9 Ekim 2013’te Yargıtay 9. Ceza Dairesi Balyoz davasında 237 sanığın cezasını onadığını açıkladı. Ben de CHP Milletvekili sıfatıyla kararın verildiği salonda bulunuyordum. Karardan sonra sanık yakını olan kadınların Mahkemeye “Hayatlarımızı çaldınız” diye bağırmalarını unutmam olanaksız.

Yargılama sırasında da Yargıtay aşamasında da mahkûmiyete temel alınan ve sözde 2003 yılına ait belgeler bulunan CD’de nasıl olup da 2007 yılında Microsoft Office yazılımı ile hazırlanmış belgeler bulunduğu araştırılmadı.  Savunma tanıkları dinlenmedi. 2003 yılında Havacı Mühendis Üsteğmen olarak listede yer alan bir subayın, mühendis sıfatını 2009’da kazandığı, bu nedenle CD’nin sahte olduğu değerlendirilmedi. 2003’te darbe hazırlandığına ilişkin CD kayıtlarının gerçekte 2009’da hazırlanmış sahte kanıtlar olduğu göz önünde tutulmadı.

“En son 2003’te kaydedilmiş gibi görünen, içine hiçbir ekleme çıkarma yapılmayan CD’den ilk kez Microsoft Office 2007 ile kullanılmaya başlanan Calibri, Cambria gibi fontlar çıktı! Bunu ilk tespit eden ise, cezaevinde kısıtlı koşullarda bir inceleme yapan, Balyoz sanığı Abdurrahman Başbuğ. Amerikan Adli Bilişim Şirketi Arsenal’in ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden uzmanların yaptığı ayrı ayrı incelemeler, Balyoz CD’sinin 2003’te oluşturulmadığını saptadı. Balyoz planının, Calibri fontuna referans taşıdığı, cami bombalama krokilerinin de yine ilk kez Microsoft Office 2007 ile kullanılmaya başlanan XML şemalarla çizildiği ortaya çıktı.” (*)

Savunma her celsede Balyoz belgelerindeki sahtecilikleri tek tek ortaya koydu. Ve Mahkeme her ara kararında tutukluluğun devamına karar verdi. Sonuçta üç ayrı iddianame ile yargılanan 365 sanıktan 323’ü için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi ve bu cezaları 13 yıl 3 ay ile 20 yıl arası değişen sürelere indirdi.

Sanıklar yıllarca tutuklu kaldılar. Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun üst düzey komutanları tasfiye edildikten sonra, 15 Temmuz darbe kalkışmasını yaşadık. Bundan sonra Fetullahçı Terör Örgütü’nün Yargı ayağı ortaya çıktı. Balyoz Davasının yargıçlarından Ali Efendi Peksak; FETÖ silahlı terör örgütü üyesi olmaktan 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırıldı. Diğerlerinin yargılaması ve tutukluluk hali sürüyor.

Bu davalarda özellikle Türk Deniz Kuvvetleri’nin Amiral rütbesindeki tüm subayları tutuklanarak, haksız olarak mahkûm edildiler ve Deniz Kuvvetleriyle ilişkileri kesildi.

Öyle ki yüz yıllık Cumhuriyet tarihinde Ordumuzda hiç Amiral rütbesinde subay kalmadığından; ilk kez bir Denizci Albay Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak atandı.

Donanmamızın kırk-elli yılda yetişmiş en değerli subayları sanki jiletle ordumuzdan kazındı. Balyoz davasının çökmesine karşın halen sonuçlandırılmamış olmasının bir nedeni de haksızlığa uğradığı artık kesinleşmiş olan bu subayların yeniden görevlerine dönmesinin önlenmesidir.

Çünkü Fetullahçı Terör Örgütü bir ABD projesi olduğu gibi Balyoz ve Ergenekon davaları da FETÖ projesidir. İşin arkasında ABD vardır. Tek kurşun atmadan koca bir ordunun tüm Deniz Kuvvetleri Komuta kademesini tasfiye etmeyi başarmıştır.

Şimdi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi+ABD+İsrail+Fransa+Yunanistan Doğu Akdeniz’de ne yapıyorlar? Trilyonlarca dolar değerindeki doğalgaz ve petrol yataklarını denize çizdikleri hayali parsellerle kendilerine mal ediyorlar.

Akdeniz’e en uzun kıyısı bulunan Türkiye’yi kendi karasularına hapsederek, Ege Denizindeki adaları Avrupa Birliği’nin desteğiyle işgal ederek Türkiye’nin elini kolunu bağlıyorlar.

AKP’nin işbaşına geldiği 2002 yılında başlatılan “Turuncu Devrim” , “Büyük Orta Doğu Projesi’nin amacının ne olduğu şimdi anlaşılmıyor mu? Osmanlı İmparatorluğunu çökertip paylaşarak petrolün bulunduğu bölgelere yapay devletler kurup çöreklendiler. Şimdi sıra Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol yataklarına geldi.

Bunu bildikleri ve planladıkları için Ordumuzu ve özellikle Deniz Kuvvetlerimizi tarumar ettiler.

Demek ki nedenmiş?

Ergenekon-Balyoz davaları sadece ABD’nin kuklası bir yönetimi işbaşında tutmak için değil ordumuzu Doğu Akdeniz yağmalanırken müdahale edemez hale getirmek içinmiş!

ABD’nin düşmanca tavrı İran’ı vuracak derken Türkiye’ye yönelik bir hazırlık olduğunu gösteriyor. Böyle bir ortamda TSK’nın asker sayısının 130 bin eksiltilmesini doğru bulmuyoruz.

Bütün bunlara karşın dünya dengeleri hızla değişmektedir. Artık dünya tek kutuplu ve efendisi de ABD değildir. ABD; Vietnam’dan, Şili’den, Venezüella’dan, Arjantin’den nasıl defolup gittiyse hiç şüphesiz Doğu Akdeniz’den de Suriye’den de defolup gidecektir.

 

(*)Yargı Cemaat ve Bir Darbe Kurgusunun İç Yüzü.P

Pınar Doğan-Dani Rodrik / Destek Yay. Sayfa: 30