Bu kitapta sanki bir ömür daha yaşadım. Yıllardır okumayı savsakladığım kitapları yaşamımın sonbaharında okumanın ayıbını yaşıyorum. Zaten yazar da yaşamının sonbaharına kadar yazmış. Yıllarca süren acı dolu, hüzünlü ve bazen de sevinçli bir yaşamın bütün gelgitlerini bu kitapta, yaşadım.

Kitabın yazarı Şevket Süreyya Aydemir; “Tunalı bir göçmen ailesinin oğludur. Babası hayatı boyunca topraksız bir köylü olarak başkalarının toprağında ve hizmetinde çalışmıştır. Edirne’de doğan Aydemir, ilk ve orta öğrenimini orada yaptı. Edirne Öğretmen Okulu’nu bitirdi. I. Dünya Savaşı’nda yedek subay olarak Kafkas cephesindeki çarpışmalara katıldı. Subay olan ağabeyleri I. Dünya Savaşı’nda şehit oldu. Aydemir de Sarıkamış Savaşı’nda yaralandı. Neslinin büyük çoğunluğu gibi o da Turancılık akımının ateşli bir taraftarıydı. Osmanlı İmparatorluğu çöküp Edirne işgal edilince, Turan’a koştu, öğretmenlik yaptı, gönüllü birlikler kurup savaşlara katıldı. Bütün bu savaşlar ve ihtilaller içinde kültür yetersizliğini kavradı. Moskova’ya ekonomi öğrenimine gitti. Türkiye’ye dönünce önce Ankara’da ekonomi öğretmenliği yaptı, sonra da devlet sektöründe yüksek görevler aldı. Atatürk’ün eşsiz takdirlerini kazandı, kendisini devrime adadı.

Şevket Süreyya Aydemir, yaşam öyküsünü “Suyu Arayan Adam” adlı güçlü eserinde anlatmıştır. Bu eserinde yazar, yaşam öyküsünü vermekle yetinmemiştir. Ayrıca neslini; o yılların koşullarını, olaylarını ve atmosferini canlandırmış, ruh ve fikir oluşlarına ışık tutmuştur. “(*)Yazar; Rusya’da, Sovyet devrimi yaşanmaktayken aralarında Enver Paşanın da bulunduğu önemli kişilerle karşılaşır. Rusya’da yükseköğrenim yaparak Türkiye’ye döner.

Yeni oluşmakta bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarının acı ve tatlı yönlerini yaşar. Komünistlikten on yıl hapis cezasına çarptırılır. Bir buçuk sene sonra sanki bir gizli el tarafından korunuyormuş gibi, serbest bırakılır ve uzmanlık alanındaki yüksek devlet kademelerinden birine tayin olur… Ankara’da demokrasinin ilk yıllarını, umudu, kuruluş heyecanını, daha sonra özellikle Mustafa Kemal’in ölümünden sonraki yıllarda devrimlerin durağanlaşmasını, savaş yıllarında kaçırılan fırsatları, ekonomide çekilen sıkıntıları anlatır.

“İnkılâbımız izah olunmalıydı. Kaldı ki, inkılâbımızın yalnız Türkiye’ye has ve onun sınırlarıyla çevrilmiş bir hadise olmadığına gittikçe daha kuvvetle inanıyordum. Onun yalnız bizim için değil, bütün bize benzer memleketler için bir misal ve bir örnek olmak vasfı aşikârdı…”

…Bir süre sonra, bütün hamlelerin gevşemesi, bütün fütuhatın kolaylıkla inkâr edilmesi ve nihayet ya gericiliğin yahut da kozmopolit ve müsrif bir oligarşinin, bir para hiyerarşisinin, şüpheli ellerde bir din ticaretinin her şeyi soysuzlaştırması akla gelebilirdi”(*) diyor. Bu sözleri yıllar sonra 2002-2020 yılları arasında yaşadıklarımızı sanki yarım yüzyıl öncesinden görmüş gibi gerçek oldu.

“Suyu Arayan Adam” kitabında 21. Yüzyılın Avrupa’dan Çin’e ve Himalayalara kadar uzanan bir alandaki çetin sorunların, çatışmaların, tasfiye edilen kuşakların öyküsünü bulacaksınız.

Öykü, yazarın yaşamının son kısmında Orta Anadolu toprağına ve suyuna dönüşüne ilişkin kısmında bugün emekli olan binlerce kişiye ders olacak Hierapolisli Filozof Epiktetos’un sözleriyle bitiyor:

“Allah’ın bize verdiği en büyük nimet, malik olduğumuz halde, malik olduğumuzu bilmediğimiz kuvvetleri, bir gün kendimizde bulmak kudretidir.”

Bakınız toplumu kendi değerlerine yabancılaştırmak için ABD güdümlü FETÖ siyasetinin; halkın bilinçaltına terör örgütü olarak yerleştirmek istediği“Ergenekon” için ne diyor:

“Ergenekon; bir kurtuluş efsanesidir. Bu efsanede Bozkurt, bu kurtuluşun yolunu gösterir. Demirci Börtecene, kurtuluşun yolunu açar. Ve Ergenekon denilen; bilinmez, ama etrafı sarp dağlarla çevrili geçit vermez ülkede, yüzyıllardan beri bunalan kavim, demircinin açtığı yoldan seller gibi taşarak azatlığa kavuşur.

Balkan bozgunundan sonra bu efsane, bize de, tam zamanında ulaştı. Ama ortada, ne bir Bozkurt, ne de Börtecene vardı…”

Suyu Arayan Adam benim gibi 70 yaşını aşmış olan herkesin duyumsadığı yalnızlığı nasıl güzel anlatmış:

“Şimdi artık bir emekliyim.

Hayatın başka bir safhasını yaşıyorum. Bu safhada insan, nihayet kendisiyle baş başa kalır. Tanrının, onun için hazırladığı en çetin imtihanı yaşar. ;En son ve en azgın hasmı ile karşılaşır. Bu hasım, yıllar boyunca geri itilen, yıllar boyunca pusuda bekleyen kendi içimiz, kendi iç varlığımızdır.

Bu çetin bir savaştır. Büyük bir hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmada biz ya birden silahlarımızı terk ederek yeisin, kötümserliğin çukuruna düşer ve hayat dışı kalırız, yahut da,…varlığımızı bir vehim, hayatı bir illüzyon sayarak kendi kendimizi inkâr ederiz. Bu suretle de, kendimizle beraber küllî varlığın bize intikal eden emanetini de değersizleştiririz.

Hâlbuki Tanrı bize hayatı, bütün tezatlarıyla beraber vermiştir. Nasibimiz, bu tezatları çözmekten ziyade, onlarla beraber yaşamak olsa gerektir…”

1959 yılında yazılan bu kitap günümüze ışık tutan bir temel yapıttır. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından salık verilen 100 temel kitap arasındadır.

Şevket Süreyya Aydemir Atatürk ve İnönü dönemlerini incelediği üçer ciltlik “Tek Adam” (1963-1965) ve “İkinci Adam” (1966-1968) kitaplarıyla ün kazandı. 1976 yılında aramızdan ayrılıp sonsuzluğa gitti. Bu kitabıyla bize bir ömür katıp gitti…

Biz ise suyu aramaya devam ediyoruz…

Kitabın son sözü şudur: “Huzurun da bir bedeli var…”

(*)Suyu Arayan Adam

Yazar:Şevket Süreyya Aydemir

Remzi Kitabevi, 26. Basım,2013