YAZI/YORUM
İktidar partisi, devletin bütün
olanakları yanında, özel sektöre kamu bankalarından milyonlarca dolar destek
vererek yarattığı “yandaş ve paydaş medya” ile kaynağı belirsiz ve sınırsız
para ile seçime üç sıfır önde başlıyor.
Yeterince ekonomik gücü olmayan
muhalefetin sesini daha da kısmak için İYİ Parti’nin hazine yardımını geciktirerek,
tarafsız yayın yapması zorunlu olan TRT kanallarını da muhalefete kapatarak
sessizliğe boğuyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın her toplantısını son ayrıntısına kadar veren TRT ve özel TV
kanalları; birkaç gün önce Ankara’da gerçekleştirilen Türkiye’nin tamamındaki CHP belediye başkan
adaylarını kamuoyuna sunduğu tanıtım toplantısını ya hiç vermediler ya da yasak
savma şeklinde verdiler.
Seçime giderken; iktidar ve
muhalefetin görev verdikleri reklam şirketleri de kamuoyunu etkilemek için
çeşitli yöntemler uyguluyorlar.
17 yıldır ülkenin tüm
kaynaklarını tüketerek, tarımı, sanayiyi öldürerek iş başında olan iktidarın
seçim başarısının sırrı nerede yatıyor?
Bunun nedenlerinden birincisi
halkın güçlü olana eğilmesidir. İkincisi belirsiz kaynaklardan iktidar
partisine akıtılan paradır. Üçüncüsü devlet olanaklarının tümüyle, hiçbir kural
tanımaksızın iktidar tarafından kullanılmasıdır. Dördüncüsü sayım işlerinde
yapılan hilelerdir. Beşincisi seçmen listelerinin, İç İşleri Bakanlığına bağlı
nüfus idaresi tarafından hazırlanmasıdır. Altıncısı bilgisayar sisteminin her
zaman iktidar tarafından yönlendirilebilir olmasıdır. Yedincisi de iktidarın
yıllardır, seçim propagandası değil “algı yönetimi” uygulamasıdır.
Yedi nedeni ayrı, ayrı
irdeleyecek değiliz.
Ancak “algı yönetimi” ile ne
demek istediğimizi açıklamak isteriz.
Algı yönetimi, toplumu tümüyle
etkileyecek nitelikte olaylar yaratmak ve seçmenin bilincini yönlendirmek ve
yönetmek demektir.
Propaganda, belli bir konuyu
seçmene iletmek için halkta kendi lehinde, karşıt parti aleyhinde fikir
oluşmasını sağlamaya çalışmak demektir. Bugüne kadar seçimlerde muhalefetin
yaptığı budur.
Örneğin; 7 Haziran 2015
Milletvekili Genel Seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan 13 yıl sonra inişe
geçmişti. AKP 2002 seçiminden beri ilk kez tek başına hükümet kuramaz duruma
düşmüştü. Altı ay gibi kısa bir süre sonra yapılan 1 Kasım 2018 Milletvekili
seçimlerinde 2,5 milyon oy AKP’ye geri döndü. Çünkü bu arada, toplumda, “AKP
giderse anarşi gelir, terör hortlar” algısı yaratıldı.
Bir başka örnek de daha birkaç
gün önceki “Yeni sera kuracaklar ile
atıl durumdaki seralarını faaliyete geçirmek isteyenlere 2 yılı ödemesiz, 7 yıl
vadeli ve yüzde 8,25 faizle kredi verileceğine ilişkin” haberdir.
CHP Milletvekili Aydın Özer; o
kredinin zaten verildiğini ve kendisinin o krediyi 3-4 seneden beri
kullandığını bildirdi. “Bu şekilde kredilerin allanıp pullanıp tekrar insanlara
sunulmasını anlayamıyorum” diyor. “Bunlar toplumun gazını almaya çalışıyorlar,
eşeği boyayıp sahibine bir daha satarlar” diyor.
İşte AKP algı yönetimi budur; var
olanı, sanki yeniymiş gibi kamuoyu yaratmak…
Benim milletvekili olduğum
dönemde, hiç görevi olmadığı halde KCK (PKK’nın şehir yapılanması) davasına
bakan bir özel yetkili mahkeme “bu sanıklar çok iyi Türkçe bildikleri halde,
ana dilde savunma yapmak istiyorlar. Ben yargılamayı durduruyorum. Türkiye
Büyük Millet Meclisi buna ilişkin bir yasa yapsın” kararını verdi.
Bir ülkenin resmi dilini
yeterince bilmeyen herkesin parası devlet tarafından sağlanan bir çevirmen ile
suçlamaları anlaması ve aynı şekilde kendisini savunma hakkı uluslar arası
sözleşmelerin ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının garantisi altında olduğu
halde konu aylarca gündemde tutuldu.
En sonunda AKP iktidarı
tarafından “ana dilde savunma hakkı tanıdık” şeklinde bir algı ile kamuoyuna
sunulan değişiklik ise mevcut duruma “sanık isterse kendisi de parasını kendisi
ödeyerek bir çevirmen bulundurabilir” şeklindeydi. Yani yeni hiçbir hak
getirmeden sanki getirilmiş gibi bir algı yaratıldı.
Yerel seçimlere giderken de
Antalya’da “AKP’li belediye seçilmezse yatırımlar durur, şehrin gereksinmeleri
karşılanamaz” gibi bir algı oluşturuluyor. Bunu defedecek bir algıyı da CHP’nin
oluşturması gerekiyor.
Falez Oteli’nin kuzeyindeki
100.Yıl Spor Yerleşkesi arazisinin 45.000 metre karesine 65 (yazı ile altmış
beş) katlı bir gökdelen yapacaklardı. Her çeşit baskıya rağmen varlığını devam
ettiren dürüst yargıçların verdiği kararla iptal edildi.
Lara Plajını “kurvaziyer limanı”
gerekçesiyle, Konyaaltı Plajını “Yat Limanı” gerekçesiyle betonlaştıran bir
anlayışın Antalya’yı yaşanmaz hale getireceğini algılatmak gerekiyor.
Bence algı yönetimi olarak şunu
söylemek gerekiyor:
İstanbul’a ihanet ettiler, sıra
Antalya’ya geldi!