BU MİDUR?” MEDYAMIZ malum. Her abartı, her çelişki, her ayrıntı manşetlerde. Kamuyu adeta medya yönlendiriyor. Bir vakit Cem Boyner de böyle harcanmıştı. Bir Temel farkında bunun. Hamama giden, beline de peştamal yerine ‘gazete’ saran Temel, nedenini soranlara: “MEDYANIN HER ŞEYİ BÜYÜTTÜĞÜ SÖYLENİYOR DA!” der ve mahcup mahcup gülümser. FIKRALAR ‘GÜLEN KARADENİZ’DEN. Genişletilmiş 2. Baskısından. Derleyen Karadenizli İnşaat Mühendisi Sn. Nurettin Korkmaz. ELİNE, DİLİNE SAĞLIK demeden OKUNAMAZ!