YAZI/YORUM                                                     

 Yerel seçimlerin yapılmasına 50 gün kaldı.

İktidar partisi, devletin bütün olanakları yanında, özel sektöre kamu bankalarından milyonlarca dolar destek vererek yarattığı “yandaş ve paydaş medya” ile kaynağı belirsiz ve sınırsız para ile seçime üç sıfır önde başlıyor.

Yeterince ekonomik gücü olmayan muhalefetin sesini daha da kısmak için İYİ Parti’nin hazine yardımını geciktirerek, tarafsız yayın yapması zorunlu olan TRT kanallarını da muhalefete kapatarak sessizliğe boğuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her toplantısını son ayrıntısına kadar veren TRT ve özel TV kanalları; birkaç gün önce Ankara’da gerçekleştirilen  Türkiye’nin tamamındaki CHP belediye başkan adaylarını kamuoyuna sunduğu tanıtım toplantısını ya hiç vermediler ya da yasak savma şeklinde verdiler.

Seçime giderken; iktidar ve muhalefetin görev verdikleri reklam şirketleri de kamuoyunu etkilemek için çeşitli yöntemler uyguluyorlar.

17 yıldır ülkenin tüm kaynaklarını tüketerek, tarımı, sanayiyi öldürerek iş başında olan iktidarın seçim başarısının sırrı nerede yatıyor?

Bunun nedenlerinden birincisi halkın güçlü olana eğilmesidir. İkincisi belirsiz kaynaklardan iktidar partisine akıtılan paradır. Üçüncüsü devlet olanaklarının tümüyle, hiçbir kural tanımaksızın iktidar tarafından kullanılmasıdır. Dördüncüsü sayım işlerinde yapılan hilelerdir. Beşincisi seçmen listelerinin, İç İşleri Bakanlığına bağlı nüfus idaresi tarafından hazırlanmasıdır. Altıncısı bilgisayar sisteminin her zaman iktidar tarafından yönlendirilebilir olmasıdır. Yedincisi de iktidarın yıllardır, seçim propagandası değil “algı yönetimi” uygulamasıdır.

Yedi nedeni ayrı, ayrı irdeleyecek değiliz.

Ancak “algı yönetimi” ile ne demek istediğimizi açıklamak isteriz.

Algı yönetimi, toplumu tümüyle etkileyecek nitelikte olaylar yaratmak ve seçmenin bilincini yönlendirmek ve yönetmek demektir.

Propaganda, belli bir konuyu seçmene iletmek için halkta kendi lehinde, karşıt parti aleyhinde fikir oluşmasını sağlamaya çalışmak demektir. Bugüne kadar seçimlerde muhalefetin yaptığı budur.

Örneğin; 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan 13 yıl sonra inişe geçmişti. AKP 2002 seçiminden beri ilk kez tek başına hükümet kuramaz duruma düşmüştü. Altı ay gibi kısa bir süre sonra yapılan 1 Kasım 2018 Milletvekili seçimlerinde 2,5 milyon oy AKP’ye geri döndü. Çünkü bu arada, toplumda, “AKP giderse anarşi gelir, terör hortlar” algısı yaratıldı.

Bir başka örnek de daha birkaç gün önceki  “Yeni sera kuracaklar ile atıl durumdaki seralarını faaliyete geçirmek isteyenlere 2 yılı ödemesiz, 7 yıl vadeli ve yüzde 8,25 faizle kredi verileceğine ilişkin” haberdir.

CHP Milletvekili Aydın Özer; o kredinin zaten verildiğini ve kendisinin o krediyi 3-4 seneden beri kullandığını bildirdi. “Bu şekilde kredilerin allanıp pullanıp tekrar insanlara sunulmasını anlayamıyorum” diyor. “Bunlar toplumun gazını almaya çalışıyorlar, eşeği boyayıp sahibine bir daha satarlar” diyor.

İşte AKP algı yönetimi budur; var olanı, sanki yeniymiş gibi kamuoyu yaratmak…

Benim milletvekili olduğum dönemde, hiç görevi olmadığı halde KCK (PKK’nın şehir yapılanması) davasına bakan bir özel yetkili mahkeme “bu sanıklar çok iyi Türkçe bildikleri halde, ana dilde savunma yapmak istiyorlar. Ben yargılamayı durduruyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi buna ilişkin bir yasa yapsın” kararını verdi.

Bir ülkenin resmi dilini yeterince bilmeyen herkesin parası devlet tarafından sağlanan bir çevirmen ile suçlamaları anlaması ve aynı şekilde kendisini savunma hakkı uluslar arası sözleşmelerin ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının garantisi altında olduğu halde konu aylarca gündemde tutuldu.

En sonunda AKP iktidarı tarafından “ana dilde savunma hakkı tanıdık” şeklinde bir algı ile kamuoyuna sunulan değişiklik ise mevcut duruma “sanık isterse kendisi de parasını kendisi ödeyerek bir çevirmen bulundurabilir” şeklindeydi. Yani yeni hiçbir hak getirmeden sanki getirilmiş gibi bir algı yaratıldı.

Yerel seçimlere giderken de Antalya’da “AKP’li belediye seçilmezse yatırımlar durur, şehrin gereksinmeleri karşılanamaz” gibi bir algı oluşturuluyor. Bunu defedecek bir algıyı da CHP’nin oluşturması gerekiyor.

Falez Oteli’nin kuzeyindeki 100.Yıl Spor Yerleşkesi arazisinin 45.000 metre karesine 65 (yazı ile altmış beş) katlı bir gökdelen yapacaklardı. Her çeşit baskıya rağmen varlığını devam ettiren dürüst yargıçların verdiği kararla iptal edildi.

Lara Plajını “kurvaziyer limanı” gerekçesiyle, Konyaaltı Plajını “Yat Limanı” gerekçesiyle betonlaştıran bir anlayışın Antalya’yı yaşanmaz hale getireceğini algılatmak gerekiyor.

Bence algı yönetimi olarak şunu söylemek gerekiyor:

İstanbul’a ihanet ettiler, sıra Antalya’ya geldi!