CHP’li Şükriye Karaben, Kepez Belediye başkan adaylığı için tam 5 yıl önce hazırlanmaya başlamış. Kendisine göre her şartı yerine getirdiği halde aday gösterilmedi. Karaben, küsmediğini, canla başla çalıştığını ancak partisinin Kepez’de üçüncü olmaktan kurtaramadığını söylüyor. Karaben, yaşadıklarını ve partinin bugünkü durumunu Ali Buldu’ya anlattı.
Hayal ettiği tüm projeleri AKP’li Başkan Hakan Tütüncü’nün yapıyor olmasını adeta kıskandığını belirten CHP’li Şükriye Karaben, seçim döneminde kimsenin kendisinden destek istememesine de oldukça kırgın. CHP İl Başkanı Devrim Kök’ün tartışılıyor olmasının bir şey değiştirmeyeceğini de belirten Karaben, “Kişiler değil, ilkeler önemlidir” dedi.
• CHP kalesini, altın tepsi içinde AKP’ye hediye ettik.
• Bölgeme hizmet etmeyi çok isterim ama dansöz de olamam.
• Yapıldı denilen hiçbir ankete inanmadım, inanmıyorum.
• Gerçek CHP’lilik kişileri sorgulamaz, hedefe bakar.
• Mesele Devrim Kök’ün gitmesi değil, hatalardan ders çıkarabilmektir.
• İl Başkanı olsaydım, seçim kaybettiğimde halktan özür dilerdim.
• Evcilmen’in aday yapılmaması çok yanlıştı, gönlü alınsaydı böyle olmazdı.
• Büyükşehir’i Muratpaşa ve Kepez’den kaybettik. Ama suç gömleği ateştendir, kimse giymek istemiyor.
• Ben her partiden, özellikle de MHP ve BDP’den oy alacaktım.
• Hayalimdeki tüm projelerimi Hakan Tütüncü yapıyor, kıskanıyorum.
• Akaydın telefonlarıma çıkmadı, Türel makam bile teklif etti.
• Ercan Merthatun “Gidiyorum” deyip gidebilirdi, bahaneleriyle aklımızı hafife aldı.
Ali Buldu- Kepez’e aday adayı olarak çıktığınız günden itibaren adınız sıkça duyuluyor. Ne zaman CHP’li oldunuz, bugün herhangi bir göreviniz var mı partide?
Şükriye Karaben- Babadan CHP’li olduğumu herkes bilir. Partililiğimi de kimseye tartıştırmam. Medya olarak Kepez aday adaylığım sonrası bölgede daha fazla isminin geçmesi doğaldır ama ben 5 yıldır bu görev için hazırlanıyordum.
A.B- Nasıl yani, siz Kepez’e belediye başkanı olabilmeyi 5 yıl önce mi düşündünüz? Siyasette son 24 saatin önemli olduğunu bilmiyor musunuz?
Ş.K- Ben Antalya’nın her bölgesinden aday olabilirdim. Muratpaşa’da, Konyaaltı’nda akrabalarım var. Kökenim Kumluca. Ama en yoğun yaşadığım ve en çok sevdiğim bölge Kepez. Üstelik bu bölgenin benim gibi birine ihtiyacı vardı, o yüzden hiç düşünmeden Kepez için 5 yıl önce tabandan çalışmaya başladım. İnsanlarla sıcak iletişim kurdum, her eve girmeye çalıştım ve başardım.
A.B- Peki ne oldu da CHP sizi değil de AKP’nin kurucusu bir ismi Kepez’e aday gösterdi?
Ş.K- Benim yerime aday gösterilen Erdal Öner’in kimliği ile hiç sorunum olmadı. Ama partim çok yanlış bir ismi aday gösterdi. Öner madem çok iyi bir isimdi, kendisi belediye başkanlığı yaparken neden yeniden aday gösterilmedi de, yerine başka isim getirildi. Üstelik seçim döneminde biz bir türlü Erdal Öner’in neden aday yapıldığını seçmene anlatamadık. CHP’liler ‘Bizim adayımız değil’ dedi, AKP’liler, ‘Bizden ihraç olmuştu’ diye oralı olmadı, MHP’liler, ‘Zamanında bizi küçümsemişti’ diye eleştirdi. Oysa Kepez’e aday gösterilecek bir isim her partiden oy almalıydı. Öner, AK Parti’den aday gösterilse de seçilemezdi. Ama ben aday gösterilmesem de küsmedim, canla başla çalıştım kendi adayımız için. Sessiz kaldığımız, konuşamadığımız çok zamanlar oldu.
A.B- Ne yani siz aday olsaydınız, her partiden oy alabilecek miydiniz?
Ş.K- Tabi ki her partiden oy alacaktım. Aday olsaydım tek rakibim Hakan Tütüncü’ydü. Tütüncü güçlü bir rakip ama seçimi ben alırdım. Yıllarca Kepez’de ev ev dolaştım. Ama olmadı. Parti yönetimindeki kişiler kendi öne çıkardıkları şartlara kendileri uymadı. Önseçim dediler yapmadılar, kriter belirlediler, hiç birine uymadılar. Listeye bir tane kadın bile koymadılar. Sonra da oturup oy beklediler. Alınan sonuç ortada...Oysa ben olsaydım kesinlikle seçimi kazanırdım. Bana başta ev hanımları ve sonrasında da işçi, emekçi kardeşlerim olmak üzere dört elle sarıldı. Parti gözetmeksiniz oy verecek binlerce insan vardı. Çünkü ben onların bedenlerine değil, yüreklerine dokundum. Acılarını acım, dertlerini derdim ve sevinçlerini sevincim bildim. Evlerinden hiç çıkmadım. Yer sofrasında da yemek yedim, lüks restoranlarda da. Ben köye gidip şalvar da giyebilirim, şehrin sokaklarında tayyörle de dolaşabilirim.
A.B- Bu biraz takiyye yapmak değil mi, seçmeni aldatmaya girmez mi?
Ş.K- Kesinlikle hayır. Ben nerede ne gerekiyorsa, hangi şartlar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya hazır olduğumu gösterebilirim. Bu duruma hazır kaç siyasetçi gösterebilirsiniz ki?
A.B- Her partiden oy almayı nasıl hedefliyordunuz?
Ş.K- Daha önce de söyledim; derdin, acının partisi olmaz. Kepez, kim ne derse desin Antalya’nın arka bahçesi olma durumundan kurtulamamıştır. Kepezliyi, bir Muratpaşalı, Konyaaltılı gibi göremezsiniz. O açıdan ideolojiden çok, onların yaralarına derman olacak birine ihtiyaçları vardı. Tek merhem bendim ama bazı bölgelerde yüzde 72’e varan oy potansiyelim olmasına rağmen olmadı. Partim beni değil, bir başkasını aday yaptı. O arkadaşımız da çalıştı ama başarılı olamadı. Ben AKP’den ama en çok da MHP ve BDP’den oy alacaktım. Özellikle BDP’li kadınlar beni çok sevmişti. Kürt kardeşlerimizin çoğu oy verecekti.
A.B- Nasıl yani, BDP’nin kendi adayı olmasına rağmen size mi oy vereceklerdi?
Ş.K- Bakın bir önceki seçimde BDP’lilerin yoğunlukta olduğu bölgede CHP’nin seçim arabası taşlanmış. Oysa ben evlerinde defalarca misafir oldum. Evimden börek yaptım, kek yaptım onlarla paylaştım. Onlar yere oturuyor, bana sandalye veriyorlardı. Ben de yere oturdum ve saatlerce sohbet ettik. Bu samimiyet onlara umut oldu, destek vereceklerdi. Ama başka aday gösterildiği zaman tekrar oy istemeye gittiğimde açık açık oy vermeyeceklerini söylediler. ‘Biz sana oy verecektik, partine değil’ dediler. Bu ayrıntı benim partimin gözünden ısrarla kaçtı.
A.B- Ak Parti adayı Hakan Tütüncü ikinci dönemini kazandı. Peki şöyle baktığınızda Tütüncü ne yaptı da kazandı diye kendinize sorduğunuz oluyor mu?
Ş.K- Olmaz mı, gıptayla bakıyorum hem de. Bir önceki dönem meclis listesini elinde hazır bulmuş ve projelere hazırlanamamıştı. Ona rağmen başarılı bir dönem geçirmişti. Onun ikinci dönemine fırsat vermemeliydik. Yoksa bir daha seçilirse çok daha iyi hizmet yapar, koltuğu almakta çok zorlanırdık. Nitekim korktuğum başıma geldi. Kepez için benim hayal ettiğim veya yapmayı çok istediğim projelerin tamamını yapıyor. Halka olabildiğince yakın duruyor. Sosyal ve kültürel projelere ağırlık verilmeliydi, hepsini yapıyor. Benim yaptığımı yani halkın yüreğine dokunmayı ekibiyle beraber çok iyi yaptı. Çalışmalarını kıskanmamak elde değil. Yani, Hakan Tütüncü kesinlikle hakkıyla kazandı.
A.B- Böylesi bir cevap partinizde sorun olmaz mı? Üstelik sandıklarda hilelerden bahsedilirken sizin cevabınız tezat oluşturmuyor mu?
Ş.K- Doğruyu öldüğümüzde mi söyleyeceğiz. Adam Kepez’in her bölgesine hizmet ediyor, kültür salonları yapıyor ve her ihtiyacı olan aileye bir şekilde ulaşıyor. Ve sosyal projelerini medyadan uzak yapıyor. Gitti Varsak gibi bir bölgeye yüzme havuzu yaptı, çok da iyi oldu. Makarna kömür dağıtma işini hiç eleştirmedim. Ben dağıtılanların alınmasını bile söyledim. Alın ama lütfen oyunuzu bize verin dedim. Bizler öyle projeler yapmalıyız ki o insanlar makarna ve kömüre muhtaç kalmasın. Hepimiz yapılanı eleştirmeye alışmışız. Oysa alkışlamayı da bilmeliyiz. Cevabım parti yönetimini rahatsız edecekse onların bileceği iş. Sandık sonuçlarına itiraz etmeye gelince; zamanında sahip çıkamadığımız sandığa seçim sonunda itiraz ederek mi sahip çıkmış olacağız. Bu zaman kaybından başka bir şey değil. Kayıp mı ettin, neden kayıp ettiğini araştır çöz ve önümüzdeki seçime hazırlan. Yenilen pehlivan güreşe doymaz dedirtmemeliyiz. Ötesi yok bu işin…
A.B- Son dönemde transfer furyası yaşanıyor. Bu röportajın ardından AKP’ye mi gidecek soruları da oluşabilir, haksızlar mı?
Ş.K- Seçim döneminde de, seçim sonrasında da bana her partiden teklif geldi. DSP direkt aday bile yapmak istedi. AKP’lilerden ‘bizim için çalışır mısın?’ ricası bile geldi. Ama ben CHP’liyim. İhraç bile edilsem başka bir partiye çalışmam da gitmem de…
A.B- AKP’den kimden teklif geldi de gitmediniz?
Ş.K- Yöneticilerden geldi. Menderes Türel’in yakınları da nezaket çerçevesi içinde Büyükşehir’de makam bile teklif etti. Ben de kibarca reddettim. Bölgeme hizmet etmeyi çok isterim ama sırf böyle bir isteğim var diye her yol mübah demem, dansöz de olamam…
A.B- Şayet Türel teklif ettiyse -ki bunu siz söylüyorsunuz, Akaydın ne yaptı? Yani sizin Büyükşehir adayınız sizle çalışmak istedi mi?
Ş.K- Bu sorunuza üzülerek cevap vermeliyim ki Mustafa Akaydın veya ekibinden hiç kimse destek için aramadı. Buna rağmen defalarca ben arayıp, ‘Ben ne yapabilirim, sizin için ne tür çalışma gerçekleştirebilirim’ demek istedim ama bazen telefonlarıma bile çıkmadılar. Bazı zamanlarda ise ‘Teşekkür ederiz, gerekirse sizi ararız’ dediler ama kimse aramadı. Seçimi alacaklarına kesin gözüyle mi bakıyorlardı, ya da benim bir makam istediğimi mi düşündüler bilmiyorum ama hiç aramadılar. Ben ve benim gibi birçok etrafı olan, hevesli, gönüllü kişilerin de aranmadığını biliyorum. Akaydın, tipik bir doktor gibi davrandı. Yani hastalar ayağıma gelsin, ben muayene edeyim göndereyim demek istedi. İlk dönemde bir rüzgar vardı, Türel eleştiriliyordu ve o kazandı. Akaydın, CHP’lilerin dışında oluşturduğu üniversite grubuyla halka inmeye çalıştı, başarılı olamadı. Köylere gittiğinde bile şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Halk samimiyeti de, samimiyetsizliği de görür.
A.B- CHP adayı Akaydın’ı doktor diye eleştirdiniz ama sizin seçim bölgenizde MHP adayı Murat Dinç de doktordu. O da iyi bir oy aldı, sizi de ezdi geçti.
Ş.K- Murat Dinç sevdiğim birisi ama açık konuşmak gerekirse aldığı oyların tamamı kendi oyudur. Bunu şunun için söylüyorum. O yıllarca varoş bölgelerinde doktorluk yaptı, ayağına hastanın gelmesinin ötesinde herkesin evine gidip parasız muayene etti. Sosyal kimliğini hep önde tuttu. Tek dezavantajı parti yönetimi onun başarılı olmasını istemediği için aleyhine çalıştı. Eğer partisi de onun kadar çalışsaydı, başkan bile olabilirdi.
A.B- Yine partinize dönmek istiyorum. Bugünlerde neden yoğun bir eleştiri bombardımanına tutuluyorsunuz? Özellikle sosyal paylaşım sitelerinde İl Başkanı Devrim Kök topa tutuluyor, neden?
Ş.K- Bana göre sorun, seçimler sonunda oluşan hezimetin kime fatura edileceğinin bilinmemesi. Ben de eleştiriyordum ama baktım ki haklı haksız topa tutanların safındayım, hemen geri çekildim. Devrim Kök hata yapmış olabilir, yapmamış da olabilir. Ama bu sosyal paylaşım sitelerinde eleştirerek olmaz ki. Ağza alınmayacak küfürler uçuşuyor havalarda. Bunlar bizim parti kültürümüzde yok, bunları yapanlar da gerçekten partili değildir. Ben isim eleştirebilirim, kendimce yargılayabilirim de. Ama bu benim çok doğru karar aldığımı göstermez ki. Sosyal paylaşım sitelerinden küfür etmemi gerektirmez ki. Onu yaparsan partili olmazsın, eleştirdiğin odaklara malzeme verirsin. Nitekim medya mensuplarının sürekli bizi eleştirip, her gün bizimle ilgili yazılar yayınlamasının nedeni bu. Sessiz de kalmayalım ama eleştiri şekli bu olmamalı.
A.B- Nasıl eleştirilmeli mesela?
Ş.K- Bizde bunun yöntemleri bellidir. Yönetimden toplantı talep edilebilir, olmuyorsa genel merkezden istenebilir. Nitekim geçtiğimiz günlerde Genel Sekreter Gürsel Tekin geldi ve herkesi dinledi. Sanıyorum raporunu tutmuş gitmiştir. Bakın böyle şeyler hiç AKP’de oluyor mu, olmaz. Oysa biz en çok AKP’nin yönetim şeklini eleştiririz. ‘Onlarda biat kültürü var’ diyebilirsiniz ama bazı durumlarda iç sesimizi yükseltmeliyiz, dışarıdan kimse duymamalı. Bazen bize demokrasi fazla geliyor herhalde.
A.B- Başka yanlışı yok mu partinizin?
Ş.K- Var tabi. Biz aday belirlemede yanlışlar yaptık. Önce ön seçim dedik, sonra da bunu sadece meclis üyeleri için yaptık. Onu da her yerde yapmadık. Anket sonuçlarına göre aday belirlenecek dendi, çıkan sonuçları görmedik bile. Bence anket bile yapılmadı. Siz de fark etmediniz mi, aday belirleme aşamasında sürekli hatalar yaptık. Son ana kadar beklendi ve sonrasında oluşan depremin telafi süresi bile olmadı.
A.B- Depremden kastınız neydi?
Ş.K- Muratpaşa tabi ki. Süleyman Evcilmen’in aday gösterilmemesi son derece yanlış bir davranıştı. Hangi kritere göre aday yapılmadı, neyi vardı da aday gösterilmedi söylenmedi bile. Ya sonrasında yaşananlar, hepsi evlere şenlikti. Bunlar deprem değil mi Allah aşkına. Ümit Uysal’ın hazırlanmaya fırsatı bile olmadı. O yüzdendir ki oylarımız düştü. Sadece Muratpaşa’daki deprem ve Kepez’deki yanlış aday, iktidardaki gücümüzü bitirdi. CHP kalesini kendi ellerimizle AKP’ye altın tepside sunmuş olduk.
A.B- Empati yaptınız mı, siz il başkanı olsaydınız ne yapardınız?
Ş.K- Ne olursa olsun Evcilmen konusunda bastırırdım. Büyükşehir alınacaksa kesinlikle Evcilmen olmalı derdim. Olmuyor mu, aday olarak gösterilmediğinin 5 dakika sonrasında yanına gider, gönlünü alırdım. Bunun izahını yapar, partinin bölünmesini engellediğim gibi onun da yüreğini okşardım. Evcilmen çok şey istemedi ki, sadece kimsenin karşısına çıkıp bişey söylememesine kızdı. O çok duygusal bir insandır ve çok sevdiği partisinden ayrılıp, aday olmasının altında bu neden vardır. Kepez’de kaybedeceğimi bilsem bile en azından kendi adayımla kaybederdim. Şimdi ki gibi anlatımında bile zorlanmazdım. Ve seçmene daha samimi olurdum. Kaybettiğimizin kesinleşmesinin ardından ertesi günü çıkar televizyona, ya da gazetecilerin karşısına oy veren veya vermeyen herkesten özür dilerdim. Bazen özür dilemek insanı büyütür. Devrim Kök farklı düşünmüştür, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır o ayrı, ama ben olsam böyle yapardım.
A.B- Partide başka ne rahatsız etti sizi?
Ş.K- AKP’ye geçen Ercan Merthatun’a yönelik eleştirilerin şeklidir. Ben Ercan kardeşim için bir şey söylemek istemiyorum. Herkesin hür iradesi ve düşüncesi vardır. Onun da kendine göre nedenleri oluşmuştur. Ama sırf gitti diye Ercan’ı soyadı üzerinden vurmaya çalışırken kadınlara yönelik hakaret etmek çok ayıptır. Herkes eleştirinin dozunu bilmeli ve hangi sözün nereye gittiğine iyi bakmalıdır.
A.B- Nedir sizi bu kadar rahatsız eden?
Ş.K- Dikkat edin Ercan Merthatun eleştirilirken soyadının sonundaki HATUN kelimesinden vurulmaya çalışılıyor. Yani ‘hatun’ ya, her türlü kötülüğü yapması olağan gibi gösteriliyor. Kadınlara karşı yapılan bu acımasız eleştiri veya benzetim son derece haksızlıktır. Ben bu yöndeki eleştirilere sert cevap verdiğim için bile hedef oldum. Bir kadın partili de çıkıp haklı olduğumu söylemedi. İşte sırf bu yüzden bile anlamıyorum partimi…
A.B- Ercan Merthatun’un transferini nasıl yorumladınız?
Merthatun’un yaptığı şık değildi. “Karşılıklı çıkarlar denk düştü ve gidiyorum.” deseydi sözüm olmazdı. Ama Alevileri bahane edip “Ben Alevilere sözlerimi yerine getiremiyorum. “ diyerek aklımızı hafife aldı. Ercan Merthatun, Alevilere yönelik hangi projeyle gelmiş de, CHP yönetimince geri çevirilmiş? Kaldı ki gittiği partinin Alevilere ne ölçüde insani yaklaştığını tüm Türkiye gördü. Bu bahanelere gerek yoktu. “Gidiyorum” deyip gidebilirdi.
A.B- Toparlarsak son olarak ne söylemek istersiniz?
Ş.K- Bugünlerde partide hızlı bir eleştiri yağmuru var. İl yönetimi kalsın-gitsin meraklıları var. Seçimin mağduru olan ben bile diyorum ki konu Devrim Kök’ün görevinde kalıp kalmaması değildir. Konu yapılan hatalarımızdan doğru dersleri çıkarabilmektir. Ülkenin içinde bulunduğu durum ortadayken sen-ben kavgasına girmenin yanlışlığını göremiyoruz. Biz günlük kavgalarımızı bir kenara bırakıp yerel seçimdeki yanlışlarımızı da görüp önce cumhurbaşkanlığı, sonra da genel seçimlere odaklanmaktır. Bana göre gerçek CHP’lilik budur.
A.B- Sorularıma verdiğiniz içten cevaplar için teşekkür ederim.
Ş.K- Güzel sohbet oldu, ben teşekkür ederim.
Şükriye Karaben kimdir
1975 yılında Antalya’nın Kepez ilçesinde doğdu. İlk, orta eğitimini Kepez Erenköy İlköğretim Okulu’nda, lise öğrenimini Çağlayan Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İşletme Bölümünü kazandı. İçinde bulunduğu koşullar nedeniyle yarım bırakmak zorunda kaldığı üniversite eğitimini, 2013 yılında yeniden iktisat fakültesi, kamu yönetimi bölümünü kazanarak kaldığı yerden devam etme kararı aldı.
Bunun yanı sıra birçok kişisel ve teknik gelişim eğitimleri alarak hayatının odak noktasına hep gelişimi koydu.Geleneksel aile yapısında büyüyen Şükriye Karaben, içinde bulunduğu ortamda kadınların çalışma konusundaki tüm olumsuz engellemelere rağmen başarma ve üretme azmi ile hep mücadeleyi seçti.
İş yaşamına 2000 yılında ailesine ait olan şirkette başlayarak farklı pozisyonlarda 2007 yılı sonuna kadar değer katmaya devam etti.
2007 yılında kendi şirketini kurarak başlattığı perde sektöründeki ticaret serüvenini, biri 2010, diğeri 2013 de olmak üzere şubeleştirerek büyüttü.
Türkiye de perde sektörüne farklı bakış açısı, çözüm önerileri, sıra dışı projeleri, azmi, güvenirliliği, dürüst hizmet politikası ile tercih sebebi oldu. Bu bakış açısı nedeniyle Zorlu Holding tarafından 2008 yılının “Başarılı Yönetici” si seçildi.
Şükriye Karaben, halen kurmuş olduğu şirketi yönetmekte olup, evli ve iki çocuk annesidir.