Paylaşımın yoksullar arasında olduğu, olacağı yönünde ki
resmi görünce ilk olarak; depremde evi yıkılmış, dağıtılan ekmeklerden de üç
ekmeği kucağına sıkıştırmış, bir yandan ağlıyor, gözlerinin yaşını siliyor,
belki de bununu da çekip çoluna çocuğuna giden kasketli amcayı anımsadım.
--Hani namerde muhtaç olmayan, hatta kendi çevresinde
hali vakti yerinde bir ailede büyümüştüm. Açlık, yokluk, yoksulluk bir şans
olarak bize uğramamıştı. Belki de, geleneksel köklü aile olmanın avantajlarını
yaşıyor, keyfini sürüyorduk.
--Karımız aç kalmıyordu, sırtımız üşümüyordu ama acıyan,
kanayan bir yerimiz vardı. Yürek ve vicdanımız.
--Bir rastlantı sonucu da olsa gördüğüm o fotoğraf
gerçekten beni çok etkilemişti. Neden? Neden? Neden, diyerek.
--Geçen gün, bir İngiliz turizm şirketi Thomas Cook
battığı zaman bir yerde bir yazı okumuştum. Yazan herkesi suçlayarak diyor ki:
--"Eğer ki, işin kolayına kaçıp, tatil programlarınızı
internet üzerinden yapmasaydınız da, seyahat acenteleri üzerinden tapsaydınız,
bu gün bu iflas olmayacaktı"
--Düşündüm. Evet haklı idi. Ama bir de günümüz dünyasının
gereklilikleri vardı. Tatil programını daha kolay, daha ucuz ve daha seçenekli
yapabiliyordun internet üzerinden.
--Bir başka yerde, yine başka bir yazı okumuştum. O da
bir mahallede ki ev boya badanacısı ile konuşuyordu.
--Mahallende son iki ayda kaç ev boyandı. Boyacı,
"on" diyordu.
--Peki sen bu mahallede ki boyacı olarak kaçını boyadın
--Hiç birini.
--Peki sebebini biliyor musun? Hayır.
--Çünkü, bu mahallede ki herkes boyacısını internetten
aradı ve buldu da ondan. Sen de internet sayfası aç!..
--İşte, "zurnının zırrttt" dediği yer de
burası.
--Nasıl açılır, kaç liraya patlar, bu bilgi var mı?.
Yapabilir mi apayrı durumlar.
--Artık Dünyayı Kapitalist sistemin çarkları döndürmeye başlamış.
Direnen bir kaç devlet, millete ise analarından emdikleri sütü haram ediyorlar.
--Çünkü sistem bu. Ya çarkı çevireceksin ya da çarkın
dişlileri arasında ezileceksin. Başka seçenek yok.
--Devlet, basma dokur mu?, Devlet inek besler mi?, yok
devlet şunu yapar mı, yok devlet bunu yapar mı? sorularının ardı arkası
kesilmezdi.
--Sonun da devlet, devletliğini bile birlerine peşkeş
çekmiş.
--Özelleştirmeler, Satmalar, devirler ne derseniz deyin
elde avuçta ne var ise satıldı bitti. Sıra neye geldi ise.
--Beyler bu bir sistem meselesi.
--Ya sistem sizi kurtarır ya da batırır. gerisi yok
bunun.
--Kurulduğu günden bu yana, yarı Devletçi karma bir
ekonomik sistem ile işleyen devlet çarkı, 24 ocak 1980 den sonra, sermayeden
yana, emperyalist sistemden yana bozulmuş ve bu günlere gelinmiştir.
--Nazım Hikmet'in bir uzaylı öyküsü gibi yazdığı
"Kosmosun Kardeşliği Adına" şiiri gibi:
".....yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmaya geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Kola-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
mutlu emeklerde mutlu dinlenmeler adına
"Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep
beraber"
diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kosmosun kardeşliği adına"
--Evet, artık bu dünya ile ilgili öykü ve özlemler bitti.
Çünkü, herkes kendinden umudunu kesti. Herkes, umudunu da, herkesten kesildi.
--O yüzden yeni bir çıkış yolu gerek. O da bu sistem içinde
değil. Bu sistem değil.
--Yok artık öyle "Onca Yoksulluk Varken" romanı
konusu gibi: Fahişelerin çocuklarının bakımını üstlenen, kendisi de eski bir
fahişe olan, toplama kampını görmüş, yaşamış Madam Rosa ile 14 yaşında Arap çocuğu
Muhammed’in (Momo) dostluğunun anlatıldığı öyküler gibi masum öyküler yok
artık.
--Herkes, yanı başında celladı ile dolaşıyor artık!..
--Sistem, kapitalist, kapitalist, sistem ile koyun koyna.
--Depremden sonra iki somun ekmeğine muhtaç, iyi günlerde
de, bulgur kazanında kaynayan bulgurdan hayır olsun diye verilen bir tas
bulgura muhtaç insanlar.
-- ve ülkesi olduk çıktık ya!..