İnsanoğlunun evrimleşmesi ile gelinen nokta elbette ki insanlık için, muhteşem bir noktadır. Bir sesten korkar, bir ışıktan kaçar, küçük bir hayvanı yemek için saatlerce koşar iken; Sesleri, ışıkları biz yaratır, istediğimiz yiyeceği de yaptığımız bir alet ile kapımız da bulur olduk. Uçtuğumuz, bu dünyadan kopup başka dünyalara gittiğimizi söylemeye bile gerek yok
Yani, insanoğlu ilk amacı askeri olarak da olsa yarattığı, yaptığı teknoloji ile kendi evrimini tamamlayıp, insanlığın devrimi noktalarına bile taşıyacak hale gelmiştir.
Ama küçük bir sorun var o da "İNSAN". Yani insanoğlunun sorunu yine insan. "Bu ne yaman çelişki Anne". 
Yıllar öncesi Alman şair-yazar Bertolt Brecht'in (1898-1956) şiirinde, faşist Alman Generaline dediği gibi:

"Tankınız ne güçlü generalim,
siler süpürür bir ormanı,
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var,
İster bir SÜRÜCÜ!.."

Evet ya insanoğlunun sorunu, yine insan ile.

İnsanoğlu, çıkarı, üç kuruşluk çıkarı, beş para etmez çıkarı, aşağılık çıkarı, yani çıkarı oğlu çıkarı için, yine insanı, insanoğlunu ezmekten, sömürmekten, mahvetmekten kaçınmaz. 
Yani Thomas Hobbes'in değimi ile "Homo, Homini lupos" /İnsan, insanın kurdudur. İnsanlığın derin çelişkisi de budur.

İnsanın, insanlığın iyiliği için de çalışan insandır; 
insanı, insanlığı mahvetmek için de çalışan yine başka bir insandır!..Ama niye? Evet. İyi soru. "ama niye?"

Burada insanı zamana ve zemine bağlı olmaksızın/ kalmaksızın iki gruba ayırmak gerekir. Bozulmamış doğa insanı ve değişmiş, dönüşmüş sosyal insan.

Sorun da burada, sosyal insan'da başlıyor.

Aslında insan doğada ve doğal koşullarda eşit doğar. Zaman ile kendisine koyduğu amaçları için savaşmaya başlayınca her türlü doğallık ortadan kalkar. Ve savaş başlar. Ve insan, insanı yemeye başlar. Oksford'da okumuş Afrikalı yerli şefin söylediği gibi, bazıları kolunu bacağını kopararak, bazıları da çatal ve bıçak ile.

İnsanın, insan ile savaşmasının üç nedeni vardır.
REKABET (kazanç için)
GÜVENLİ/GÜVENSİZLİK (yaşamsal, güvenlik kaygıları)
ŞAN, ŞEREF, ŞÖHRET (toplumsal statü)

Hepsinin de bir gerekçesi vardır. Ama ilkel toplumlarda. Sosyal toplumlarda ise, amaçlar doğrultusunda birlik olmak ve örgütlenmek, güvende olmak gibi bir durum söz konusudur.

Din, Ahlak, Eğitim bütün bunlar, insanların daha iyi olması için, insanlık tarihinde yerlerini almışlardır. 
Demokrasi denilen şey de, taaaa... ilk çağlardan beri, insanlığın, insanların yaşamlarında var olmaya, ya da insanlar yaşamlarında var etmeye çalışmışlardır.

O yüzden DEMOKRASİ, insanlık tarihi açısından çok önemli bir kavram olarak yerini almıştır. 
Demokrasi, bazı toplumlarda huzur, güvenlik ve refahın garantisi olarak;
Bazı toplumlarda da orta oyunu olarak.

Demokrasinin iki temel özelliği vardır.
Toplumsal durumuna bakmadan

Ama, herkes de biri birine sorumludur herkes, biri biri ile eşittir. Bunu da toplumsal ve siyasi denetim mekanizmaları ile yaparlar;
Ya doğrudan kendileri denetlerler,
Ya da seçtikleri, Vekilleri aracılığı ile yaparlar.

İşte, ülkemizde ki demokrasinin sorunu da budur. 
Ne seçer iken, kendi durumumuz ile sosyal-ekonomik eşitlerimizin durumunu göz önüne alır seçimlerimiz yaparız.
Ne de denetlemek gibi bir sorumluluğumuzun olduğunun bilincindeyizdir.

O yüzden, demokrasi, demokrasi diye diye; bu gün olmasa da hem kendimizin, hem de eşitlerimizin canına da, çanına da ot tıkamak konusunda üstümüze yok . Maşallah!..

İnsan, insanın kurdudur!.. da,
acaba, biz insan olarak henüz sosyal insan olmak konusunda henüz evrimimizi tamamlayamadık mı?

Acaba? ..!....