Öyle kavramlar vardır ki, nereden baktığına, dönemine ve konumuna bağlı olarak çeşit çeşit görünür ve okunur.
--Ben Jean Jacques Rousseau'nun toplum sözleşmesinde ki "ilk çit" sözünü çok önemserim. Eğer bu gün Devlet var ise, insanoğlunun "ilk çit"i çekmesi ile başlamıştır.
--Mülkiyet ve Bencillik insanın doğası gere midir, yoksa sonradan mı öğrenilmiştir hep merak ederim.
--Doğanın bir canlısı olarak insanın da, yaşayabilmek için yaşam mücadelesini sürdürebilmek için çabalarını, kavgalarını, savaşlarını anlarım ama benim sözünü edeceğim konu-olay bunların çok ötesinde. Mülkiyet duygusu!..
--Geçenlerde Sosyalist Kübalı bir grup DOKTOR ülkelerinin bir ucağı ile, Kapitalist-NATO Üyesi İtalya'ya Koronavirus saldırısına karşı mücadele etmek için kalkıyorlar taaa Amerika Kıtasından, Avrupa Kıtasına, İtalya'ya geliyorlar.
--Uçaktan inen 52 kişilik doktor ve hemşire grubundan bir doktora, bir gazeteci soruyor, "burada salgın var, gelmekten korkmuyor musunuz?"
--Hiç kimsenin beklemdiği yanıt, 68 yaşındaki Kübalı Yoğun Bakım Uzmanı Dr Leonardo Fernandez'den geliyor:
--“Hepimiz korkuyoruz ama yapmamız gereken DEVRİMCİ bir görev var. Dolayısıyla korkumuzu bir kenara bırakıyoruz!.."
--Bu Ülke'de de KORONAVİRUS ortalığı kırıp geçiriyor, insanlar işlerini kaybediyor, gelecek kaygısı içlerine düşmeye başlıyor. Her şeyden korkuyorlar. Sokağa bile birkaç şaşkından başka çıkan yok
--Ama gel gör ki İktidar, olağanüstü günler ve şartlar olmasına rağmen, Fatih Sultan Mehmet'in, Mustafa Kemal'in Emaneti İstanbul'u her şeyi ile etkileyecek, yaratağı sosyal, ekonomik ve çevresel sorunların bile doğru dürüst tartışılmadığı bir BOĞAZ İSTANBUL PROJESİ'nin ihalesini "sosyal mesafeler" korunmadan, ihaleye katılma şartları gereği, sokağa çıkma yasağı var iken ve eşit koşullar yaratılmadan milletin gözüne baka bana KORONAVİRUS'dan mal kaçırırcasına ihale yapıyorlar.
--Şimdi bana VİCDANI OLAN BİRİ SÖYLESİN, bir başka ülkenin insanı için canını feda edercesine "DEVRİMCİ BİR GÖREV" diyerek gelen Komünist Doktor mu insani bir görev yapmaktadır.
Yoksa, millet can derdine düşmüşken, İHALE fırsatçılığı yapan iktadar ve yetkileri mi?
--İtalya ve Portekiz AB ve NATO'ya ilk isyan bayrağını açtılar. Gerceksiniz hiç bir şey KORONAVİRUS önceki gibi olmayacak.
--Devlet, SOSYAL DEVLET herkesin şafağını attırdı.
--Tamam bir gurup şakşakçı AKP seçmeni yine saçma sapan söylemleri ve eylemleri ile ortalıkda dolaşacak, 
--Solcu bir tv proğram sunucunun gözbebeği olarak yetiştirdiği bir yavşak tv sunucusu "ver mehteri" gazı ile halkı sazan yerine koyacaktır ama, belki farkında olmayabilirsiniz de, unutmayın "maymun gözünü açtı", Ak Parti seçmeni de!..
--Kapitalizmin de, faşizmin de zirvesini yaşamış bir ülke olarak, İtalya'ya dikkat edin. 
--Küba'dan Komünist Doktorlar, Sosyalist Rusya'dan Askeri Uçak dolusu Sağlıkçı Askeri Personel geliyor İTALYA'ya.
--Portekiz Başbakanı, AB'ye demediğni bırakmıyor.
--Trump, hiç bir şey olmamış gibi oyununu oynamaya devam ediyor
--Bizde de, havdan ülkeye gelenleri yasaklıyorlar, ama karadan sınırlardan yürüyerek; denizden yüzerek, gezerek hükümete yakın kişilerin RORO ve KRUVAZİYER gemileri ile turistik olarak gelenleri gömüyormuş gibi yaparak,
--Aman dindar neslimizin tepkisini çekmeyelim diye, UMRE'den gelenleri, CAMİ Cemaatini görmezlikten gelerek, kendilerine "KİNDARLAŞTIRMAMAK" süreç yönetiyoruz sanıyorlar.
--Bir yandan hastalığı ülkeye getirenleri görmezlikten geliyoruz, sonra da hastalığın bulaşmaması için sıradan halkı işinden, gücünden ederek, üç kurşluk ekmek parasını da kazanamaz hale getiryoruz.
--İşte, devlet böyle zamanlar için vardır.
--İşte bunun için askelik yapar, şehit oluruz,
--bunu için üç kuruşluk gelirimizden vergimizi veririz,
--işte bunu için bizi yönetsinler diye siyasileri seçeriz.
--Şimdi gel de, ZİYA PAŞA'yı anımsama. "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!.."
--Artık öyle bir döneme geldik ki, birleri kötek yiyecek de, bu halk mı, siyasiler mi? Zaman gösterecek.
--Ama ben bir şeyi biliyorum ki Nazım Hikmet doğru söylüyor:
--"Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!"