Onlar hayatımızın en özel varlıkları... Kimi annemiz, kimi
hayatımızın en büyük aşkı, kimi arkadaşımız, kimi ise göz bebeği kızımız...
Kadınlara ithaf edilen o kadar özel günün arasında en önemli gündür belki de Dünya Emekçi
Kadınlar Günü.
Haklarından vaz geçmeyen, inancını ve kendine güvenini asla kaybetmeyen güçlü
kadının günü olan bu günde siz de hayatınızdaki güçlü kadınları
mutlu edecek sözler kutlayın. Fakat sadece Kadınlar Günü’nde değil, yaşamımızda fark
yaratan kadınları her gün başınızın tacı edin.(*)
Birkaç gün önce Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
nedeniyle meydanlara dolan binlerce kadına karşı, iktidarın sanki yasa dışı bir
örgütün temsilcileri gibi değerlendirerek şiddet uyguladığını gördük. Geçen yıl
hoşgörüyle karşılanan yürüyüş ve Taksim meydanındaki kutlamalar kısıtlanarak,
giderek artan devlet şiddetiyle karşılanmıştır.
“Şüphesiz bunda en önemli etken; AKP iktidarının giderek din
kurallarını devletin yönetim kuralları haline getirmek istemesi ve bu konudaki
uygulamalarıdır.
Bir neden de AKP iktidarının AKP iktidarının 16 yıllık
döneminde şiddete uğrayarak öldürülen kadınların sayısının ilk yılına oranla
beş misli artmasıdır. Türkiye’deki tartışmalarda kadın istihdamında, kadına
uygulanan şiddete, siyaset alanındaki, ekonomik alandaki kadın sayısının
eksikliğine kadar birçok konu isabetle ele alındı. Ancak işin temeli siyaset
alanında yeterince değerlendirilmedi. Nedir kadın-erkek eşitliğinin temel
konusu?
AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan Recep
Tayyip Erdoğan; “Kadınla erkek eşit olamaz. Bir kadınla bir erkeği yarıştıralım
hangisi galip gelir?” demiştir.
Kadınla erkeğin eşitliğini fizyolojik özelliklerine
indirgemek, konunun saptırılmasıdır. Çünkü bu mantığa göre; eşitliğin
savunulması, erkeklerin doğurması gerektiğinin savunulması gibi
gösterilmektedir. Bunun akılla mantıkla ilgisi yoktur.
Kadın-erkek eşitliğinin temeli hukuksal eşitliğin sağlanması
olduğu kadar toplum yaşamında her alanda kadınların eşit olarak yer almasıdır.
Ancak bunun da olmazsa olmazı; “Laik Devlet” düzenidir;
Laiklik yoksa kadın hakkı da yoktur.
Türkiye’deki büyük ve görkemli kadın gösterileri
kanıtlamıştır ki yüz yıla yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti uygulaması; elde etmiş
olduğu hakların bilincinde olan toplumsal bir taban oluşturmuş bulunmaktadır. İktidar
bir yandan güya kadınların eşitliğini savunurken; diğer yandan din adamlarına
nikâh kıyma yetkisi vermektedir. Bunu etkin kılmak için de din adamlarının
kıydığı nikâhı parasız; Belediyelerin kıydıkları nikâhları paralı hale
getireceğine ilişkin tasarılar olduğu söyleniyor. İktidar; On iki yıllık
kesintisiz eğitim yerine 4+4+4 sistemini getirerek kız öğrencilerin eskiden 5
yıl olan ilkokul eğitim süresini eylemli olarak dört yıla indirmiştir. Bu durum
çocuk evlenmelerine artırmıştır.
Dahası 16 yıldır eşitlik konusunda laf dışında bir somut adım
atılmış değildir. Kabul edilen uluslararası sözleşmeler uygulamada sözde
kalmıştır.
Oysa yapılacak çok iş vardır. Çağdaş ülkelerde şu anda
“Cinsiyete Dayalı Bütçe” uygulamaları başlamıştır. Kadın-Erkek eşitliği için
sadece yasaların yetmediğini gören ülkeler; hem devlet bütçesinden hem de yerel
yönetimlerin bütçelerinden, eşitliği sağlamak üzere, belirli oranda para
ayrılmasını sağlamaktadırlar.
Bunun dışında, Türkiye koşullarında, özellikle askerdeki
gençlerimize askeri eğitim yanında ve aynı anda Kadın-Erkek eşitliği dersleri
verilerek gençlerin eğitilmesi sağlanmalıdır.
İlkokuldan itibaren Kadın-Erkek eşitliği dersleri müfredata
konulmalıdır.
2011-105 yılları arasında dört yıl süreyle “Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” üyesi olarak görev
yaptım. Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinin” kabulünde
katkıda bulundum.
Ancak bu konuda AKP tarafından yapılan işlerin; doğuya doğru
giden bir gemide, batıya doğru yürümek olduğunu yaşayarak gördüm.
Laik düzene karşı olan AKP iktidarı olduğu sürece Kadın-Erkek
eşitliği sadece lafta kalacaktır. Yapılanlar, kandırmaca ve göz boyamadan
ibarettir. Bunun kanıtı da İstanbul’da Kadıköy ve Taksim’deki kadınların
gösterilerinin insafsızca polis tarafından şiddet kullanarak, gaz sıkılarak
dağıtılmasıdır. Kadına karşı şiddetin nereden kaynaklandığı buradan
anlaşılmıyor mu?”
2018 yılında “Kadına Karşı Şiddet” başlığıyla yazdığım yazı
böyle bitiyordu. 2020 yılının 8 Martında değişen nedir? Din adamlarına nikâh
kıyma yetkisi tanınmış; eğitim laik ve millî olmaktan çıkarılmış, kadına şiddet
inanılmaz ölçülerde artmış bulunuyor.
“Ve kadınlar, bizim kadınlarımız; korkunç ve mübarek elleri,
ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yârimiz”(**) bu
iktidarın bütün tuzaklarına karşın; kaç çocuk doğuracağına, yüksek sesle
konuşmasına, hamileyken sokakta dolaşmasına, kahkahayla gülmesine kendisi karar
verecektir. Kadınlarımız; İktidarın; kendisini mesleksizliğe, eğitimsizliğe ev işlerine
mahkûm etmesine karşı direnmektedir, direnecektir, direnmelidir.
(*)https://www.ciceksepeti.com/
kadinlar-gunu-mesajlari
(**)Nazım
Hikmet,
Kurtuluş
Savaşı Destanından.