Dünyanın hiçbir ülkesinde şöyle bir atasözü yoktur: “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”!

         Biz böyle yaptığımız için doğruya hasret kaldık.

         Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovduk.

         Dünyanın en yalancı iktidarına mecbur ve tȃbi olduk.

         Toplumun ahlak yapısını bilerek bozan Turgut Özal da “Benim memurum işini bilir” diyerek rüşveti meşru hale getirmişti.

         O zamana kadar, rüşvet yiyen kişi geceleri “bu haksız kazanç benim çocuklarımdan mutlaka çıkar” inancı içinde rahat uyuyamazdı…

         Turgut Özal’ın bu sözlerinden sonra rüşvet, toplumun bütün kesimlerinde artık ek kazanç kapısı olarak görülmeye başlandı.

         Bunu; kendi memuruna namuslu ve insanca yaşayacağı bir gelir ve yaşam koşulları sağlamayacağından değil Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan toplumsal ahlak anlayışını yıkmak için söylediği kanısındayım.

        Çünkü arkasındaki emperyalist güçler, Osmanlı İmparatorluğunu da böyle çökertmişlerdi.

         Sadece bu kadar mı?

         Yine dünyada: “Bal tutan parmağını yalar” atasözümüz gibi bir söz bulunduğunu sanmıyorum.

         Çağdaş, uygar, zengin ülkelerde kimseye böyle bir olanak tanınmıyor!

         Bugün toplumda; “çalıyor ama iş de yapıyor” anlayışı egemendir.

         Bu anlayış toplumsal çöküşün temelidir.

         Bunu değiştirmek zorundayız.

         İşte bu nedenlerle artık ülkemizdeki büyük yolsuzluklara gözlerimizi yumuyoruz.

         Bu nedenlerle duyarsızlığımız son noktasında…

         Oysa çalınan para, yalanan parmaktaki bal, bizim kendi paramızdır, malımızdır.

         Hırsızlanan para çocuklarımızın eğitiminden, bizim gönencimizden, sağlığımızdan, bilimsel araştırmalarımıza ayıracağımız paralardan, insanca yaşam hakkımızdan ve ulusumuzun dünya ülkeleriyle yarışmasını sağlayacak fonlara akacak paralardan çalınıyor.

         Aslında doğrudan bizim cebimizden çıkıyor.

         Bir yankesici, dolmuşta bizim ya da bir başkasının cüzdanını aşırırken öfkemiz kabarıyor.

         Ancak bunun milyarlarca fazlası gözümüzün önünde iktidar olanakları kullanılarak çalınırken kılımız kıpırdamıyor!

         Eğer dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyorsak,

         ARGE (Araştırma Geliştirme) harcamalarımız bütün çağdaş ülkelerden çok aşağıdaysa,

         Hâlâ suyu, yolu, elektriği olmayan köylerimiz varsa, çocuklarımız çağdaş eğitim yerine softalık ve safsata öğretecek çağ dışı okullara mahkûm ediliyorsa, eğitim, sağlık, katlanamayacağımız kadar pahalıysa, düşünmek zorundayız.

         Neden Türkiye az gelişmiş ülkeler arasındadır?

         Çünkü ülkeyi yönetenler; halkın ürettiği balı kendilerine ve yandaşlarına (bırakın yalatmayı) bol kepçe dağıtmakta hiçbir ahlak, din ve merhamet kuralı tanımıyorlar.

         Çağdaş ve uygar ülkelerle aramızdaki önemli fark budur: onlar ülkelerini yönetenlerin (halkın bal peteğini tutarken) parmağını yalamasına izin vermezler. Onlar; “Gün ışığında nasıl mikroplar barınamaz ise bu yasanın ışığında da yolsuzluklar barınamayacaktır” diye 1974 yılında “Gün Işığında Yönetim Kanunu”nu kabul ettiler.

         Bizde ise ”sadece son on yılda 10 yıllık kısa geçmişe sahip Kamu İhale Mevzuatı, 57 kanunla (bugün 180 kez) 'delindi, böylece 60 kamu kurumunun yaptığı ihalelere muafiyet getirildi. Kanunun çıktığı yıllarda sadece 6 adet istisna varken, bugün istisna kapsamındaki kurum sayısı 60'a çıktı…

          Nisan ayında göreve başlayan Kamu İhale Kurumu (KİK) Başkanı Mahmut Gürses, yapılan kamu ihalelerinin birçoğunun Kurul'un gündemine gelmediğini belirterek, 'Yapılan her 100 ihaleden 4'ü bize geliyor. Sadece 4'ünü inceleyip karara bağlayabiliyoruz.”diyor…

                       …KİK verilerine göre, 2009'da 4,8 milyar liralık doğrudan alım yapıldı. 2010'da bu rakam 5,8 milyar, geçen yıl yüzde 188 artarak 17 milyar TL'ye ulaştı. Bu yıl ise (2012) harcamaların 30 milyar TL olması bekleniyor.

AVRUPA DA DİKKAT ÇEKTİ

Kamu alımlarında, açık olmayan ihale yöntemleri AB Komisyonu'nun da dikkatini çekti. AB İlerleme Raporu'nda, ihale mevzuatının hala AB müktesebatına uyumlu hale getirilmediğine dikkat çekilerek, muafiyetlerin arttığı belirtildi. Raporda Kurum'un işlevsellik ve özerkliğinin zayıflatıldığı belirtilirken, 'KİK'in siyasi bağımsızlığı ile ilgili endişeler artmıştır. Kamu alımları da şeffaf değil' denildi.         

HANGİ PROJELER KİK KAPSAMI DIŞINDA?

FATİH projesi kapsamındaki alımlar, Marmaray, Meclis'e ait tarihi köşkler, demiryolları, 3. köprü ve hızlı tren ihaleleri, BOTAŞ alımları, MİT, MASAK spor federasyonları, kömür dağıtımı için yapılacak ihaleleri gibi çok sayıda kurum ve işlem KİK kapsamı dışında.” (٭)

Halk olarak; “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” dediğimiz sürece iki yakamız bir araya gelmeyecektir. Gelmesi için kendimizi sorgulamalıyız…

(٭)Aktifhaber.com.Ekonomi - 11 Aralık 2012 10:57

(**)Yurttaşa Mektup (18.07.2013 tarihli yazımızdır).