Siyasi partiler ekonomik yarar ve yaşamsal çıkarlar sağlayan savaşım örgütleridir ve doğrudan iktidarı hedeflerler. Partiler kısır kuramsal tartışmaların yapıldığı düşünce kuruluşları değil, eylem örgütleri olup insanlara iktidarı ve kamusal işleyişi doğrudan etkileme olanağı veren örgütlerdir. İyi örgütlenmiş bir parti muhalefetteyken bile toplum üzerinde etkili olabilir, siyasal yaşama yön verebilir. Baskıları aşıp iktidara yürümenin dayanağı halktır. Bu destek ve iktidarla başa çıkmanın yolu yanlış ekonomik ve sosyal politikaları düzeltmek, halkın benimseyeceği çözümler üretmek ve üretilen çözümleri uygulama konusunda verilen güvenle sağlanabilir. Kitlelere yönelen partilerin amaçları son derece açık, somut olmalı, partiler seçimden seçime oy verilen soyut bir kavram değil yaşamın her alanında kendini hissettiren bir güç haline gelmelidir. Parti gücünü yaratan eylem, eylemi yaratan ise üyelerdir. Kitleler sosyal ve ekonomik istemlerini ve bu istemlerin nasıl gerçekleştirileceğini programda açıkça görmelidirler. Program kitlelere verilen ve yerine getirilmesi zorunlu sözlerdir. Program toplumun tarihi, kültürel, ekonomik özelliklerini ve bu özelliklere dayanan gereksinimleri tam olarak yansıtmalı, ülke gerçeklerine dayanarak değişmeyi ve gelişmeyi öneren uygulanabilir, kısa ve anlaşılabilir olmalıdır. Kan bağından daha güçlü inanç sağlamlığını sağlamak zordur. Kültürel gelişmişlik, bilinç, ülke ve ulus sevgisiyle, eylem içinde karşılıklı sınanmışlıkla oluşmuş güven, örgütlü savaşı yenilmez kılan temel ögelerdir. Örgütsel eylem bu temel ögeler üzerine oturtulmalıdır. Eylem, birliğin, dayanışmanın ve inancın en sağlam göstergesidir.  Eylem içinde sınanmışlık parti birliğinin en önemli ögesidir. İyi işleyen örgütsel ilişkinin oluşumunda temel ilke; ilişkilerde ortaya çıkan sorunlarla, bunun yaratacağı bozulmayı önleyecek olan  “eleştiri ve özeleştiri“ ilkeleridir. Örgütlü savaşın birikiminden tüm üyelerin yararlanması, eylemlerdeki doğru ve yanlışların açıkça ortaya konulmasıyla olanaklıdır. Üyelerin bilgi ve deneyimini arttırıp kendilerini yenilemeleri ve bu yenilenmeyi partinin güçlenmesi için kullanmaları ancak eleştiri ve özeleştiriyle sağlanabilir. Disiplin adı altında özgür tartışmayı yasaklayan ya da yeterince uygulamayan partiler gerçek güç kaynaklarını kurutuyor demektir.

Gerçek demokrasinin sınırlarını sadece yasalar değil onunla birlikte yasaların uygulanabilirliği belirler. Ekonomik ve siyasal gücün bir azınlıkça ele geçirildiği, mali ve teknolojik gücün açık ya da kapalı baskı oluşturduğu bir düzende varmış gibi görünen demokratik haklarla bunların uygulanışı arasında büyük çelişki vardır. Önemli olan vatandaşların tümüne açık yasalar yapmak değil bu yasaların kullanılabilir olmasıdır. Siyasi ve hukuki haklar ancak ekonomik kazanımlarla kullanılabilir duruma gelir.

Ülkemizde özellikle son yıllarda tüm parti eylem ve söylemlerinin yalnızca oy elde etmeye yönelen “şirket“ işi durumuna gelmiş, partiler birbirine benzeyen aynı işi yapan devlet yardımları ve yasadışı bağışlarla yaşayan kurumlara dönüşmüştür. Oysa bir partinin amaçları ve yapısını içinde yaşadığı toplumun koşulları belirler. Her partinin bir ideolojisi ve ilkeleri vardır.

Üst yönetimler tüm üyeleri aynı inanç sağlamlığı aynı istenç gücü ve aynı bilinç düzeyine ulaştırmalıdır. Bunun içinde kendi içinde uyumlu, iletişim gücü yüksek, dayanışmacı, siyasi öngörüye sahip ve Hareket yeteneği gelişmiş bir örgütsel yapının kurulması gerekir. Yönetime gelir halkın sorunlarını çözerek halkı bağımsızlık ve özgürlüğe kavuşturmak ancak böyle bir örgütle sağlanabilir.

Sermaye gücüne bağlı küresel baskı parti dışı odakların artmasına ve partilerin güç yitirmelerine neden olmuş, yoksulluk, eğitimsizlik ve örgütsüzlük içinde doğruyu yanlışı göremez hale getirmiş kitleler örgütsüz kılınmıştır. Kadro sorunu değişimi ve gelişimi öngören partiler için yaşamsaldır. Onun için parti kadroları uzun savaşım sürecinde yetişmiş azim ve kararlılıklarıyla güven yaratmış, yüksek bilinçli, kuramsal ve eylemsel düzeyleri, mücadele birikimleri ve parti geçmişleri titiz biçimde incelenerek seçilmelidir. Parti önderleri ülke ve dünya koşullarını temelden kavramış, halkını iyi tanıyan, savaşım ve örgütlenme yeteneği yüksek olmalıdır. Yönetimde olmaları ve bulundukları yeri doldurabilmeleri atanmışlığa ya da seçilmişliğe değil bu niteliklere sahip olmalarına bağlıdır. Önder gerçek gücünü makamından değil nitelik ve yeteneklerinden alır. İstence dayalı gönüllü katılım temel amaçtır. Çünkü istence dayalı katılım partiyi güçlü kılar. Bunun sağlanması da güçlü yönetimlerle olur. Bu olmazsa parti güçsüzleşir. Örgütlü eylem yaratmak için, toplumsal gelişimin düzey ve niteliğini doğru kavramak gerekir. Partilerin örgütlenme biçimini ve eylemlerini bu kavrayış belirleyecektir. Böylece parti eylemlerinin doğru temeller üzerine oturtulması yaşamsaldır. Kitleler için eylem düşüncelerde yaratılan ülküler uğruna yapılan bir savaşın değil, somut gereksinimlerin karşılanması için yapılan bir eylemdir.

Her sorun uygun düşen araçlarla çözülür. Programını, örgütlenme biçimini ve savaşım anlayışını ulusal amaca yönelten partiler halkın gereksinimlerini karşılayabilir ve başarılı olabilir.

Disiplin ve birliğin sağlanabilmesi için merkezi yetki yanında en alttan en üste dek tüm parti birimlerinde geniş katılımlı demokratik işleyişin olması gerekir. Sözde kalmayan ve her aşamada uygulanan demokratik işleyiş partinin gerçek gücüdür. Parti birliği ve disiplini emir ve kararnamelerle sağlanamaz. Gerçek disiplin en alttaki mahalle ve köylerden en üste kadar tüm parti birimlerinin “ özgür tartışma ve katılımıyla “ oluşturulması ve uygulanmasıyla sağlanır. Parti organlarında demokratik işleyiş geçerli değilse parti üyelerinin ortak istençlerini temsil eden kararlar alınamaz ve sağlıklı uygulanamaz. Mevcut siyasi partiler ve seçim yasalarına göre partilerin iç yapıları oligarşiktir. Parti başkanlarının seçimle gelmeleri durumu değiştirmez. Bu durumda oligarşik yapı daha da genişler ancak hiçbir zaman demokratik olmaz. Parti başkanları yetkilerini sınırlandırmayı ya da bütünleştirmeyi sağlamak zorundadır. Bu yapılmadığı takdirde önder buyruklarıyla sağlanan disiplin disiplin olmaktan çıkıp, parti hızla başkan egemenliğinin kesin olduğu bir mezhep ya da çıkar örgütüne dönüşür. Küreselleşen dünyada düşünce özgürlüğünün sağlanması ve sürdürülmesi hayati önemde olup aynı zamanda ulusal bağımsızlığımızın da en kritik konusudur. Düşüncenin hem tüm etkilere açık olması hem de her türlü etkinin içinde sağlam kalacak kadar bağımsız olması gerekir. Türkiye emperyalizme bağımlı yarı sömürge bir ülkedir. İçinde bulunduğumuz koşullar, bağımsızlığı, kalkınmayı ve katılımcılığı amaçlayan bir savaşımı zorunlu kılmaktadır. Unutmamak gerekir ki yaşamın kendisi devrimcidir ve yaşamdan kopmamak devrimci olmaya yeter.