Bir hatfadır Ankara dışındayım. Toplantı,
cenazeler, taziyeler, aile ziyaretleri derken zaman su gibi aktı geçti. Bir
Cumadan çıkıp, diğer pazara geldik Ankara'ya.
--Yaşananları ve olayları kişiselleştirmemek
için genllikle bir süzgeçten geçiririm ve aklımınbir köşesine yazarım.
--Ne oldu, neden oldu, başka yerlerde de oldu
mu?
--Oldu ise, nasıl ve niçin oldu. Gibisinden.
--Kul Nesimi'nin sözleri ile "Gah çıkarım
gökyüzüne/ Seyrederim alemi/ Gah inerim yeryüzüne/ Seyreder alem beni"
gibisinden, ben de bir içeri girip bir dışarı çıkıp bakıp duruyorum.
--Antalya'da kişisel acılar vardı,
vakitli-vakitsiz ölümler. Kendi işlerinde koşturanlar, artık vitesi boşa alıp,
"dışarıda hava güzel, hayat güzel" deyi; olan ile, gelen ile idare edip
gidenler hallerinden memnun idiler.
--Bu herkesin mesut ve bahtiyar olduğu anlamına
gelmesin. Tuzu kuru olanlar da vardı, nemlendiğinden haberi olmayanlarda
--Ankara farklı mı? Elbette ki o da değil ama,
sanıyorum, her ikisi arasında ki fark, benim için çevre idi.
--Antalya'da olağan çevre. Akraba, eş, dost,
arkadaş, tanıdık iken, Ankara'da konu-komşu gibi zorunlu birliktelikler olsa
da, seçtiğim, tercihim olan kişiler ve gruplar ile birlikteliğim önemli.
--Bu da yaşama ve olaylara bakış açısını
farklılaştıryor.
--Antalya'da daha yerel konular içinde bakar
iken, Ankara'da ister-istemez daha farklı bakmak gerekiyor.
--Bu belki de ilişkilerin düzeyi ve bakış açısı
ile ilgili.
--Örneğin Antalya'da İl Başkanlığı seçimleri var
benim de üyesi olduğum partinin. Aday olanlara başarılar diliyorum elbette ki,
hepsi tanıdığım eşim-dostum ve arkadaşım.
--Tabi arkalarında görünür-görünmez Belediye
başkanlarından tutun da sıradan partilye kadar destek verenler var.
--Sıradan partili ise, kaderine ne düşer ise
sonuçları bekliyor.
--Bir çok etkili ve yetkili arkadaşım, eşim,
dostum olmaları sebebi ile lütfedip vakit ayırdılar ve görüştüm, birlikte
olduk.
--Gün bitiminde hep düşündüm. Keşke burlarda,
yani memleketim, Atayurdum Antalya'da olsaydım , yaşasaydım diye.
--Oooo ne güzel, başını sokacak bir evin var mı,
akşam eve ekmek götürecek kadar gelirin, bir de havalar güneşli gider ise ne
âlâ. Doğal gaz faturan düşer ise hayat tadından yenmez. Üretici pazarları ise,
sudan ucuz. Ankara'da iki kilo portakal parasına, fileni doldur git.
--Üreticiler mi, eh onların derdi başka. Ama
çıkşıları yok değil, "gelecek sene". İnşallah daha iyi olur.
--Anlayacağınız bu sistem muhteşem. Çiftçi,
üreticinin "gelecek senesi" çarşı pazarı finanse ediyor, emekçinin
tevekkülü de, üretim ve hizmet sektörünü.
--Ücretliler de, azıcık kesenin ağzını
daratıverir ise, her şey güllük, gülistanlık. Bayılıyorum bu memlekete ya.
--Ankara mı, orasını sormayın, cadı kazanı gibi.
Kafalar karşık, umutlar kırık, bilgiler can acıtıcı.
--Deprem herkesi kaygılandırmış. Ölümler,
soğuktan üşüyenler, hayat pahalılığı; her şey kaygı verici buralarda.
--Bu memleket, çok enteresan. İçinden baksan bir
türlü, dışına çıkıp baksan bin türlü.
--Kimin umurunda mı,
--Yönetim erkini eline geçirmişlerin;
--Sistem ile bir şekilde bağını kurmuşların;
--Şimdilik de olsa Mirasyedilerin;
--Kralların, Kralların soytarılarının ve hepsine
soytarılık yapanların umurlarında değil, bilesiniz.
--Hani, "çeverenin merkezi ele
geçirme"si diye sosyoloğların, iktisatçıların bir kaygısı vardır ya, sanıyorum
bu iş baya yol almış
--Çevre, kendi çevresini örgütlemiş, oluşturmuş,
besler duruma gelmiş; merkez ise, entellektürlliğin bilgeliğine güvenerek huzur
içinde ve kuşatılmışlığın farkında olmadan; merkezci ya da merkezdenmiş gibi
görünen "çevre"lilerin kuşatılmışlığı ile kazana atılmış kurbağa gibi
"gününü" gün etmekte.
--İç siyaset, dış siyaset, Ulusal-uluslararası
her şey popülizmin çanağında servis edilerek yedirilmeye çalışılan bir dönemden
geçiliyor. İşin kötüsü de, bunun çok az kişi tarafından farkındalığı
--Bu işin sağı solu kalmamış, herkes bir kesime
ve kenara dayanmış yol almakta. Ama:
--Huuu ey ahali, deprem sadece Elazığ-Malatya
ekseninde olmadı. Fay hatları oturduğunuz koltuğun altına kadar gelmiş de,
sizin haberiniz yok.
--Siyasetin taşrasının rahatlığı ve rehaveti,
Ankara'ya dönünce beni baya rahatsız etti de.
--En iyisi ya oralara gidip hiç buralara
gelmeyeyim, ya da oralara hiç gitmeyeyim dedim,kendi kendime.
--Buradan hiç de öyle hoş şeyler görünmüyor
da!..
--Kul Nesimi gibi, "gah inip, gah
çıkıp" huzursuz olacağıma, Seyit Nesimi gibi, hurafeler ile bir
"hurûfilik" icat edip keyif mi çatsam ne!..
ALGILAR VE OLGULAR
İbrahim Uysal
Yorumlar