Yine bir seçim mevsimi daha, hem de 15 yıldan fazla süren takımların aynı oyuncuları, figüranları ve saf ve temiz seçmenleri/taraftarları ile birlikte.

--Bu seçimler, gerçekten yerel seçim olmanın ötesine geçmiştir.

--Tıpkı, 26 Mart 1989 seçimleri gibi. Güçlü bir ANAP ve Muktedir bir ÖZAL. SHP'nin başında Doğrucu Davut Erdal İnönü, DYP'nin başında siyasetin duayeni Demirel, Erbakan Hoca ile Başbuğ Türkeş'de sahadalar.

--12 Eylül Darbesi ile birlikte ülkede siyasi, ekonomik, sosyal yapı değişmeye başlamış; darbecilerin suçlayıp devirdikleri siyasi Demirel'in Bürokrasinin Birinci Adamı Başbakanlık Müsteşarı Özal, darbe de dahil hep sistemin başında ve içinde tutulmuştu. (Kimler tuttu diye bana sormayın, onu gidin (eskiden Sam Amca denirdi, şimdi ABD diyorlar) ona sorun.

--Özal, siyaseti o kadar çok sevmişti ki, yaramaz çocuklar dibi bütün oyuncaklar benim olsun dercesine, 12 Eylül'ün siyasi yasaklarını bile savunur olmuştu.

--Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Baykal gibi birçok ünlü siyasi yasaklı, Partileri AP, CHP, MHP ve MSP kapalı idi. Cindoruk'lu DYP, İnönü'lü SHP devleti her türlü gücü ile uluslararası desteği arkasına almış ANAP'ın Özal'ı ise, hiç bir muhalefeti umursamıyordu. Öyle zorla böyle zorla derken, "siyasi yasakların kaldırılması (1980 Anayasa ek4 mad.) ile ilgili anayasa değişikliği tartışmalarının sonucunda, referanduma gidilmek zorunda kalında.

--ANAP'ın Özal'ı yasakçı "Hayır"ı, Muhalefetin bütün güçleri ise, yasaklar kaldırılın diye "Evet"i savunuyordu.

--1987 yılında yapılan referandum sonunda "Evet" yüzde 50,16, "Hayır" ise 49,84 oranında çıktı. Aradaki fark ise sadece 75 bindi. Böylece, Geçici 4. madde yürürlükten kalktı; Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan, Baykal gibi siyasiler, siyasi haklarını elde ettiler

--İki yıl sonra yapılan yerel seçimlerde de bütün Önemli il ve İlçeleri ANAP/Özal kaybetti.

--SHP/İnönü, İstanbul'u, Dalan'dan Sözen, Ankara'yı, Altınsoy'dan Karayalçın ile aldı.

 

--Bugüne gelince, ben maaş ile köşe yazısı yazmıyorum. Ya da birlerinin hoşuna gitsin diye de bir çabam yok. Kaç yıldır da, kimin nerede ne yaptığını biliriz. O yüzden yazdıklarım, birlerinin siyasi beklentilerini karşılasın diye değil, yirmi yıla yaklaşacak süreçte, halkın ve muhalefetin dayanacak gücü kalmamasındandır.

--Siyasi süreçleri belirlediklerini sanan zavallılara Tevfik Fikret'in dediği gibi: "..Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!..." de, halkın artık sabrı kalmadı demek isterim.

--O yüzden, partilerin ideolojilerinin yok edildiği, ticari şirketler konumuna dönüştürüldüğü dünlerde, yetki tamam şirket ortaklıklarında ama, hep sizlerin konuştuğu ve karar verdiği süreçte, bari aykırı seslere de azıcık göz yumun. 31 Mart'a kadar ne çok ortak buluşma noktası çıkar, ne çok.

--Herkesin kendini haklı saydığı yerde (çünkü kurallar kalmamıştır), her türlü karar almaya muktedir olan sizlere, Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye Nasihat'ını anımsatırım.

--Haklı olanın değil, sesi çok çıkanın haklı, şakşakçılarının bol olanın da güçlü sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu hem doğru, hem de adil değil. Ama o gün de bu gün değil.

--İktidar süreçlerini ele almadan süreç yönetmek zordur.

--Eyyyy yönetime talip Muktedirler,

--Eyyyy yönetimlerden medet uman seçmenler, sakın olun.

--Bu devlet-i Alinin öyle imkanları vardır ki, sana da yeter, ötekine de. Yeter ki süreçleri adabı ile yönetin ve sürece dahil olun.

--Yoksa, evet yoksa, hepiniz sahip olduklarınızı bile kaybederek, avcunuzu yalama devam edeceksiniz. Beni mi soruyorsunuz. Bize düşen, o zaten ama kimin umurunda.

--Siz bilirsiniz!..