Bir ülke düşünün ki, küllerinden doğsun. Bir ülke düşünün ki, yokları var etsin. Bir ülke düşünün ki, acıyı bağ eğleyip, yarasına tuz basıp, aç ise tok gibi, kir ise pak gibi yaşamasını tüm dünyaya duyursun; yoktan var olsun. Türkiye Cumhuriyeti olsun.

--Anadolu'nun bilenen tarihi MÖ 2.000'lerde, Kafkaslardan gelen Hititliler ile başlar. Hele hele Urfa yakınlarında ki Örnecik köyünde bulunan, 7.500 yıllık piramitlerden bile daha eski 12.500 yıllık Göbekli Tepe ise bambaşka bir serüvenin ayak izleridir. Buğdayın ayak izleri ile Biranın taştan oyulmuş küfesi bize gülümseyerek bakar oradan.

--Dünyada ki bütün ilk anıtsal kalıntılar, ya tapınak, ya kralın sarayı ya da antik tiyatro ve şehirlerin merkezlerine dikilen devasa heykel ve anıtlardır.

--Sanat, anıt, bilim, yazın insanın var oluşundan bu yana, yönünün iyi ve güzelden yana, değişim ve gelişimlerin de neslini yarınlara taşımak için olduğunu göstergedir.

--Ve insanın var olduğu günden bu yana, ister korkudan, ister daha huzurlu ve güvende yaşamak için iç güdüsünden kaynaklanan bir inanma istediği vardır. Önceleri bu ilkel bir tapına iken, zaman ile bu farklı ritüeller ve kuralları ile inanç ve inanmaya doğru şekillenmiş ve ilk dinler ortaya çıkmıştır.

--Toprağa bağlanmak ile başlayan ilk feodal yapılar, zaman ile kendi etik kurallarını yaratmış ve zaman ile de, toplumu bir arada tutacak yeni sosyal-siyasal-kültürel inanç yapılarını doğurmuştur.

--Orta Asya denilen bölge, dünyanın doğusu ve batısının biri ile iletişim kurduğu, değiş-tokuş, ticaret yaptığı bölge olmuştur.

--Asya’nın baharatı, Afrika ve Avrupa’nın değerli madenleri bu takasın, daha sonra da ticaretin merkezi haline getirmiştir Orta Doğuyu. Bu çerçevede dünya insanlarının, medeniyetlerinin biri ile kaynaşması sağlanmış ise de, zaman ile bu değerlere sahip olunmak için savaşlar yapılmıştır.

--Bu kadar geniş coğrafyalarda birlikte yaşamanın yolları aranmış; devlet ve din bu gerekliliğin sonucunda ortaya çıkmıştır.

--İlk başta din güven duygusu çerçevesinde insanların yaşamlarına girmiş ise de zaman ile, feodalizmin gelişmesi ile egemenlerin, egemenliklerini sürdürmelerinin bir aracı hale gelmiştir.

--Bu gün Filistin-İsrail sınırları içinde ki Cehennem Vadisi, insanların kendi tanrılarına, kendilerini yarattıkları ve varlıklarını sürmelerine olanak sağladıkları için şükran olarak kurban kesmeyi bir gereklilik olarak gördükleri bir yerdi.

--O Cehennem Vadisinde, orada yaşayanların yeni doğmuş çocuklarını tanrılarına kızartıp kayaların üstlerine bırakmaları inançsal bir gereklilikleri idi.

--İlk zamanlar, insanların en sevdiği, en güzel varlığını (yeni doğmuş bebek) tanrılara kurban etmeyi kutsal saydığı yer olan Cehennem vadisi, zaman ile dinlerde çok farklı bir cezalandırma öğesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

--Bu konular derin konular beni aşar. Ama ben haddimi bilerek, ilk başta iyilik, güzellik ve toplumun refahı için ortaya çıkan din ve inançların neden bu gün, hakim sınıfların toplumu uyutma aracı olarak kullandıklarını düşünürüm.

--Oysa, ilk zamanlar dinler, toplumu bir arada tutmak, gelişmek ve huzurun kaynağı olmak gibi görevler üstlenirken, neden bu gün sömürünün aracı olarak kullanılmaktadır.

--Bu ülkenin vergilerinden maaşını alan(zehir zıkkım olsun) bir akademisyen, "Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine(sezgi-zekâ) güveniyorum bu ülkede." diyecek kadar topluma ihanetin içinde olabiliyordu.

--Son yıllar yine, bir toplumsal karanlığın dehlizleri arasında dolaşmaya başladık. Hem de son teknolojiyi kullanarak. Eline kutsal kitabını alıp iki kelâm okuyacağına, eline bir "zikirmatik" verip, beynini bloke etmekle meşgulüz uzay/bilgi/bilişim çağında.

--Birileri bir yerlere gidiyor da, biz nereye diyen var mı acep?

--Bilgesu Erenus'un o ünlü dizeleri ile:

"Nereye payidar nereye

Şefle iyi geçinsen de

Bugün için sevilsen de

Çıkmaz bu yolu bir yere .."

--Anlayacaksınız da!.. Ne zaman?