BİR Ramazan daha bitti bitiyor. Bayramımız kutlu olsun şimdiden! Milliyet yayınlarından EN GÜZEL BEKTAŞİ FIKRALARI’NDA Erdoğan Tokmakçıoğlu’nun deyişiyle: “Kendi kutsal inançlarını irdeleyen, eleştiren fıkraları bile toplum dışı etmemiş, onlara sahip çıkmış ‘Türk toplumu’ olarak farkımızı anımsayalım öteki Müslüman ülkelerden. Korkmayalım gocunmayalım bizi biz yapan özelliklerden.

KURAN’DAN söz açılmış bir toplulukta: Olağanüstülüğünden, eşsiz bir eser olduğundan, esasen Kelamullah’ın başka türlü olamayacağından… Bunları dinleyen Bektaşi söze karışmış: “Evet, demiş, Allah’ın Kelamı gerçekten fevkaladedir, ama yazısı biraz karışıktır.” Dinleyenlerden birisi öfkeyle sormuş: “Karışık mı, nereden biliyorsun?” Üzgün bir tavırla yanıtlamış Bektaşi: “Alnımız yazısından…” (Ne dersiniz, haksız mı?)

BİR sohbet sırasında sormuşlar Bektaşi Babası’na: “Erenler borcun var mı?” “Evet, demiş, köşedeki bakkala 10 lira kadar borçluyum.” “Hayır, canım, demişler, namaz borcu, oruç borcu sorduğumuz.” Tepesi atmış sorulanın: “Onu, demiş, Allah sorar. Sizin sorabileceğiniz bakkal çakkal borcudur.” (Üstümüze vazife olmayan konulara karışırsak sık sık, bu ders bize değil mi?)

SORMUŞLAR Bektaşi’nin birine: “Nasıl, bu yıl Ramazan dokundu mu?” “Niye dokunsun, demiş adam, ben ona bir şey yapmadım ki!” (Suya sabuna dokunmadan, kırmadan kabalaşmadan verilen bir karşılık. Ne kadar şık!”)

OSMANLI Zabıtası yakalamış Bektaşi’yi ‘Oruç yedin!’ diye. Yakınmış zavallı: “Yahu, demiş, 11 ay aç gezdim, kimse halin nedir diye sormadı. Bugün karnımı doyurdum, yakaladınız! Adalet mi bu?” (Bir ay, Ramazan boyunca ekmek yemek yardımı yapar göründüğümüz yoksulları 11 ay boyunca unuttuğumuzun bir başka anlatımı bu. Bitti mi onların yoksulluğu?)

YİNE bir Ramazan’da kuytu ve de salaş bir meyhanede demleniyormuş Bektaşi. Yoldan geçen biri sataşmış: “Be adam, demiş, mübarek Ramazan’a karşı, güpegündüz ayıp değil mi?” Şöyle yanıtlamış demlenen: “O kadar mübarek olan Ramazan’ın bu kutu ve salaş yerde işi ne?” (Ne diyelim bu sözcük oyununun güzelliğine?)

BU seferde kızdırmak için sormuşlar onlardan birine:  “Ramazan’ı mı seversin, bayramı mı?” diye. Muzipçe gülmüş Bektaşi: “Bayramı sevdiğimi söyleyeceğimi sanıyorsunuz, ama hayır! Ben güzel yemekler yendiği için Ramazan’ı severim.” (Bugünler için bile yadırgarız ama, o günler için bu karşılık bir devrim!..”

MAHALLE kahvesinde bir gün Ramazan bitiyor diye dertleniyor, üzülüyormuş insanlar. Kulak misafiri Bektaşi dayanamamış buna, patlamış: “Siz o palavrayı başkasına anlatın, demiş, madem üzülüyorsunuz da bittiği için niçin bayram yapıyorsunuz?”

EVET, biz de işi en kolayından aldık. Fıkralara daldık. Sözde güldürürken düşündürmeyi, ders vermeyi amaçladık. Hoşgörün ukalalığımızı.

ŞU öyküyle bağlayalım yazımızı: “Bektaşi’ye sormuşlar: “Dünyanın en kolay ve en zor şeyleri nelerdir?” Yanıtlamış büyük felsefeci: “En kolay insanın başkasına öğüt vermesidir. En zor da kişinin kendini bilmesi…”

BİR Ramazan daha bitti. Bayramımız kutlu olsun! Dileyelim ‘fitre’ verilecek ve de ekmeğe aşa muhtaç tek kişisi kalmasın ulusumuzun. Balık vereceğimize, onu tutmasını iyi öğretirsek biz, ‘zekat’lar vergi olur, dolar hazinemiz!..