Şiirlerinde hoşgörü ve sevgiyle yorulmuş bir dinsel temel üzerinde Tanrı aşkı, insan, varlık yokluk, yaşam ve ölüm temalarını coşkun bir duyarlıkla işleyen bir şairdi; tasavvuf düşüncesini, insan sevgisiyle, eşitlik ve barış özlemiyle birleştirip halka ulaştırdı Yunus Emre.

SONSUZLUĞA ulaşıp dünyanın sevgilisi olmasına 80 yıl yetti. Eskişehir’in Mihalıççık İlçesi Sarıköy köyünde 1240’larda doğduğu kabul ediliyor, kesin olmamakla birlikte.

DESTANÎ yaşamına göre, dili alfabeye dönmemiş, elif be derken bir gün hocasına: “Elif okuduk ötürü/ Pazar eyledik götürü/ Yaratılmışı hoş gördük/ Yaradan’dan ötürü.” deyip ayrılmış mektepten. Bir başka rivayete göre şu dizeler de Yunus’un: “Dört kitabın manisin/ Okudum tahsil ettim/ Aşka gelicek gördüm/ Bir uzun hece imiş.” Heceyle yazdığı gibi, aruzla da yazan Yunus, düşünün ümmi mi, mektepli mi? Zaten aynı Yunus’a göre: “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsen/ Ya nice okumaktır.”

YİNE destanî yaşamına göre köyünde çiftçilik yapan Yunus, bir kıtlık yılında pek bunalmıştır. Hacı Bektaş Sultan’ın Kırşehir’deki Tekkesi’ne başvuranlara buğday verdiğini duyunca dağlardan alıç toplayıp -kuru gitmemek için- öküzündeki heybelere yüklediği gibi O’na gider. Haberi alan Bektaş: “Buğday mı ister, erenler himmeti mi?” diye sorar. Buğday gerektir ona. Verirler istediğini, ayrılır Yunus. Neden sonra aklı başına gelen Yunus: “Ben ne yaptım? Himmet isteseydim buğdayı da bulurdum.” der kendi kendine döner. Fakat o kapı kapanmıştır artık. Taptuk Emre kapısı açılmıştır.

DERVİŞ Yunus, bir kez bile eğri odun götürmeksizin TaptukTekkesi’ne 40 yıl odun taşır, hizmet eder, damat olur şeyhine. Kendi kerametini başkasından öğrenir bir gün. Kurallar gereği şeyhi tarafından atılanasa’nın düştüğü yerde, Hakk’ına kavuşur 1320’lerde.

BİR Molla Kasım vardır medrese ulemasından. Bir ırmak kenarında Yunus’un şiirlerini okumaktadır sinirli sinirli. Bu şiirlerin bin kadarını şeriata aykırı görür nehre atar,  bin kadarını yakar aynı gerekçeyle; üçüncü bin’e başlarken bir şiirle karşılaşır ki ne şiir! “Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme/ Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.” Aklı başından gider Molla’nın. Tövbe eder. Derler ki bu yüzden Yunus’un şiirlerinin üçte birini suda balıklar, üçte birini -yanıp duman olduğu için- havada kuşlar okumaktadırlar. Bize kalan, ona: “Dünyanın en büyük hümanisti, insan ve barış dostu” unvanını kazandıran, Molla Kasım’ın hışmından kurtulan şiirlerdir. Mutasavvıflar: “Hamdım, piştim, yandım!” sözcükleriyle özetlerler fani yaşamlarını. Yunus’un aşağıdaki dizeleri bunu özetler: “Hak’tan inen şerbeti/ İçtik elhamdülillah/ Şol gurbet denizini/  Geçtik elhamdülillah/ Kuru idik yaş olduk/ Ayak idik baş olduk/ Kanatlandık kuş olduk/ Uçtuk elhamdülillah.”

YUNUS’UN irşadı medrese aydınlarıyla, tasavvuf ehli arasındaki farkı kor ortaya: “Bir kez gönül yıktın ise/ Kıldığın namaz değil/ 72 Millet dahi/ Elin yüzün yumaz değil// Yol odur ki doğru vara/ Göz odur ki Hakk’ı göre/ Er odur ki alçakta dura/ Yüceden bakan göz değil.”

ÂLEM bu işte diyelim, kulak verelim sözlerine Yunus’un. Bu günümüzü ve yarınımızı bir de onun gözüyle yorumlayalım: “Danışman okur, tutmaz/ Derviş yolun gözetmez/ Bu halk öğüt işitmez/ Ne sarp zaman olmuştur//  Gitti beyler mürveti/ Binmişler birer atı/ Yediği yoksul eti/ İçtiği kan olmuştur.”