Yıllar önce Varlık dergisinde okumuştum bir anı-öyküyü. Emekli olduktan sonra
her akşam mahallede ki meyhaneye giden emekli İngiliz yüksek maliye bürokratı;
her seferinde cebinden bir kaç sterlin çıkartır, barmenden viskisini alır, içer
sonra da evine giderdi
Yine bir akşam, alışkanlık ile müdavimi olduğu meyhaneye gider ama yanına para
almadığını fark eder. Nasıl olsa barmenler tanıyor diye düşünür, bara oturur ve
barmene de:
"bir kadeh viski lütfen" der.
Barmen, "üç sterlin lütfen" der.
Emekli bürokrat, kendinden emin:
"Nasıl ola her akşam müşterinizim, bu akşam da yanına para almamışım.
Yarın öderim. Lütfen bana bir kadeh viski" der.
Hiç de oralı olmayan barmen:
"beyim, parayı ödemez iseniz, size viski veremem" der ve başka
müşterilere yönelir.
Olanlara bozulan emekli bürokrat:
"ama ben eski maliye müsteşarıyım" der.
Barmen hiç oralı olmaz. Emekli müsteşar, kızar, sinirlenir, bozulur ve
bağırmaya başlar. Hemencecik orada biten, badygartlar adamı yaka-paça alırlar,
derken bir itiş kakış, emekli, bürokratı temiz bir döverler ve barın arkasında
ki çöp bidonlarının yanına bırakırlar.
Gecenin ayazı ile ayılan adam, olanları gözünün önüne
bir film şeridi getirir ve çok üzülür. Düşünür:
"ben ülkenin maliye müsteşarlığını yaptım. Milyonlarca sterlin elimden
geçti. Bir sterlinine bile tenezzül etmedim. Ama olanlara bak" diye
düşünür. Üzülür. Sonra da:
"demek ki, bu ülke de, onur , bir kadeh viski bile etmiyor muş!.."
diye içinden geçirir.
Sonra görevi sırsında yaptıklarının onun vicdanı ve
ahlaki sorumluluğu gereği olduğunu, istese binlerce, milyonlarca sterlini
"iç edebileceğini", ama etmemesinin kendi vicdanı sorumluluğu olduğu
düşünür ve yerinden kalkar. Evinin yolunu tutar.
Yolda da düşünür, sorumluluk her insanın kendisi ile
ilgili bir şeydir. Bilinç, eğitim, terbiye ve ahlak ister. Kendinin sahip
olduğu bu değerlerin herkeste olduğunu düşünmemesi gerektiğini düşünür ve kendi
kendine "unut olanları" der.
Geçekten onur, İngiltere de bir kadeh viski, ülkemizde
de bir bardak çay bile etmeyebilir; ne yani bir bardak çaya da onurumuzu
verecek halimiz olamaz ya. Birileri ısmarlayacak diye.
Bu ülkede bazıları çok uyanık, üç gün önce dediğini
unutup, gününü gün etmenin derdinde; Parasının, güzelliğinin, yakışıklılığının
hatta ününün ve sanının havasında. Ama yaşam o kadar uzundur ki!..
Bir sözümüz vardır pek severim, "güzellik
geçicidir, aptallık baki kalır" diye.
Ne geçici olan şeylerin farkındayız, ne de aptallığın
baki olduğunun. Ha bire yalan yanlış, dün söylediğimiz unutup, bu gün başka
şeyler söylüyoruz. Aynı zaman farklı zamanlarda beş yapılacak yalan
sığdırıyoruz. Şeyimizi, şey ile sünnet ettireceğiz diye sünnetten, sünnete
koşturup duruyoruz. Alemi kör, sağır aptal sana, sana.
İnsanlık, vicdan, ahlak, terbiye, eğitim, bilgi; artık
kendimizi sorgulamanın vakti çoktan geldi de, geçiyor bile.
Toplum olarak, kişiler olarak. Yalan ile kendimiz
kandıra, kandıra nereye kadar. Oysa kral çıplak da bir gözlerimizi kapamışız.
Gözleri açık olanları da aptal sanarak, yaşayıp gittiğimizi düşünüyoruz.
Toplum olarak, kendimizin farkına varmalıyız.
Bu gün ne olduğumuzu düşünerek, toplumsal ve kişisel, yaşamımıza çeki düzen
vermeliyiz.. Bir gün birisi bizim ne olduğumuzu önemsemeyip, bir yere koymasını
beklemeden.
Onurun ne demek olduğunu bilmeyenlerden, "onur'un
bir kadeh viski bile etmediğini" öğrenmeden.
Değil mi?