AKP iktidarı Türkiye Cumhuriyetini yıkarak yerine kendi devletini kurmak için on yedi yıldır Cumhuriyetin temel niteliklerini yok etmektedir. Bizler de buna; “suyu yavaş yavaş ısıtılan kurbağa” gibi giderek tepki göstermez hale gelmekteyiz.

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim sistemini laiklik karşıtı sonuçlara erişmek amacıyla değiştirmiş; Tarikatlara ait dernek ve kuruluşlarla sözleşmeler imzalayarak güya namaz ve din öğretme görüntüsü altında öğretim birliği ilkesini yerle bir etmiştir.

İktidar bunlarla da yetinmeyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin birleştirici niteliğinin simgesi olan ulusal bayramları da kutlanamaz hale getirmek için yönetmeliği değiştirmiştir. Ulusal bayramların içini boşaltmış, halkın kutlaması önlenerek göstermelik hale getirilmiştir.

Yönetmelikte; kutlama programlarında, “tören geçişi ve tebrikata yer verilmez” düzenlemesi getirildiğinden 23 Nisan Çocuk Bayramında ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında tören geçişleri yapılamaz hale getirilmiştir.

Milletvekilliğim döneminde 23 Nisan Çocuk Bayramını Vilayetin yüksek yöneticileri ve Antalya Valisi Ahmet Altıparmak’ın varlığıyla Karaalioğlu Parkının küçük bir manzara seyir meydanında, kısa sahne gösterisiyle, güya kutladığımızı unutamıyorum.

5 Mayıs 2012 tarihinde 28283 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu anımsatan ve yeni kuşaklara aktaran ulusal bayramların kaldırılmasının ön hazırlığıdır.

Yönetmeliğin buna ilişkin maddelerinin iptali için, CHP’li 13 Milletvekili; 2012 yılında dava açtık. Davamız, Danıştay 10. Dairesi tarafından reddedildi. Kararı temyiz ettik. Üst Mahkeme olarak “Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu” na başvurduk. Aradan 7 yıl geçtikten sonra 11 Kasım 2019 tarihinde tarafıma tebliğ edilen karara göre yüksek yargı organı, 15.05.2019 tarihinde kararı onamıştır.

Onama kararı; AKP’nin Cumhuriyeti yıkım projesini de onaylamak demektir.

Oysa ki Danıştay Tetkik Yargıcı verdiği mütalaada;

“Ulusal ve resmi bayramlarda yapılacak törenler konusunda düzenleme yapmak, idarenin yetkisinde bulunmakta ise de, yargısal denetime olanak tanınması açısından yapılacak değişikliklerin sebeplerinin de gösterilmesi gerekmektedir.

…Bununla birlikte davalı idarece, mülga Yönetmelikte yer verilen Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının tören geçişi ve tebrikatlarına yer verilmemesi yönünde sınırlayıcı bir düzenleme getirilmesinin somut ve haklı gerekçelerinin ortaya konulamadığı görülmüştür. … Ulusal ve resmi bayramlarda, siyasi partiler ile özel hukuk tüzel kişileri ve gerçek kişilerin Atatürk anıt veya büstüne çelenk koyma hakkının kaldırılması yolunda yapılan değişiklik; düşünceyi açıklama aracı olarak değerlendirilmesi gereken çelenk koyma hakkının, …sınırlandırılmasına yol açmaktadır.

Bu nedenlerle, …Atatürk anıt veya büstüne çelenk koyma hakkını kısıtlayan hükümlerine ilişkin olarak verilen davanın reddine ilişkin kısmının bozulması, …gerektiği düşünülmektedir” demiştir.

Bu haklı gerekçeye karşın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 5 üyenin muhalefetine karşı 8 üyenin olumlu oyuyla Danıştay 10. Dairesinin kararını onamıştır.

Böylece Türkiye Cumhuriyeti yargı eliyle başka bir devlete dönüştürülmektedir. Artık açık ve kesin olarak Türkiye Cumhuriyetinin temeli olan “Hukuk Devletinin” yok edildiğini görmekteyiz. İktidarın belirlediği kişiler, haksız, kanıtsız, ya da uydurma kanıtlarla tutuklanarak (Kâşif Kozinoğlu gibi) yıllarca cezaevlerinde yatırılmaktadır. Casus olduğu gerekçesiyle tutuklanan yabancı uyruklu bir din adamı, ABD Başkanının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan ricasıyla serbest bırakılmıştır. AKP iktidarının Cumhuriyetin temelini oluşturan Ulus Devleti yıkmak üzere yaptığı yasa ve değişikliklerin iptali için CHP tarafından açılan birçok dava Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Danıştay ise Ulusal Bayramların kutlanmasını kısıtlayan ve hatta yasaklayan idari işlemleri onaylamaktadır. Geldiğimiz nokta yargı eliyle Cumhuriyetin çökertilmesidir.

İktidarın yargı eliyle yarattığı baskı ve ihlaller o hale gelmiştir ki Cumhurbaşkanına hakaret edildiği gerekçesiyle açılan binlerce ceza davası nedeniyle Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği tarafından 15.02.2017 tarihinde yayınlanan Memorandumun II. Kısmının başlığı “İfade Özgürlüğünü Kısıtlayan Yargı Tacizi” başlığını taşımaktadır.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği; “…Bu maddenin (Türk Ceza Yasasının 299. Maddesi) kullanımı Cumhurbaşkanına ve bu vesileyle onun desteklediği her türlü politikanın, her türlü eleştirinin bastırılması için bir araç haline gelmiş(tir)…Fark gözetmeksizin emsali olmayan bir seviyede herkese karşı başta gazetecilere, karikatüristlere, akademisyenlere, ünlülere, öğrencilere ve bazıları reşit dahi olmayan öğrencilere yöneldiği görülmektedir” demektedir.

Bütün bunlar AKP iktidarının yargı eliyle Cumhuriyeti yıkmak istediğini açık ve kesin olarak göstermektedir. Buna katılmayan yargıçların çoğunlukta olduğunu biliyoruz. Hâlâ Cumhuriyetin temel ilkelerine sadık, yargı bağımsızlığından yana, laik ve demokratik cumhuriyetin ayakta kalmasını isteyen binlerce yargıcın olduğuna inanıyoruz. Tek adam iktidarı Türkiye’yi Fıkıh Devletine asla dönüştüremeyecektir.