İnsanın anıları yazmaya başlaması, biraz da yaşlılık belirtisidir. Ama hiç kimse, benden yaşlanmamı beklemesin, hayal kırıklığı yaratırım. Şaka bir yana, bir yönetim anımı anlatmak istiyorum.

--Hani, "Kızım sana söylüyorum, Gelinim sen anla" cinsinden.

--Olaylar Ankara'da geçer ama olayların kahramanlarının birçoğu da Antalya ile epey ilgili vardır.

--O yıllar, İstikrar partisi olsun diye kurulan ANAP, 1995 seçimlerinde oy olarak ikici, Milletvekili sayısı olarak üçüncü parti olur. Antalya ise DYP 3 (Osman Berberoğlu, Hayri Doğan, Emre Gönensay), CHP 3(Deniz Baykal, Bekir Kumbul, Yusuf Öztop), ANAP 2 (İbrahim Gürdal, Sami Küçükbaşkan),RP 1(Ahmet Deniz Olgun), DSP 1(Metin Şahin)'i MV seçerek TBMM'ye gönderir.

--Koalisyonların başladığı dönemler. O seçim dönemi bile altı Hükümet kurulmuştur. Neyse, ANAP Hükümete girmiş, hatta Turizm Bakanını bile Antalya'dan çıkarmıştı.

--Sami Küçükbaşkan da, daha sonra ANAP Genel Başkanı da olacak Erkan Mumcu'nun öncülüğünde 16 MV ile birlikte hareket ediyorlar. Ben de Ankara-Antalyalılar Derneği Yöneticiyim; bir Portakal Gecesi Yemeğinde sonra, Erkan Bey ile Sami Bey, "neden İbrahim'i Müsteşer Yardımcısı yapmıyoruz ki" diye konuşurlar ve Milletvekili arkadaşlarından 36 imza toplarlar.

--Ben de, bakanlık bütçesi kadar bir bütçeyi yöneten bir birimin ikinci adamıyım. O günlerin bir Bakanlık biriminin Başkanı iken yapılacağı her şey ile ilgili güvendiği için bilgi-teyit alan, konuştuğumuz ağabeyimiz, önemli bir göreve gelir.

--Antalyalı Bakanımız da benim ile ilgili bu teklifi O'na sorar.

--O da diyecek bir şey bulmaz ve "sayın Bakanım, çok mevzuatçıdır" der. Bürokrasiyi bilenler için bunun iki anlamı vardır.

--"Aaa ne iyi, her şeyi yasal sınırlara takılmadan sorunsuz çözersiniz" ya da "Valla bu, adamı sağa sola kıpırdatmaz. Mevzuat, mevzuat diye diye ananızı ağlatır"

--Annesinin kendisini çamaşır yıkayarak okutması ile övünen değerli ağabeyimiz etkili ve yetkili olduktan sonra, Antalya'nın batı sahillerinde baya varsıl olarak işler yapmıştır. Özellikle mali konuların bizim birim ile ilgili olanlarında benim telefon ile görüşmeden adım atmayan ağabeyimiz, hemşerim sayın Bakan'a, anlayacağın bu adam sizi mevzuat ile sıkar, adım attırmaz, "pek tekin değil"dir der ve bu iş unutulur.

--Yıllar sonra, bu gün emekli MV olan Arkadaşım, "ah keşke o gün ısrar edebilseydik" diye de hayıflanır durur.

--Bu güne gelince. Artık yerel yönetim seçimleri alınmış, CHP ve İyi Parti öncülüğünde ki Millet İttifakı önemli Şehirleri almışlardır. Başarmak muhteşem bir duygudur.

--Seçim süreçlerinde başarı herkesindir. Seçildikten sonra ise, seçilenlerin başarı öykülerini dinlersiniz.

--İster Belediye olsun, ister genel Kamu olsun, Bürokrasi ile yönetilir ve bilgi, deneyim ve bürokratik ilişkiler gerektirir. "Ben oldum, yaparım", güzel bir duygudur da, sonucu pek çok kişiyi acıtabilir.

--O günün İstanbul'unu alan sol parti, baştan sona doğru dürüst bürokratik örgütlenmesini yapamadığı için, bu günün Kanal 7'si olan TV'nin kurulması için topladığı bağışlar için, "mızrağı çuvala sığdıramamış", başkaları deveyi hamutu ile yutarken, hayırlı bir iş için toplanan bağışları bile yolsuzluk sınırına getirmeyi başarmıştır. Ve bazılarının başarısızlığı ve hırsı, sol ve sosyal demokratları lekeli tarihi bir sürece saplamıştır.

--Neyse ki, Allahtan Tunceli Ovacık Belediye Başkanı iken doğru hikayeleri yazan, TKP'li (Komünist) Fatih Mehmet Maçoğlu var da, sol olarak sesimizi çıkartır olduk.

--Bunu deyince, "peki o kadar yıl, CHP ve solun belediyeyi aldığı yerler ve başkanlar var, neden böyle bir başarı öyküsü yok?" diyenleri duyar gibiyim.

--Var ama bunların bazılarını kamuoyuna duyuramıyoruz ya da, sağ iktidar partilerini taklit ederek yönettikleri için, CHP ve sol adına bayrak yapılabilecek öykülerini anlatamıyoruz.

--İktidar ideoloji, fikir, düşünce ve projeler ile olur iken, bürokratik ilişkiler ile yumuşatılır ve süreçler daha kalıcı yönetilir.

--Nasıl seçim öncesi başarı herkesin iken, Başkanlar kazanıyor ise, yönetimde de doğru yönetim süreçlerini tercih etmek ve yönetmek yine başkanı başarılı kılacaktır.

--Kalıcı başarı ise, "akıntıya kürek çekerek" değil, kayığı ve kürekçileri doğru seçerek olur.

--Atatürk'ün dediği gibi, "Hiçbir mazeretin başarının yerini tutmayacağını" bilerek, bu süreçleri doğru bilgi, fikir ve kadrolar ile yönetmez isek, zaman tez geçer, "Atı alan Üsküdar’ı geçer" bize de parti olarak, seçmen olarak, yurttaş olarak:

--HOŞ GELDİN HÜZÜN demek kalır.

Karar sizin!..