İngilizler, Padişahın Sarayının kapısına kadar gemileri ile gelmişler, Padişah yemesinde, içmesinde, ahali de namazında, niyazında. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.

--Eee yani yılan bu, nerede, ne zaman, nasıl ve hangi kovukta olacağı bellimi olur? Kuyruğuna bastın mı yandın!.. 1900'lü yılların başı, tahtta II.Abdülhamit(1904-09). Balkanlar, Girit elden gidiyor. Koskoca İmparatorluk tel tel dökülüyor, elde avuçta ne var ise REJİ İDARESİ, DUYUN-U UMUMİYE aracılığı ile yabancılara borç ödemeye gidiyor. Aydınlar, halk bir arayış içinde 1908(23 Temmuz) 2.Meşrutiyet ilan edilmek zorunda kalıyor ama nafile. Bir yandan çağdaşlaşma, Osmanlıcılık-Türkçülük/Milliyetçilik bilinci artıyor ama bir yandan da gericiler, işbirlikçiler bu özgürlük ve

bilinçlenmeden rahatsızlar.  En sonunda da Derviş Vadedi adından bir gericinin DİN ELDEN GİDİYOR diye başlattığı ayaklanma, Harekât Ordularının İstanbul'a girmesi ile Rûmi takvime göre 31 Mart 1325’de (Miladi 13 Nisan 1909) bastırılıyor. 1909(27 Nisan)'da II. Abdülhamid’in tahttan indirilip yerine, 5. Mehmed Reşad çıkartılıyor ama nafile. Melanetler başladı mı başlar. Balkan Savaşı(1912-13), Ege'de ki adaların kaybı, Mekke ve Medine'nin kaybı(1916). Osmanlı Sarayının-Padişah'ın İngiltere ile Almanya arasındaki flörtte, Almanlar ile baş başa kalması, derken öteki yanda da Rusya karışık he an bir Bolşevik isyanı olabilir(ki 25 Ekimde) derken, Amerika'nın 25 Mart 1917'de Almanlara savaş açması her şeyin tuzu biberi oluyor. Sultan Mehmed Reşad 1918'de ölüyor ve yerine Mehmed VAHİDETTİN tahta çıkıyor.

--Osmanlı Devleti'nin nefesi kalmıyor ve artık 30 Ekim 1918'de, idam fermenı sayılan Mondros Ateş kes Antlaşması imzalanıyor

--En sonunda da, 1453'de şanla şöhretle aldığımız ata yadigarı İSTANBUL'u, 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri tarafından (İngilizler) işgal ediyorlar (şehri teslim alıyorlar);

--10 Ağustos 1920'de de İstanbul Hükümeti SEVR ANTLAŞMASI'nı imzalıyor. (Yerli işbirlikçiler ile yabancılar maalesef hala bu antlaşmayı masalarından kaldırmış değiller.)

--Büyük taarruzdan sonra telaşa düşen İngilizlerin isteği üzerine 11 Ekim 1922'de İngiltere, Fransa, İtalya ve Yeni Türkiye Cumhuriyeti arasında Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanıyor (Kurtuluş Savaşı'nın sonunda imzalanan antlaşmadır) ve Osmanlı İmparatorluğu bu antlaşma ile beraber hukuken yok oluyor. Sultan Mehmed VAHİDETTİN, 16 Kasım 1922'de Sarayın kıyısında demirleyen İşgal(İngiliz) işgal gemileri ile yurtdışına kaçıyor. Verilen ourlu mücadele ile Dünyanın ilk ve tek ANTİ EMPERYALİST KURTULUŞ SAVAŞI sonunda Mustafa Kemal Paşa ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 23 Nisan 1920'de açılan TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'nde, 29 Ekim 1923'de TÜRİYE CUMHURİYETİ ilan ediliyor. Şimdi en basitinden tarihi gerçekler bu iken, bu ülkenin birçok TV ve Gazetesinde halen KURTULUŞ SAVAŞI OLMADI, ÇANAKKALE YALANDI gibi yalanlara, bas bas bağırması gereken ATATÜRK'ün mirasını yiyen (ki haram olsun) DİL VE TARİH KURUMLARI sessiz kalırken, bu ülkenin yurtseverleri artık bir şey demeli. Çünkü başka Türkiye yok.

Dün (Osmanlı'da) toprak kayıpları (ki bir çoğu Sarayın sessiz ve suskunluğu sayesinde/ işbirlikçiliği ne kadar doğru bilemem) nasıl sessiz sedasız olmuş ve bizler Anadolu ve Trakya'ya sıkıştırılmışsak. Koskaca bir İmparatorluk, Devlet yok olmuşsa;

Bu günde, her gün bir "vatan toprağı namustur satılamaz" dan, "parası ile değil mi"ye gelinmiştir.

"Atatürk'ün deyişi ile "HER FABRİKA BİR KALEDİR"den, yabancılar ile ortak, yerliymiş gibi şirketlere devlet garantili yol-köprü kredisi için para bulunurken, devletin fabrikaları, başkalarına garanti olurken, aynı fabrikalar parasızlık bahane gösterilerek elden çıkartılıyor.

--İktidar, tarlanın tapusu bizde diyerek, tarlaya/fabrikaya el koyanları gözden kaçırarak; maalesef muhalefette, Tarla ile üzerinde ki bina ve işletmelerin arasında ki farkı kavramadan verdikleri demeçler ile olaylar geçiştiriliyor. Keşke, muhalefet az daha ilgili ve bilgililerden bilgi alsa da, kaybettikleri davalara gerekçe arayacaklarına, iktidarın, "tarlanın tapusu bizde" söylenenin ne anlama geldiğini anlamdan, sen "fabrikayı vermişsin" söylemi arasında ki farkı, önce kendisi anlasa, sonra da halka anlatsa ne iyi olurdu. Doğru tarla bizde ama kiracılar tarlanın üstüne bağdaş kurmuşlar, ekip biçiyor ve keyif çatıyorlar, sen ise ağlamaklısın. Gerçekten, öyle bir dönemden geçiyoruz ki, her şey biri birine girdi. Doğru ile yanlış, haram ile helal, hain ile yurtsever biri birine karışmış. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Tarih, son yüzyılda çok daha hızlanıyor. Osmanlı 600 yy yaşadı ama TC için 100 yıl ömür biçenler de kimin nesi. Kimin sesi. BAŞKA TÜRKİYE YOK!...

--Mehmet Akif hasta yatağında, TBMM'de İstiklal Marşı/Bağımsızlık Marşı/Ulus Marşı/Milli Marş kabul edildiğini duyunca: “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!” demişti.

--Yalandan, talana gelindiği bu günler, bana bu sözleri anımsattı da!..

--Gerçekten, bizim için BAŞKA BİR TÜRKİYE YOK!.. Ama bazılarının gideceği bir İngiliz Uçağı -gemisi olabilir, İngiliz-Amerikan güdümlü bir Arap toprağı olabilir ama benim yok;

-- Atalarımın bıraktıkları, Torosların tepesi Bey Dağları'ndakilerin dışında.