Orta halli bir ailenin çocuğu olarak Amasya’da doğdu. O yıllarda Amasya; lisesi bile olmayan, sokaklarında fötr şapka giyen insanların dolaştığı cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı bir aydın Anadolu kentiydi.

Bu nedenle daha 15 yaşındayken ailesinden ayrıldı, yeşil ve mavinin en güzel birleşimi olan, henüz yağmalanmamış, doğal ve tarihsel güzelliklerini kaybetmemiş, “kubbeli, çınarlı mavi bir liman” olan İstanbul’a gitti Kabataş Lisesi’ne kaydını yaptırdı.

Siyasal bilinçlenmesinin ilk tohumları dedesinden geliyordu. Mustafa Kemal Yunan işgaline karşı halkı örgütlemek için 19 Mayıs 1919’da çıktığı Samsun’dan sonra önce Havza’ya sonra Amasya’ya geçti. Amasya’da Müftü Kâmil Efendi ve dedesi Osman Hoca’nın bulunduğu kentin önderleri tarafından büyük bir sevgiyle ve saygıyla karşılandı. Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşmasındaki ve batılı anlamdaki Cumhuriyetin kuruluşundaki ilk harç, ilk çekirdek Amasya Tamimi oldu.

Bir lise öğrencisi olarak 1954 seçimleri öncesi CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Taksim’deki görkemli mitingine katıldı. O tarihten sonra da ömrünün bugününe kadar CHP’nin inançlı savunucusu oldu.

O mitingde İsmet İnönü tarihe geçen şu sözleri söylemişti: “Alkışları bana ama oyları Demokrat Parti’ye veriyorsunuz”. Bu sözü bir kez de yıllar sonra bir CHP Ankara İl Kongresinde kendisini alkışlayanlara: “Alkışlar bana oylar Ecevit’e” diye yineledi. Yanılmamıştı, Ecevit ve arkadaşlarının parti içi hizip hareketi başarıya ulaşarak 40 yıllık Milli Şef, değişmez Genel Başkan İsmet Paşa koltuğunu genç Ecevit’e bırakmak zorunda kaldı.

Liseden sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine kaydını yaptıran kahramanımız; “Üniversiteyi bitireceğim yıla girerken sosyalist eğilimim, yeni kurulan DPT (Devlet Planlama Teşkilatı)’de çalışma düşüncesini doğurmuştu. Ancak DPT için İngilizcem yetersizdi. Hocalarımızdan birinin: “İngilizce bilmeyen iktisatçı olamaz” sözü üzerimde çok büyük bir etki yaratmıştı. Bu nedenle İngilizce Eğitim yapan Robert Kolej’in İngilizce Hazırlık sınıfına girip bir yıl sadece İngilizce okumayı ve İktisat öğrenimime bir yıl ara vermeyi planladım” diyor. Giriş sınavını kazanıyor ancak okulun yıllık ücretini ödeyecek para ailesinin ekonomik gücünü de aşan bir tutardır. Çaresizlik içinde tam ümitlerinin kırıldığı bir sırada okuldan bir yazı gelir. Giriş sınavındaki başarısı nedeniyle okul ücreti ve kitaplar için burs benzeri bir paranın karşılıksız verileceği yazılıdır. Ailesinin ve kendisinin sevincini düşünebiliyor musunuz?

İşte dedesinden gelen kuvayımilliye ruhuyla yetişen bu kişi yakın tarihimizin canlı tanığı, Ecevit Hükümetinin başarılı Bayındırlık Bakanı, İkinci Ecevit Hükümetinin Ulaştırma Bakanı Erol Çevikçe’dir. Yaşadıklarını ve son elli yıllık siyasi tarihimizi anlattığı; açıkça ve dürüstçe özeleştirisini yaptığı kitabının adı: “CHP İle Bir Ömür”” dür. Kitabın ikinci ve güncel baskısı yeniden “HÂLÂ İYİMSERİM” adı altında yayınlandı.

Daha İktisat Fakültesinde okurken aklına koyduğu DPT’ye girmeyi ilginç bir serüvenle başarır. Burada zaten inandığı “planlı kalkınmanın” uzmanı haline gelirken DPT’ye girmesine yardımcı olan Prof.Besim Üstünel ve O’nun içinde bulunduğu “Mülkiye Cuntası”nı oluşturan Prof.Turan Güneş, Prof.Haluk Ülman, Doç.Dr. Deniz Baykal ile öğretim üyesi Ahmet Naki Yücekök ile tanışır. Bu ekip aynı zamanda Bülent Ecevit’in ve CHP’nin başarılarını sağlayan beyin takımıdır…

Zaman tünelinde geriye gidişlerle Erol Çevikçe’nin Doğu Anadolu Bölgesini Bayındırlık Bakanı olarak karış karış dolaşması, Kürt kökenli yurttaşlarımıza saygıyla ve sevgiyle bağlanması, Kürt sorununun çözüm önerileri, 12 Eylül 1980 darbesinin öncesinde ve sonrasında siyasal gelişmeler, yakın siyaset arkadaşı Deniz Baykal’ın üstün liderlik kumaşının, doğrularının ve yanlışlarının açık ve en içten şekilde tartışıldığı bir kitap okuyacaksınız.

Ecevit Hükümetinin daha ilk ayı dolmadan Genel Kurmay Başkanlığından “Sıkıyönetim ilan edin” talebinin geldiğini, buna karşı en şiddetli çıkışı Deniz Baykal’ın yaptığını ve Genel Kurmay gerekçelerinin gerçek dışı çıktığını ve biliyor muydunuz?

“Bütün acıların anası gelir bölüşümündeki adaletsizliktir” diyor Erol Çevikçe..”Türkiye’de özellikle 1980’lerden sonra reel gelirlerin hızla düşmesi sonucu, açlık ve baskının en çok Güneydoğu’da belirginleştiğini resmi istatistikler gösterir. PKK’nın asıl bu nedenle 1990’larda güçlendiğini, etnik farklılığı bu gerekçeye dayandırarak istismar ettiğini herkes bilir…” diyor.

CHP’nin üst yapı ile ilgili siyasette ısrarı, yenilgisine neden olmuştur. Halkın iş ve aş istekleri her şeyden önce gelir. CHP siyasetini bu konu üzerinde geliştirmelidir” diyor.

Deniz Baykal’ın en yakınındaki arkadaşının O’na olan saygısını koruyarak yaptığı bir özeleştiri kitabıdır “HÂLÂ İYİMSERİM” ve “CHP İLE BİR ÖMÜR” . Bir başka şekilde bakarsak “siyasette Deniz Baykal ile bir ömür” de sayılabilir.

Kitabı okuyunca, böylesine büyük bilgi birikimi olan ve dürüstlüğünden zerrece kuşku duymadığımız Erol Çevikçe’nin yıllardan beri birçok kez boşalmış Genel Başkanlık koltuğuna oturmadığına, oturtulmadığına bir anlam veremiyorsunuz.

Gerçekten de neden CHP Genel Başkanlığına 2002 yıllarında, Erol Çevikçe veya Genel Sekreter (Türkiye Barolar Birliği’nin etkin-kararlı-dirayetli eski Başkanı) Önder Sav getirilmedi?

Siyasette bir savı olanlar, gelecek bekleyenler, CHP’liler bu kitabı okuyunuz, CHP ile bir ömür daha yaşamış olacaksınız.