45 yıl önce Avukatlık mesleğine başladım. İstanbul Hukuk Fakültesinde hemen bütün eğitim kadrosunun bize verdiği hedeflerden biri de hukuk dilinin sadeleştirilmesi ve yasaların halkın anlayacağı bir dille yazılmasıydı.

O sıralarda yürürlükte olan ve yüz yıla yakın yürürlükte kalan yasalardan birisinin adı : “Memalik-i Osmaniye’de Mukim Tebaayı Ecnebiye Hakkında Kanun-u Muvakkat” idi. Yani “Osmanlı Ülkesinde Oturmakta Olan Yabancılar Hakkında Geçici Kanun”…

1972 yılında başlayan meslek yaşamımda bazı konuların farkına sonradan vardım. Örneğin Baro Sicil Numaram 317 idi. Düşünün Baronun kuruluşundan itibaren 1, 2, 3, 4, 5 ve 317. Avukat bendim. İlçelerdeki Avukatları ve mesleği bırakanları da bu sayıdan çıkarırsak Antalya Merkezinde yüz avukat ya varmış ya da yokmuş demek ki…

Bu nedenle de avukat yazıhanem aynı zamanda bir staj okulu gibiydi.

Bundan 15-20 yıl önce staja gelen Avukat adayları; “dahi” anlamına gelen “de-da” eklerini, “içinde” anlamına gelen “de-da” ekleriyle karıştırıyorlardı.

Bu konuda çok uğraş verdim. Ancak başarılı olduğumu sanmıyorum. Çünkü yazım kurallarının öğrenileceği yer Ortaokul ve Lise çağlarıdır. Orada iyi eğitim verilmesi gerekiyor.

Son yıllarda da başımıza ilgi eki olan “ki” ile “içinde” anlamına gelen “ki” ekinin karıştırılması sorunu çıktı!

“Bu yazının içinde ki veriler beni ilgilendirmiyor” diyen çok kişi çıkabilir. Oysa böyle bir yazıyı okuyan yargıç bu imla hatasına takıldığında, yazdığınız yazının anlamına dikkatini veremez. “Bu avukat daha yazım kurallarını bilmiyor” diye düşündüğünde anlatmak istenilen asıl konuyu gözden kaçırabilir.

Yukarıdaki tümceyi de bilerek yanlış yazdım. Doğrusu: “Bu yazının içindeki” şeklinde olmalıdır.

12 yıllık öğretimde dil bilgisi kurallarını öğretemeyen bir eğitim sistemine ne demeli! Buna son yıllarda dinselleştirilen ve Arapçalaştırılan AKP eğitimini de eklerseniz sonuç ne olur?

Bizim 45 yıl önce Üniversitede Arapçasını değil Türkçesini kullanmaya çalıştığımız Hukuk Terimleri ve ağdalı Osmanlıcayı kullanmak; iktidara yakın bazı yargıçların takdirini kazanmak için bir araç olarak görülüyor. Yani “Yargıç” demeyeceksin “Hâkim” diyeceksin, “Yasa” demeyeceksin “Kanun” , “Yargılama” deneyeceksin, “Muhakeme” diyeceksin vb. ne kadar Osmanlıca kullanırsan o kadar mutebersin!...

Yıllardır Hukuk dilini halkın anlayacağı bir sade Türkçe haline getirmek için büyük çabalar gösterildi. Türkçemizi Arapçanın, Farsçanın, Fransızcanın, İngilizcenin kısaca yabancı dillerin, etkisinden kurtarmak için yüz yıla yakındır uğraşan Türk Dil Kurumunu ve emek verenleri saygıyla anmak istiyorum.

Bugün hiç kimse “Savcı” yerine “Müdde-i Umumi” demiyorsa bu uzun çabaların sonucudur. “Okul” yerine “Mektep”,  “kutsamak” yerine “takdis etmek”, “erteleme” yerine “talik etmek” , “yönetmelik” yerine “talimatname”, “gözetlemek” yerine “tarassut etmek”,  “düzeltme, düzelti” yerine “tashih”, “yapmacık” yerine “tasannu” sözcüklerini kullanmıyorsak bu uzun yıllar süren yabancı dillerden bağımsızlık uğraşının başarısıdır.Ayrıntılarını yedi bin sözcükten oluşan Ali Püsküllüoğlu’nun hazırladığı, 36 yaşına basmış olan “Öz Türkçe Sözlük”te bulabilirsiniz.

Sonuç olarak Türkiye’de her kurumu bozduğu gibi eğitim ve öğretimi de bozan AKP iktidarının yeni nesilleri bilerek bozuk bir Türkçeye, kötü bir Üniversite eğitimine, çok kötü bir ilk ve orta eğitime, bilime ve akla aykırı eğitim sistemine mahkûm ettiğini görüyoruz. Buradan çıkışın tek yolu vardır, AKP iktidarını ve düşünce sistemini bir daha geri gelmeyecek şekilde tarihin karanlığına göndermek…