Atatürk, 1920'lerin Ankara'sında o derme çatma binaları, evleri, konaklarında bir yandan Kurtuluş Savaşını örgütlemeye, yönetmeye çalışırken, diğer yandan da, hiçbir şeyden rahatsız olmayan hatta bunlardan yararlanmak için fırsat kollayan ve hain-işbirlikçiler ile de mücadele etmektedir.

--Şartlar elbette ki çok zordur, inanmışlığın dışında katlanılacak bir yanı yoktur. Bu günü bilmeyenlerin, yarın diye de bir kaygıları olmaz. Hele hele "aynı gemide" değil iseniz, öteki geminin fırtınalardan etkilenmesi, sizin çok da umurunuzda olmaz.

--İşte bütün gemiler ile ilgilenmesi gerekenler gibi Atatürk'te yine sorunlu bir günün akşamında Çankaya'da Köşkü'nde ki akşam sofralarından birindedir.

--Akşam sofraları deyince bir not düşeyim.

--Devlet yönetimi konusunda gerçekten ilgisi-bilgisi olmayanlar sanırlar ki, bu toplantılarda yenilir-içilir ve hoş geçilir.

--Oysaakşama kadar onlarca kişi, onlarca farklı birimde çalışır, iş üretir, sorun çözer. Bu onlarca alanda çalışan etkililer ve yetkililer, akşam olunca bir masa başında otururlar ve yapılanlar ile birlikte karşılaşılan sorunları ve Ülkenin geleceğini tartışırlar.

--1920'li yıllardır. Kış ayazı herkesi dondurmakta, derme çatma binalarda, evlerde bir yandan Ulusal Bağımsızlık Savaşı yürütülme, diğer yandan İstanbul Hükümetine, İşgalci Emperyalist Devletlere ve onların yerli işbirlikçilerine karşı da bir mücadele verilemeye çalışılmaktadır.

--Dolayısı ile sorun olmayan neredeyse hiçbir şey yoktur.Oysa, Atatürk'ün kafasında koskoca İmparatorluk yok olmuş, yerine kurmayı düşündüğü, bazı arkadaşları ile paylaştığı için de, düşündükleri bir Devlet vardır.Saraya yakın Ulema, Hoca takımı kalkmış Hilafeti pazarlamaya çalışılırken; yurtdışında eğitim görmüş alim-ulema-aydın sayılan bazıları da büyük bir hayranlık ile, ilişkide oldukları Emperyalist Devletlerin Mandacılığını savunmaktadırlar.

--Uluorta olmasa da, her kafadan bir ses çıkmaktadır.

--İnsan ilişkileri, yönetimini ve organizasyonunu çok iyi bilen Atatürk, bir çok farklı alandan ve birimden gelen etkili ve yetkililerin olduğu sofrada herkesi ve mazeretlerini dinledikten sonra:

--"Arkadaşlar, hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz" der ve yemek masasından kalkar.

--Ve artık sonraki masalarda, mazeretlerin yerine öneriler gelmeye, çözümler üretilmeye başlar. Ve TBMM açılır, LOZAN imzalanır, Cumhuriyet İlan edilir ve Devrimler yapılır.

--Ta ki, toplumun uyumaması gereken aydın kesimi uyuyup, rehavete kalıp, ucuz beklenti ve hırsların içine girene kadar.

--Ve Dünyanın değişen dönemi 1945'lerden sonra ABD ve Emperyalizm, Ülkemizin içine, taaa bağırsaklarına kadar elini sokmuş, 1950-60 arasında iyice karıştırmış, 24 Ocak 1980 'den sonra da her şeyi, bünyeyi teslim almıştır.

--Ülke genelinde kurduğu kocaman kazanda da, altına tv, gazete, sanal alem geyikleri ile attığı odunlar ile herkesi yavaş yavaş haşlamaktadır. Yanacağının farkında olup atlayanlar bağırıp çağırsalar da fayda etmemektedir.Anlayacağınız "Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" ama, kıyametin hayra alamet olmadığını bilen çok az kişi vardır..

--Bazen Anderson Masalı gibi yazmak gerek. Kıssadan hisseli.

--Peki, bu masaldan ne alayayım mı?

--Antalya, Aydın, İstanbul gibi bir çok il'de CHP il başkanları ve yönetimleri seçildi.

--Gerek yurtiçi gerekse de yurtdışından etkili ve yetkililer ile konuşmalardan ortaya bir şey çıkıyor. O da, HİÇ BİR ŞEYİN ESKİSİ GİBİ OLMAYACAĞI. Ama nasıl?

--İşte sorunda tam burada düğümleniyor.

--Mevcut iktidarın biraz yönetimin entropisinden, biraz iktidar içi iç muhalefet çekişmelerinden ve halkın beklentilerinin karşılanmamasından yıprandığı ve bir alternatif arandığını SAĞIR SULTAN bile duydu.Artık muhalefetin bir alternatif süreci yönetebileceğini göstermesinin vakti geldi de, geçiyor.

--O yüzden, kazanmak çok güzel bir duygudur da, kaybetmenin de nedeni ve niçinini de görmek gerekir. Yoksa dener, döner dururuz dolap beygiri gibi aynı yerde.

--Günümüzde başarı, bilgi, örgüt, nitelikli insan altyapısı ve süreçleri yönetmekten geçiyor. Hamaset, dünde kaldı, şimdi bunlar ve bunları bilmek gerekiyor, Cancazım!..