Lozan Barış Antlaşması'nın (24 Temmuz 1923) 94'üncü yıl dönümü 
Tüm Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşlarına Kutlu olsun!..
Tarih, yaşayan insanların yazdığı bir öyküdür. 
Lozan'da,Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının zaman tüneli içinde yazdıkları öykünün en temel taşlarının başında gelir. 
Orta Asya steplerinden gelip, Anadolu'da obalar, beylikler, devletler ve en sonunda da İmparatorluk kuran bu toprakların insanları;
Devlet yöneticilerinin basireti ve uzak görüşlülüğü ile 1453'de İstanbul'u fethederek bir çağı (orta çağ) değiştirip, bir çağ (yeni çağ) açarken;
Yine devlet yöneticilerinin basiretsizliği ve koyu bir taasuba/tutuculuğa yenik düşerek, 1800'lerin başından sonra, bilim, teknoloji, askeriye ve mülkiye /devlet yönetimi konularında ki gelişmelere ayak uyduramamışlar, ekonomik gelişmeleri ise fark bile edememişlerdir.
1800'lerin sonlarına gelindiğinde çökmüş bir ekonomi ile kapitülasyonlardan, Duyun-u Umumiye yönetimi (ekonomi yönetiminin yabancı ülkelere verilmesi) noktasına gelinmiştir.
Kapitalizm, yeni pazarlar aramaya, petrol, sanayide işleyeceği ürünler için ham madde kaynakları ararken, Osmanlı toprakları bir ganimet sahasına dönüşmüştür.
Ekonomik ve askeri alanda güçlenen Avrupa devleri, Amerika'da, Afrika'da, Asya'da ne kadar sömürülecek toprak var ise onu denetleyen/yöneten devletleri parçalamaya, kendi denetim ve yönetimleri altına almaya, bu yetmiyor ise orta doğuda olduğu gibi Osmanlı Devletini parçalayarak, yeni kukla devletler kurmaya karar vermişlerdir. (30 Ekim 1918'de Osmanlı ile İtilaf devletleri arasında imzalanan Mondros Antlaşması)
Avrupa Devletleri, Osmanlının Paylaşımına karar vermişler, ancak kimin nereleri alacağı, yöneteceği konusunda ki anlaşmazlıklar, Avrupa Devletlerini de iki gruba ayırmıştır. (İtilaf Devletleri, İttifak Devletleri)
Devlet yönetimi Ekonomik, Yönetsel sorunlar, Mondros Antlaşması ile Boğazlar sorunları ile baş edilmez bir haldeyken, bir de Avrupa Devletlerinin yarattıkları Türk-Yunan sorunu Osmanlı Saray'ının başta İngilizler olmak üzere sömürgeci ülkelere tam anlamı ile teslimiyetini getirmiştir.
19 Mayıs 1919'a gelindiğinde Osmanlı'nın topraklarında iki başlı bir yönetim mevcuttur. İngilizlerin ve sömürgeci, güçlerin denetiminde ki Osmanlı Sarayı-İstanbul ve Samsuna çıkıp Amasya Genelgesini bir isyan/özgürlük bayrağını Anadolu'dan gelen temsilciler ile birlikte açan, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının oluşturmaya çalıştıkları Ankara yönetimi.
Mondros ve Sevr Antlaşmaları yırtılıp atılmaya, Anadolu'nun bağrında özgür bir yurt, devlet kurmaya karar verilmiş ve Ulusal Kurtuluş Savaşı başlatılmıştır.

29.Ekim.1920'de Ulusal Kurtuluş Savaşını yönetecek bir ulusal meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) kurulmuş;

24.Temmuz.1923'de canı ile kanı ile savaşarak kurtardığı topraklarda kurmayı planladığı devletin ilk yapı taşını; Lozan'da Lozan Barış Antlaşması’nı imzalayarak koymuştur.

TBMM'nin İsmet İnönü başkanlığında gönderdiği temsilciler, yoğun, yorucu ve yıpratıcı bir görüşme sürecinden sonra;

İngiliz Temsilci Lord Courson, İsmat Paşaya "şimdi benden masada direnerek aldıklarınızı, gün gelecek ödeteceğim" diyerek 24 Temmuz 1923'de imzalamak zorunda kalacaktır.

Lozan Barış Antlaşması, güç koşullarda başarılı bir diploması ve askeri strateji izlenerek;
Atatürk ve ulusal bağımsızlığa inanmış arkadaşlarının tüm dünyaya bağımsız bir devlet olma yolunda bir isyanları, manifestolarıdır.

Bu haykırış,
29 Ekim 1923'de de kendini Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilanı olarak gösterecektir.

Her türlü ihanet ve hıyanete rağmen,
19 Mayıs 1919 ile samsuna çıkılarak, Amasya Genelgesi İsyan bayrağı açılıp, Ulusal Kurtuluş Savaşı verilerek;
Lozan Barış Antlaşması ile temeli atılıp;
29 Ekim 1923'de Ankara'da ilanı yapılan;

Yaşayan yurttaşlarının, bağımsız ve özgürce yaşayacağı;
Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti!..

Kan ile can ile kurulan bu Türkiye Cumhuriyeti, yurttaşlarının birliği ve beraberliği sayesinde sonsuza kadar yaşayacak ve yaşatılacaktır!..