Ülke olarak kadınların iş hayatına katılımında geride değil çok gerideyiz. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı 156 ülke arasında 133. sırada. Ayrıca, evlenme ve annelik gibi etkenler, kadınların iş gücüne katılımını daha da düşürüyor.
Duygu Asena 1987 yılında ‘Kadının Adı Yok’ kitabını yazdığında Türkiye’de yer yerinden oynamıştı… Erkek egemen bir toplumun belirlediği sınırlar içinde kadınların nesneleştirilip değersizleştirilmelerini ve toplumun ikiyüzlülüğünü tartışan bir romandı. O dönemde Türkiye'de tabu sayılan “cinsellik, kürtaj, taciz, bekâret ve aldatma gibi konuları işlemiş; kitap bir yıl içinde 40 baskı yapmıştı. Aradan 40 yıla yakın bir süre geçse de maalesef çok da bir yol katetmiş değiliz. Ama yine de önemli değişimler de gerçekleşmiyor diyemeyiz…
Öyle ki; dünya genelinde kadın hakları ve eşitlik konusunda yeni bir anlayış şekilleniyor. “Aktif Eşitlik” kavramıyla ifade edilen bu anlayışla mevcut pozitif ayrımcılık yaklaşımının kadınları pasif bir konuma ittiğini vurgulanarak, bunun yerine gerçek fırsat eşitliğini sağlamaya ve sistematik değişimi hayata geçirmeye odaklanılması gerektiği öne çıkartılıyor. Pozitif ayrımcılık, kadınları "yardıma muhtaç" bir konumda tutarken, aktif eşitlik anlayışı, fırsat eşitliği ve sistematik değişim gerekliliğini vurguluyor.
Kadınlar Yardım Değil, Eşit Fırsatlar İstiyor…
Sevgili okurlar, kadınlarımızı destekleme adına yapılan pek çok proje maalesef onları “yardıma muhtaç” bir konumda tutuyor. Oysa kadınlar, toplumun her alanında güçlü, bağımsız ve etkili bireyler olarak yer alabilir. Önemli olan, destek adı altında ayrımcılık yapmak yerine, kalıcı ve eşit fırsatlar sunan bir sistem oluşturmaktır. Çünkü ülkemizdeki kadınların iş hayatındaki katılımı maalesef çok gerilerde.
Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre, Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı 156 ülke arasında 133. sırada yer alırken, dünya genelinde kadınlar erkeklerden %10-15 puan geride kalıyor; ancak Türkiye’de bu fark %35’e kadar çıkabiliyor. Ayrıca, evlenme ve annelik gibi etkenler, kadınların iş gücüne katılımını daha da düşürüyor; bekâr kadınlarda %42 civarındayken, evli kadınlarda bu oran %27’ye, çocuk sahibi olunca ise %20’nin altına geriliyor. Bu durum, evlenen ve anne olan kadınların yarısının ilk 12 ay içerisinde iş yaşamına geri dönememesi anlamına geliyor.
Önce Dilimizi Değiştirelim…
Sevgili okurlar; kadınların hak ettikleri fırsatlara erişebilmeleri için geçici çözümler yerine kalıcı politikaların oluşturulması gerekiyor. Pozitif ayrımcılık yerine, eğitimde, iş hayatında ve sosyal yaşamda eşit hak ve imkanlar sağlanmalı.
Unutmayın; dil, düşünceyi şekillendirir. Küçük görünen bazı kelimeler bile farkında olmadan kadınları geri planda tutan bir zihniyetin yansıması olabilir. O yüzden gelin işe ‘bayan’ yerine ‘kadın’ demekle başlayalım. Yine aynı şekilde kadınları küçümseyen veya sınırlayan ifadeler değiştirelim, kullanmayalım. Örneğin, “Elinin hamuruyla erkek işine karışma” veya “erkek işi-kadın işi” gibi söylemler yerine, cinsiyetten bağımsız bir bakış açısı benimseyelim. Masallardaki “kurtarılmayı bekleyen prenses” klişesi yerine, bağımsız ve güçlü kadın figürleri ön plana çıkaralım… Ne dersiniz? Kadınlarımız için değmez mi? Bence değer… O zaman sloganımız belli: “Geleceğe DEĞER, Kadınlara DEĞER!”
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun…
Sevgi&Saygı…