YAZI/YORUM                                                            

27.01.2019                                              

İktidar tarafından, ulusal bağımsızlığımızın simgesi olan her şey yok edilmeye ve bunları bilmeyen bir nesil yetiştirilmeye çalışılıyor. Atatürk isminin konulduğu ne varsa yıkılıp yerine yapılanlara başka isimler konuluyor. Bütün “Atatürk” stadyumları, “Arena” yapıldı. Atatürk Hava limanı terkediliyor. İsmi de değiştirilecektir kuşkusuz. Atatürk Kültür Merkezi inatla yıkıldı. PKK ile yapılan Oslo mutabakatı çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin baş harflerinden oluşan ve devletin bütün resmi belgelerinde bulunan, bulunması gereken TC ibaresinin resmi kurumlardan, Valilik Binalarından, okullardan, Devlet Nişanlarından kaldırılması;  madeni bir liralıklardan Atatürk kabartmasının yok edilmesi bu özel kastı göstermektedir.

İktidar yöneticileri güya yeni Türkiye yaratıyorlar. Öyle bir Türkiye ki; Türkçe yerine Osmanlıca konuşulacak...

İktidar Türkçenin temel özelliklerine aykırı, yazım kurallarına uymayan Arapça ve Farsça sözcüklere dayalı “uydurma saray dili” Osmanlıcayı hortlatılmaya çalışıyor. Oysa “çok eski bir dil olan Türkçe, çağların içinden bugüne gelmiş, yani çağlar boyu yaşamış, ama ilk dönemlerini saymazsak, hep yaşama savaşı vermiştir.  Türkçe zengin bir dildir. Daha XI. Yüzyılda Kaşgarlı Mahmut, ‘Divan-ü Lügat-it-Türk’te bunu belirtmiş ve belgelemiştir.

Türkçenin birçok dilden üstün olduğunu öne süren bilginler olmuştur. Örneğin Ali Şîr Nevaî, XV. Yüzyılda, ‘Muhakemetü’l Lûgateyn’de bunu örneklerle göstermiştir. Türkçe özellikle, Türklerin İslamlaşıp Arap dilinin etki alanına girmesinden başlayarak savsaklanmış, işlenip gelişmesi yolunda devletten destek görmemiştir. Devlet dili olmakta her zaman önü kesilmiş, Arapçanın ve Farsçanın yeğlenmesi nedeniyle, cumhuriyet dönemine gelinceye değin, denilebilir ki Atatürk’ün Dil Devrimi’ne değin, tam olarak devlet dili olamamıştır. Onu devlet dili yapmaya uğraşanların emeği var olsun; örneğin Karamanoğlu Mehmet Bey’i unutmuş değiliz. Ne var ki, onun iyi niyetli girişimi kısa bir süre için geçerli olmuştur. XIII. Yüzyılda kurulan Osmanlı devleti, bir imparatorluk olunca Türkçe büsbütün savsaklanmıştır.

Türkçenin o çağlardaki durumunu XIII. Yüzyıl ozanlarından Âşık Paşa, şöyle anlatır:

Türk diline kimsene bakmaz idi

Türklere hergiz gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi ol dilleri

İnce yolı ol ulu menzilleri

 

Başka bir uygarlık çevresine giren yüksek sınıfın, yöneticilerin Türkçeyi hor görmeleri, onu yetersiz bulmaları, çağlar boyu hep görülmüştür. Osmanlı döneminde bu aşırı ölçüde kendisini göstermiştir ve bu tutumdan Osmanlıca adı verilen, “Türk’e söylesen anlamaz, Arap’a söylesen anlamaz, Acem’e söylesen anlamaz” dedikleri garip bir dil doğmuştur…”(*)

Türkiye bu iktidarla her konuda çağın dışına çekilmektedir.

İngilizler İstanbul’u işgal ettiklerinde, onlara karşı oynayan ve ulusal bağımsızlık ateşini körükleyen Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Ankaragücü gibi takımların kötü duruma düşmesi için her çeşit gayret sarf edilmektedir. Osmanlıspor takımı kurulmakta, Osmanlıca özendirilmekte, ulusal bağımsızlık yerine ahbap çavuşluğa dayalı dış politika oluşturulmakta, kindar ve dindar nesiller yetiştirmek için imam olması İslamiyet kurallarına göre olanaksız olan kızlarımız için “Kız İmam Hatip Okulları” açılmaktadır.

Yerli tohumların ekilmesinin yasaklanması, kullananlara para cezası verilmesi bu genel ihanetin bir başka yönüdür.

Türk Dil Devriminin başlamasından bu yana yüz yıla yakın bir zaman geçti. Bu sırada binlerce yıllık temeli olan Türkçe serpilip gelişti, kökleşti. Bundan sonra geriye dönüş olanaksızdır. Gelişme ve devrim sürecektir. Suları tersine akıtmaya çalışanlar, tarihin büyük nehrinde yok olup gideceklerdir.

 

(*)Türkçedeki yabancı sözcükler sözlüğü

Ali Püsküllüoğlu/1.baskı/Ankara 2003