--Ülke toprakları düşman işgalinden kurtarılmış, Büyük
Önder Mustafa Kemal ATATÜRK dönemde Türkiye Cumhuriyeti nüfusunun yüzde 75-80’i
köylerde yaşamakta ve geçimini tarımdan sağlamaktaydı. Tarımsal üretim ise
milli gelirin yarısına yakınını oluşturuyordu.
--Henüz sanayisi olmayan bir tarım Ülkesinin
geliştirilebilmesi ve kalkınması, toplumsal refah için zorunluydu.
--Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, tarımsal üretim
araçlarının yetersiz ve ilkel oluşu nedeniyle, çiftçinin finansmanı ivedilikle
çözülmesi gereken bir sorundu. Bu dönemde yeni kurulan Cumhuriyetin henüz kredi
kurumları oluşup, gelişmediğinden, çiftçi ihtiyaç duyduğu krediyi çok yüksek
faizlerle tüccar-tefeciden bulmak zorundaydı. Bu ise, köylüyü daha da çok
yoksullaştırıyordu.
--Devlet, köylüyü bu durumdan kurtarmak için Ziraat
Bankası’nı daha etkin hale getirerek tarımsal krediyi tabana yaymaya çalışıyor
ve çiftçilerin ekonomik olarak desteklenmesi için kredi
kooperatiflerinin kurulması için çiftçilere önderlik
ediyordu.
--Birinci Dünya Savaşını Ulusal Kurtuluş Savaşı ile
sonlandıran genç Cumhuriyet, ikinci Dünya Savaşını da, savaş dışında kalmayı
becererek geçiştiriyordu.
--Atatürk'ün Türk Çiftçisi/Köylüsünü iki yönden önemser,
ilki ULUSAL KUTULUŞ SAVAŞI açısından: Milletimiz çok büyük elemler,
mağlûbiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda
bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: "Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle
kılıcını kullanırken, diğer elindeki sapanla topraktan ayrılmadı. Eğer
milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde
bulunamayacaktık." 1922
--Yine olaya ekonomi ve üretim açısından bakarak tarımı
kalkınmanın temeline oturtmak istemiştir.: "Efendiler! Milletimiz
çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son
hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi
menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur".
1922
--Her ne kadar 1950'lili yıllarda, İKTİDARA GELMEK
İSTEYEN BİR PARTİ ticaretin önemini vurgulamak için, "Her Mahallede bir
zengin yaratmak " gibi projeleri olsa da, tarımın gelişmediği, saniyenin
de yeni yeni palazlandığı ülkede ticaretin gelişmesi, kalkınmayı ve ülke
refahının artmasını sağlamayı öngöremiyordu.
--1973'ler de CHP, Atatürk'ün 1920'ler de ki önceliği
gibi bir kalkınma modeli ortaya atacak ve " “kalkınma köyden başlayacak”
diyordu.
--Ne oldu ise 24 Ocak Ekonomik İstikrar Karaları ile
oldu.
--Ülkenin tarım, ticaret, sanayi ve toprakları
uluslararası tekellerin iştahlı sofralarına sunuldu.
--Tarım ve kırsal kesimin, üretim teşvik destekleri yine
uluslararası tekellerin baskısı ile üretmeyen çiftçi ve köylüye teşviklere
dönüştürüldü.
--Üretimin teşvik edilmemesi, çiftçi için üretim
maliyetlerinin artması, çiftçi ve köylüyü zorunlu olarak köyden şehre göçe
zorladı ve bu gün kırsal kesimde yaşama oranı %15'ler kadar düştü ve çiftçi
üretimden uzaklaştırıldı.
--Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO).
--Bu süreç ise, her ne kadar genetiği değiştirilen
ürünlerde verimliliğin artacağı söylense de, çiftçinin üretim maliyetlerinin
artması, çiftçi/köylü/üretici açısından genelde sonucu değiştirmemiştir.
--Hele hele biz şehirli tüketiciler için ise durum tam
bir felakettir. Üretilen buğdayların genetiği değiştirilmiş (GDO)'lu olmasından
dolayı, yediğimiz ekmekten tutunda marketlerde satışa sunulan ürünlerin pek
çoğunda yaşanan bu durum ise, toplum sağlığı için yeni bir tehdit oluşturmaktadır.
--BUGÜN DÜNYA ÇİFTÇİLER GÜNÜ. Henüz tarımsal işletme ve
üretim olanaklarını değerlendiren Başta Babam, Kardeşlerim, Köylülerim,
Antalyalı Çiftçi ve üreticiler ile tüm ülke üreticilerinin ÇİFTÇİLER GÜNÜ
KUTLARIM.
--Çiftçilerin sorunlarını görmezlikten gelen SİZ
ŞEHİRLİLERİ de, çiftçilere zorunlu ürettirilen bu GDO'lu ürünleri afiyetle
yiyerek, şehir hastanelerinin kolay müşterisi olma yolunda ki sessizliğinden
dolayı da. ...... ...... .....!
--NE DİYEYİM?