Son zamanlarda yaşamanın ne olduğunu düşünmeye başladım. Çünkü evren de nedir, ne değildir bilemem ama dünyada bile milyarlarca insanoğlu var. Aynı havayı soluduğumuz, aynı şeyleri yemiyor isek de, benzer şeyler ile karnımızı doyurduğumuz, her neden ise aynı şeyleri düşünmediğimiz milyonlar, binler, yüzler, onlar ve kendimiz ile yaşayıp gidiyoruz.

--Salı akşamüzeri yine telefonum çaldı, o yorgun ama güçlü, sakin ama güven dolu sesi ile Ataç Hocam aradı, Karşılıklı hal hatırdan sonra, "İbrahim Bey, Babam sizi yarın(çarşamba) saat 15.00'de bekliyor, uygun musunuz?" diye.

--Bu soruya verilecek tek yanıt vardı elbet, evet.

--Yerel Seçimler öncesi Ankara, için için kaynayan bir kazan gibi. İster bunu cadı kazanı deyin ister bulgur kazanı, ama kaynıyor da, kaynıyor.

--Antalya'dan, öteki yörelerden arkadaşlarım ile hep görüşür güncel konularda, ortak siyasi konularda değerlendirmeler yaparız. Bu hafta da benzer şeyleri yaptık. Sosyal medya, gazete tv haberleri artık günlük yaşamın bir parçası oldu.

--Sevgili Mehmet(Deniz Beyin Güvenlik Görevlisi, Şoförü, sırdaşı) ile her zamanki sımsıcak tavrı ile koridorda sohbet ettik.

--Sonra koridordakiler ile sanki tanıdık olmuşuz galiba, herkes biri birine sevk ederek, sımsıcak bir ortamda Deniz Beyin odasında buluverdim kendimi.

--Bazı insanlar, her şeye rağmen özel yaratılmışlardır. (Benden yalaka olmayacağını, yiğidi öldürsem de hakkını vereceğimi bilenler bilir,) Olcay Hanım da bunlardan biridir.

--Artık seksenlere dayanmış yaşlar ile hala dim dik ayakta, özel oda görevlisi olmasına rağmen, sağlıklı günlerde, evinde "aman çocuklar ya da tek isem de oğlum modunda çayımızı, kahvemizin yanında pasta, böreği eksik etmez, sanki sağırmış gibi kulaklar ile konuşulanlar ile ilgilenmezdi.

--O günde yine, Deniz Beyin ağzından çıkacak her isteği anında karşılayıp, yüz ifadesinden ne istediğini anlayarak koşturup duruyordu. Hatta bir ara Deniz Bey su isteyince, arkamda ki masanın üstünde ki suyu ben ikram edeyim istedim. "Tamam sen yabancı değilsin ama" diyerek asla izin vermedi.

--Siyasetin tam göbeğinde geçmiş bir ömür için her zaman ki gibi, "ee anlat bakalım neler oluyor, memlekette, partide ve elbette ki Antalya da?" ile başladı Deniz Bey ile siyasi sohbet.

--Dünya, Ülke ve partisi CHP ile ilgili genel değerlendirmeleri büyük bir dikkat ile dinledi; onaylayıp, eklemeler yapıp, sorular sordu.

--Ne şanssız bir dönemdi. Dünya ve ülke açısından; işin kötüsü en azından CHP'de bu günlerde yaşananlar açısından da, olanlar pek iç açıcı değildi. Hele hasta yatağında enerji dolu bir kişi olsa da, Deniz Bey'e anlattıklarım benim de pek hoşuma gitmedi ama, her şeyden hem kendisinin hem de Olcay Hanımın haberi vardı. Konuşmalarımı her ikisi de onayladılar, keşke daha güzel şeyler konuşabilseydik.

--O günler İzmir Büyük Şehir için Tunç Soyer Açıklanmış, İstanbul İl başkanı Canan Kaftancıoğlu istifa etmiş, Trump her bir köşeden ataşlara başlamış, işin enteresan tarafı ise, Antalya'dan da az da olsa, "sinek küçüktür ama, mide bulandırır" cinsinden hoş olmayan haber de gelmişti. Bunları anlatınca, bildiğini söyleyip Olcay Hanım da onaylayınca, Kocaman yürekli adamın üzüldüğünü gördüm. Üzüldüm.

--Vücut ne garip şey aman Allahım. Yaklaşık bir ay öncesine göre eller, ayaklar, yüz göz daha hareketlenmiş, artık mart sonunda yapacağı şeyleri konuştu. Evine, hatta Antalyasına gitmeyi düşünüyordu.

--Ben de takıldım, dışarısı o kadar tekin değil efendim, burası hiç olmazsa steril diye., gülüştük.

--Bana, "Antalya'ya, bir şeyler daha yapmak gerek. Hep birlikte yapalım," diye çok şeyler anlattı ama. Ben de Antalya için yıllardır neler yaptığımı bildiklerini anlattım.

--Ben güçlü ve imkanlarım var iken, mevcut başkanlar da dahil, kendisi için de neler yaptığımı anımsattım. Huzurum kaçar, keyfim bozulur ama, ülkem için, Memleketim Antalya için bilgi birikimi, ilişkilerini ve enerjimi son kez gönüllü olarak vermeye hazır olduğumu söyledim; ama ben talep etmeden, teklif edilir, görev yapmam istenir ise dedim.

--Dünün, o koca gövdesi ile heybetli, bu günün hasta yatağından fırlayacak kadar enerji dolu, fiziki olarak sorunlar sürse de, bilgi, düşünce ve Ülke ve Antalya sevgisi ve bir şeyler yapma isteği ve enerjisinden bir şey kaybetmeyen bu koca bilge adam ile bir buçuk saat sohbetten sonra, izin isteyerek odadan ve hastaneden ayrıldım.

--Ayrılır iken de, samimiyetimi bildikleri için, Olcay Hanıma, Deniz Bey kendinin eşi ama bizim için de ülkesine sonuçları iyi ya da kötü olsa da iyi niyetle hizmet etmiş bir Devlet Adamı olarak, yaptıklarından dolayı bir vicdan borcu olan bir kişi olarak teşekkür ettim, ama;

--Biraz şaşkınlık, biraz da hoşlarına da giderek, gözleri dolu dolu oldular; onları öyle görünce de benim gözlerim buğulandı.

--Ülkemiz, Antalyamız için, yapabileceğimiz şeylerin azlığından mı, insanların artık hatır gönülden uzak olmalarından mı bilmiyorum ama biraz da çaresizlik içinde biri birimizden gözlerimizi kaçırarak odadan ayrıldım.

--Kapıdan çıkarken bile, "Aman ha Antalya hepimiz için çok önemli, herkese selamlarımı söyle" diyordu. Duyan olur mu bilmem ki, dünün güçlü dev adamının bu çığlıklarını. Bu günün .... .......lerince!..