Hayali bile güzeldi

o devrim günlerinin

 

--Devrim yapılacak, herkes emeğinin hakkını alacak, insanlar arasında ki ekonomik, sosyal, siyasi, inançsal ve etnik kökensel ayrımcılığa son verilecekti.

--Her yerde bir aydınlanma, okuma, birlik ve beraberlik havası esiyor; dostluklar, arkadaşlıklar kardeşliğe dönüşüyordu.

--Hatta köyümüzde, ışıklar içinde uyusun Muhtar Bekir Gürler Amcamızın bize ücretsiz tahsil ettiği lokalde temizliğinden, çayına, kahvesine kadar her şeyi hep birlikte yapıyorduk. Tamam çay, çeker gibi şeyler Rahmetli Teyzemin dükkanından Annemler istedi diye alıyordum ama korkulacak bir şey yoktu, nasıl olsa ne alındı değil, "borcumuz ne? "diye sorulurdu, soru.

--Hatta bir gün etraftan da gelen çok kalabalık bir gruba bir seminer vermiştim. Herkesin o kadar çok hoşuna gitmişti ki, dinleyenlerin arasından bir akrabam, "Abi Devrim yapılınca, Dayımın (Babamın) tarlalarını bize nasıl pay edeceksin diye sormuştu. Ben de, çocuksu o kafa ile pek hoşuma gitmemişti ama "onu devrimden sonra konuşuruz "demiştim.

--Yine lise yıllarında, Aşağı pazar mahallesinde oturan, biz de Eski Antalya Caddesinde oturduğumuzdan, bazen birlikte gittiğimiz ismini anımsamadığım bir arkadaşım, bir akşam eve geldi. Tek kişilik bekar öğrenci evi. Çay içip, meyve bir şeyler yedikten sonra, çantasından bir şeyler çıkardı.

--O zaman ya Milli Görüş" ya da "Yeniden Milli Mücadele" dergisi ile "MİNYELİ AABDULLAH" kitabını çıkardı ve okumamı istedi.

--Ben ki, okulun duvar gazetesini çıkartıyorum, elime nereden geçmiş ise Osman Nuri Koçtürk'in SESSİZ SAVAŞ diye bir kitabını hem okuyor hem de Okulun Duvar Gazetesi'nde tefrika ediyorum. Elbette, Din Dersi Öğretmenimin kuytu köşelerde sıkıştırıp attığı tokatları kimseye söylemeden.

--Neyse Lise bitti ama vukuatlı yıllar başlamış da benim haberim yokmuş. Bir Elazığ denmesinde sonra, bana "Sen en iyisi Hacette'ye git" dediler. Uzun lafın kısası ben de gittim.

--Meğer bizim İngilizce Hazırlık sınıfı Beytepe'de imiş. O zamanlar gelmesi-gitmesi bir dert, okuması ise bir başka alemdi.

--Solcular ezici çoğunluğa sahipti am, Ülkücüler de, Jandarma ve Sadettin Yüzbaşı sayesinde durumu dengeliyorlardı. İslamcı öğrenciler ise, bazen bizim ile bazen de ülkücüler ile olurlar ve servislere binerlerdi. Erbakan Hoca'nın bu Akıncı Gençliği ile hiç sorun yaşandığını anımsamıyorum. Ama nedenini bilmiyorum ama ülkücüler ile kapışınca, hemen bizim saflarda olurlardı.

--Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Bizim Devrim hayallerimiz sürüyordu ama bazı şeyleri de sorgulamadan edemiyorduk.

--Bizim aramızda olup, sendikalarda çalışmaya gidenler vardı. Bazı hareketlerini pek tutmamıştım ama, hatta küçük bir kapışmamdan sonra, beni şikayet edilip, "sempatizan" tenzil-i rütbesini almıştım

--12 Eylül, her şeyi iyot gibi ortaya çıkarmıştı. Birden bu Milli Görüşçü/Akıncı arkadaşlarımız darbeciler tarafından en önemli görevlere atandılar. Allah için haklarını da yememek gerek, çok iyi ders çalışır ve dinlerlerdi.

--O ve sonra ki günlerde ki mütevazılıklarını düşünüyorum. Bir de bu günleri. Bu konuda çok atasözü aklıma geliyor ama, bu olanlardan, yaşananlardan dolayı, olanlardan şikayetçi, kabul etmeyen Akıncı arkadaşlarıma da haksızlık olmasın diye sustum.

--Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes, Demirel, Evren, ...... hepsi bu dünyaya kazık çakmadı be. Neler oluyor eyy muktedirler. Yapmayın bu kadar. Bu gün kapınızda olanlara yarın verecek şeyleriniz azalınca, "alışmış, kudurmuştan beterdir" der Güzelim Anam. Bu alıştırdıklarınız, kudururlarsa, ..... ....!..

--Mehmet Akif'in "Tarih tekerrür”; Tevfik Fikret'in "Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,/ Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!"; Namık Kemal'in "Zihin fukara olunca akıl ukala olurmuş." vb tarihimizden önemli sözler SİZE HİÇ BİR ŞEY anımsatmıyor mu?

--İktidar, muktedir olmanın sarhoşluğunu yaşar iken, muhalefette, kendilerini bu günlere taşıyan o DEVRİMCİ MÜCADELE ve KÖKLERİ UNUTMUŞ gibi..

--Allah herkesin sonunu hayır getirsin.

--Gözümüze görünecek bir şey var gibime geliyor.

--BİZİM, bu ülkeden başka gidilecek başka bir yerimiz yok da!.. Kıtlıktan değil, olmadığından değil, Cem Karaca'nın dediği gibi, MEMLEKET SEVDASINDAN!..