Fukara, kaybettiği eşeğini bulunca, mal bulmuş mağribi
gibi sevinirmiş!..
--Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı sırasında
1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile
İtilaf Devletleri arasında yapılan ve düşmana ÇANAKKALE GEÇİLMEZ dedirtilen bir
savaştır. Ve Mustafa Kemal'in de 57.Alay
askerlerine: "Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz
ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka
komutanlar alabilir." dediği savaştır.
13 Kasım 1918 Çarşamba, İtilaf Devletlerinin Donanmasına
bağlı zırhlılar Galata Rıhtımında.22 İNGİLİZ, 17 İTALYAN, 12 FRANSIZ VE 4 YUNAN
ZIRHLISINDAN oluşan bir donanma ile ÇANAKKALE BOĞAZI geçilerek İstanbul'a
gelmişler; Saray ve Padişah'ın bilgisi dahilinde karaya asker çıkartarak
(MONDROS Ateşkes Antlaşması gereğince) İSTANBUL'u işgal etmişlerdir.
--Bu sırada Mustafa Kemal, İstanbul'da Anadolu'ya Ulusal
Kurtuluşu örgütlemek üzere geçmek için gizliden gizliye çalışmaktadır. Devlet
içinde ve dışında ki etkili ve etkisiz çok yakın arkadaşları da bu konuda
kendisine yardım etmektedirler. 1915'in ilk aylarında başlayan ve 18 Mart
1915'de de "ÇANAKKALENİN GEÇİLEMEYECEĞİ" gören düşman kuvvetlerinin
hamleleri bitmeyecektir.
Aradan bir kaç yıl geçecek ve 1918'dan itibaren yine
düşman 1915/16'da, İstanbul’a gitmek için geçemediği Çanakkale’den geçerek
İstanbul'a gelecektir.
1915’te, o zırhlıları Çanakkale’de 70 bin şehit pahasına
durduran, İstanbul’un işgalini önleyen Mustafa Kemal; bu kez, Haydarpaşa’dan
karşıya motor ile geçmek ister ama Boğazı kontrol eden İşgal Kuvvetleri izin
vermez. İki saat bekledikten sonra,
köhne bir motorla Boğaz’a sıra sıra kale gibi demirleyen demir zırhlıların
arasından karşıya geçmeye çalışan Mustafa Kemal; Geçerken zırhlılara şöyle bir
bakıp, yanındakilere: "GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER!.." diyecektir.
Osmanlı Sarayı ve Padişah teslim olmuş, İttihatçı liderler kaçmış, ordular
dağıtılmış, başkent İstanbul Fatih’ten sonra (1453) ilk kez düşman tarafından
işgal edilmiştir!… Ülkenin dört bir yanında ve Payitahtın bulunduğu İstanbul'da
bu işgaller yaşanırken, Mustafa Kemal Anadolu'ya geçip bir Ulusal Kurtuluş
Hareketi başlatmak düşüncesindedir. Bunun için saray, işgal kuvvetleri ve
komutanlar dahil herkes ile görüşmekte, kimlerin ne düşündüğünün anlamaya
çalışmaktadır. 1919'un Mayıs'ına gelindiğinde ise, düşman kuvvetlerinin işgali
gözle görünür hale gelir ve artık Mustafa Kemal için Anadolu'da ÇOBAN ATEŞLERİ
YAKMAKTAN başka çare kalmamıştır. Bu sırada, Samsun ve Trabzon yöresinde çıkan
Rum ve Ermeni isyanları ile huzursuz olan halkın durumunu göz önüne alan
İngiliz İşgal Kuvvetleri, saraydan "maharetli bir paşa" eli ile bu
isyanların bastırılmasını ve yerel halkın da teskin edilmesini ister. Bu bilgi
üstüne Mustafa Kemal Saray, Ordu, Hükümet ve Devlet içindeki ilişkileri ile
Anadolu'ya geçecek olan "O komutanın kendisinin olmasına çalışır. İşgal
kuvvetleri ile de görüşerek, ne düşündükleri konusunda ihtihbari bilgiler
toplar. Ve nihayet Mustafa Kemal, Samsun’a 9. Ordu Müfettişi olarak gitmeyi,
İmzasız, MÜHÜRLÜ BİR BELGE ile başarır.
-16 Mayıs 1919'da İstanbul’dan Samsun ve Karadeniz
yöresine;
--Saray ve İngiliz İşgal kuvvetlerinin:
1-Çıkan isyanları bastırmak ve yöre halkının sükunetini
sağlamak,
2-Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince dağıtılması
gereken Osmanlı Ordusunu dağıtmak ve ellerinde ki silahları da almak üzere,
emrine verilen askerler ile 16 Mayıs 1919'da ayarlanan BANDIRMA VAPURU ile
arkadaşları ile birlikte yola çıkma hazırlıkları yapılsa da;
--İngilizlerin bir şeylerden şüphelenmeleri ile yolda
geminin batırılacağı bilgisi alınırsa da karaya en yol takip edilerek, 19 Mayıs
1919'da Samsun'a ulaşılır.
--Artık bu saatten sonra, Mustafa Kemal ULUSAL KURTULUŞ
SAVAŞININ planlayıcısıdır.
1- M.Kemal’in Samsun’a Gelişi:19 Mayıs 1919
2- Havza Genelgesi................. :28 Mayıs 1919
3- Amasya Genelgesi...............:22 Haziran 1919
4- Erzurum Kongresi................: 23 Temmuz-7Ağustos
1919
5- Sivas Kongresi.....................:4-11 Eylül 1919
6- Amasya Görüşmeleri...........:20-22 Ekim 1919
7- M.Kemal’in Ankara’ya Gelişi.: 27 Aralık 1919
.......
.....1938'den sonra ki yıllar, 2.Dünya savaşı sonrası
yaşanan sosyal, siyasal ve uluslararası ekonomik ve siyasi gelişmeler, İKİ
KUTUPLU bir dünya yaracak ve Türkiye'de bu gelişmelerin dışında kalmayacaktır.
--Lozan Antlaşması görüşmelerinde İngiliz Heyeti Başkanı
Lord Curzon, İsmet İnönü’ye “Şimdi bu masada verdiklerimizi, yakında ekonomik
zorluklar içine düştüğünüzde geri alacağız” diye ettiği tehdidin üzerinden
yılar geçmiş, Lord Curzon ölmüştü ama, anlayışı hala ölmemişti.
--Karşımızda ABD, AB, NATO, BOP, IMF, GÜMRÜK BİRLİĞİ,
sözde demokrasi, özgürlük olarak durmaktadır. Her zaman Ulusal çıkarlar için
binlerce şehit veren ama ödün vermemiş bu millet şimdi bu anlayışlar karşısında
el pençe divan duruyor. Çok acı ve
üzüntü vericidir ki, oturdukları uluslararası ilişkili ve işbirlikçi AB, ABD
patentli yumuşak koltuklarından MONDROS’u, SEVR’i görmezlikten gelen kişi ve
anlayışlar, Milli Mücadeleyi başlatan ve Lozan’la kurulan yeni Türkiye
Cumhuriyeti Devletini Dünyaya resmen kabul ettiren Atatürk’e saldırmaktan hiç
çekinmemektedirler.
--Sevr’i görmezlikten gelip, Lozan’ı yenilgi/hezimet
olarak yaygara yapanlar, Büyük Ortadoğu Projelerini(BOP), NATO işgallerini
görmezlikten gelmekteler. Birinci Dünya savaşında, Sevr’de, Mondros’ta
karşımızda olan zihniyetler Lozan’da da karşımızdaydı ve hala karşımızda. HER
TÜRDEN YERLİ VE YABANCI HAİN VE İŞBİRLİKÇİ ortalıkta kol gezmektedir. Atatürk,
Devrimleri, Türkiye Cumhuriyeti(TC) sıradanlaştırılmakta, hatta hakaret
edilmekte de bir sakınca görülmemektedir. Taaaa ki bir 2019,31 Mart gecesine
kadar. O, 31 Mart 2019 gecesi herkesin
şafağı atmaya başlamış ve şimdi de herkes: "HER ŞEY DAHA İYİ/GÜZEL OLACAK"
demektedir. Hatta karşılarındakiler bile onlara uyarak, ""Her şey
daha DAHA/DA güzel olacak" diyerek çıtayı yükseltmektedirler.
Allah’ın ne olur aklıma mukayyet ol. Bu kaçıncı "eşek kaybediş", bu
kaçınca kızartılan, "şaplak yenilen ense"? BİZ NE ZAMAN AKILLANACAĞIZ
diye düşünürken, AKILLANIYOR MUYUZ NE?