Gerçekten günlerdir elim kalem tutuyor. Ne
yazacağımı düşünemeye başlasam kafam allak bullak oluyor. Yazacağım içime
sinmiyor. Hep biryerlerinden kanıyor, acıyor yüreğim.
--Hani pek böyle şeylere inanam ama, yaşasın
2020'ye girdik diye kendime umut vermek istedim, "20",
"20"'yi totem yapıp birleştirinince "2020" olunca belki
umutlu, güzel şeyler olur diye ummak istedim, bekledim. Ama:
--2020 daha ilk günlerden itibaren, almadığım
Milli Piyango Bilet çekilişinde ki yolsuzluk iddialar ile başladı.
-"Kanal İstanbul"un peşkeş
çekilmesinden tutunda, uluslararası bir inanet projesi olmasına kadar yazılan
çizlenler ile içim karardı
--Gencecik insanların umutsuzluktan,
çıkışsızlıktan tek buldukları çıkış yolu, kendi yaşamlarına son vermek. Ne acı!..
--Etraf issiz, iş bekleyen gençler ile dolu.
Yollarda, kafelerde gülüşlerine bakmayın siz, içleri kan ağlıyor; hani bir
Anadolu özlü sözü vardır ya, bize hep öğretilen. "Aç isen tok gibi, kir
isen pak gibi görün" diye. İşte öyle bir şey.
--Zamanında "sırrını kimseye verme"
anlamında ki bu masum ironiyi yapanların, sözü edenlerin, sözlerinin hiç de
açlık, yokluk, yoksulluk gibi bir karşılık bulacağı akıllarına gelmemiştir
sanırım.
--2020'nin ilk ayı bitiyor, Savaş da hiç
kapımızdan gitmedi. Ha Suriye'de, ha Libya'da ha Ege'de kol geziyor. Çok farklı
sebepli de olsa şehit haberleri dışında her şeyi yok gibi saydık.
--Yıllardır haram olan FAİZ, nihayet kendine bir
yol buldu ve yoksulluğa sarınıp, bürünüp TOKİ aracılığı ile DİYANET vaazlarına
giriverdi. Şükür olsun ki, artık helâl helâl yemeye başlarlar, tabi olanlar ve
alanlar.
--"İstanbul Boğazı" eğzantirik projesi
ile cambaza bakar iken, bu kez de canımız bir başka yerden yandı.
--Elazığ-Malatya depremi birlerini üşütür, aç ve
açıkta bırakır iken; birlerinin ekmeğine sağ sürüverdi.
--Gündem değişmiş, "acı soslu siyaset"
devreye girvermişti.
--Yüzdelik komisyoncu(bir çok yardım
toplayıcıların aldıkları payı bir araştırın. Hepsi olmasa da) kişi, kurum ve
kuruluşlar da hemen ellerini ovuşturarak sahte gülücük ve masumiyet pozları ile
piyasaya dökülüverdiler.
--Bazı kurumlarda, abuk subuk şeyler için iyi
günlerde ki bonkörlüklerini unutup, cep telefonlarından, duygu sömürüsüne
başladılar. "..tl'cik" yolayıverin abi/abla diye.
--Nesimi'nin dizelerinde ki gibi "Gah
giderim Medreseye(Camiye.İ:U)/ Ders okurum Hak için" ama, artık Camilerde
de, vaaz edenler, cemaatin fersah fersah gerindeler; yetmiyormuş gibi siyasete
oy, hayır için de yardım toplama derdine düşmüşler. İnanılmaz.
--Bir zamanlar, radyo TV günah diye milletin
canına okuyanlar, sanal dünyayı, ahiret pazarlama yerine çevirmişler;
--Yok efendim, 9 yaşında kızlar nasıl evlenir,
yok buna izin verilmediği için deperem olur, gibi abuk subuklar yetmezmiş gibi;
çişleri dışında ceplerinde olması gereken ellerini ordan çekmeden habire ora
ile ahkam kesmekten başka işleri yokmuş gibi, masum-mütedeyyin insanların bile
kafalarını karıştıran bu adamlardan bıktık ya.
--Satılmadık kamu malı kalmadığı için, şimdi
sıra "kanla kazanılan toprakların" satışına sıra geldi.
--Ya Allahınızı sever iseniz şu Osmanlı'nın son
dönemine bir göz atın ya. Girit, Kıbrıs Adalarını nasıl verdik. Kuzey Afrikadan
nasıl geldik. Osmanlının mülkü olan bu yerleri nasıl yitirdik. Kaybettik?
--Savaşla mı? Hayır.
--Aldığımız borçlar için. Kimine diplomasi,
kimine borcumuzu ödeyecek paramız olmadığı için ses çıkarmadık. Canım
topraklar, alanın elinde kaldı
--Güneydoğu'da, Ege'de, Karadeniz'de, haberimiz
yokmuş, şimdi de İstanbul yakınlarında yabancılara satılmadık yer kalmamış.
--MİLLİYEÇİLİK, taşına toprağına sahip çıkmak
değil miydi?
--Aklımızı başımıza alalım.
--KIYAKÇILIĞIN SONU, AYAKÇILIKTIR.
--Siz, kimin malına, kime kıyak çekiyor; siz de
ne karşılığı susyorsunuz ya. Atalarınızdan, aynalardan utanmıyorsunuz.
--Çocuklarınızdan, torunlarınıdan da mı
UTANMIYORSNUZ YA!..
--UTANMAZLAR!..
ARTIK UTANSAK MI?
İbrahim Uysal
Yorumlar