Dede Korkut’ta birbirine zıt iki duyguyu, iki çizgiyi Duha Koca oğlu Deli Dumrul hikâyesinde görüyoruz. Deli Dumrul biraz daha yaşamak için bir cana muhtaçtır. Bunu ise artık dünyaya doymuş olması gereken anasından almak ister; fakat öyle bir anayla karşılaşır ki … O ihtiyar ana, kendisine der: “Yaman yere varmışsın varamam, dünya şirin, can aziz, canıma kıyamam, belli bil.” Ardından ölümden gayri ne fedakarlık isterse yapabileceğini ifade etmeyi unutmaz.(sf.73). Böylece anasından yüz bulamayan Deli Dumrul (can istemek değil) helalleşmek için helaline koşar. Karşısına çıkan kadının sadakatinden tüyleri ürperir. Tanrı’sına yalvarır. İnsan en sevdiği birisinden şu sözleri duyar da nasıl ürpermez tüyleri? “O muhannet anan baban, bir canda ne var ki sana kıyamamışlar? Arş tanık olsun, yer tanık olsun, Kürsi Tanık olsun. Benim canım senin canına kurban olsun!”(sf.74).

DEDE Korkut bir cemiyetin malıdır. İçindeki her şahıs, her karakter bir cemiyet içindeki türlü tipleri canlandırır. İşte bunlar da ihtiyarladıkça canına bağlanan bir koca anayla kocası için gönüllü olarak ölmeye hazır bir mübarek hatun tipidir.

HATUNLARIN, yani bey hanımlarının daima yanlarında bulunan ‘kırk ince kız’ yardımseverliğin, narinliğin, güzelliğin timsalidirler. Düğünlerde, bayramlarda oyunlar oynayan, bey gelinlerinin düğünlerine yardım eden fakat her biri de yine kendi topluluklarının laflı sözlü kadınları olan iki tip daha var ki, ellinci sayfada, Kam Büre Bey oğlu Bamsı Beyrek hikâyesindedir. Birisi Kısırca Yenge’dir. Kısırdır, birtakım dedikoduların kahramanıdır. Eski hatıralarını kimseye hatırlatmak istemez. En küçük bir ansıtmada utancından yerin dibine geçer. Birisi de Boğazca Fatma’dır; yani gebe Fatma. Bunu da Bamsı Beyrek şair: ‘kırk oynayışlı Boğazca Fatma.’ diye tanıtıyor ve daha birçok ayıpların sahibi olduğunu ifade ediyor. Boğazca Fatma da (eskiden ne olursa olsun) şimdi terbiyeli, maziyi unutturmaya çalışan bir şakacı Oğuz kadınıdır.

DİNLEYENLERİN hepsi bu kadınları sevsin diye bir iddiada bulunmadan her tipten kadını hikâyelerine sokup, alnı açık Türklüğüyle övünen bu destan parçaları gerçekten gurur duymaya değer en esaslı karakterleri başarıyla işlemiştir. Güzel, namuslu, küçüklerine sevgili, büyüklerine saygılı, evlat sevgisiyle alabildiğine büyük, misafirperver, ata binen, kahraman, kocasıyla birlikte düşmanlara karşı savaşabilen, fedakâr kadınların yanında, ihtiyarlayınca canı kıymetli, gençliğinde bazı aile dedikodularına adı karışan, kısır, gebe, kırk oynaşlı kadınlara da rastlıyoruz. Türk ruhu: ”Kadınlarıma iyi desinler, namuslu desinler; hikâyelerimde en iyi örnekleri seçeyim, beni mahcup edecek karakterlerin adını bile anmayayım.” diye bir yola sapmayı kendisine yedirememiştir. Her şeyi, her tipi olduğu gibi açıkça ortaya koymuştur ki dinleyen kendisi hüküm versin. Kendisine iyi denecekse, tesir altında kalmaksızın desin; “Bana iyi demeniz lazım.” diyen bir yalvarış duyulmadan.

İKİ NİSAN/ VAN (03. 12. 1959)