Önce doğru soru ile başlamak gerek. İnsan niçin ve neden yaşar?

 

   Evet, doğada her şeyin dolayı ya da dolaysız bir varlık sebebi vardır. Bu var olmanın biz neresindeyiz ve neyiz? demek ise, olaya bizim nasıl yaklaştığımızı gösterir.

 

  Eğer amacınız, her şeyi siz biliyor ve her şeye siz karar veriyor iseniz başkalarının ne olduğunu ve ne düşündüğünün bir önemi yoktur. Olmaz da!

 

   Çünkü burada her şeyi bilen ve her şeye karar veren siz iseniz, başkaları sadece sizin oyununuzun birer rolcüsü, figüranı olmasının ötesinde bir fonksiyonu ve önemi yoktur.

  İşte toplumlar da böyle şekillendirilir ve yönetilir.

 

  Her ne kadar Marx'ın tanımı ile toplumlar sınıflardan oluşur ise de, örgütlü olmayan, sınıf bilinci ve eğitimi almamış, sınıflar bilinci olmayanlar; hiç kimse kusura bakmasın ama bir güruh olmanın ötesine geçemezler. İşte kendisini sömürenleri savunan, kendi sınıf ve tarafı olanlara karşı olup hatta onlara karşı savaşanlar böyle yetiştirilir ve yaşatılır.

 

    Bahar gelip, tarlalar ekilip, bakılmazsa, yazın neyi yemeyi, kışın da neyi ambarlarda, kilerlerde saklamayı düşünürsünüz ki.

 

    Her zaman diyorum, bu Anadolu muhteşem. "Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz" diyen.

 

    Bu "iz" ve "yüz" olayı yalnız ekim, dikim, yeme, içme konularında değil, yaşamın her alanında geçerlidir.

 

    Onlarca yıldır eğitim sistemi değişe değişe bir hal oldu. Bir zamanların Köy Enstitülerinde, Öğretmen Kurslarında yetişen eğitmen ve öğretmenlerin yerine gelenler, ne okutacağını neden okutacağını bilmedikleri programlara mahkum edilen öğrencilere dersler verir oldular. Artık okullarda ne okuduğunu bile anlamayan öğrenciler yetişir oldu.

 

    GDO'su oynanmış ürünler eken, tohumunun genetik yapısı değiştirilmiş ürünler yerine, tohum ticaretinin kulu kölesi olmuş üreticiler yaratılmış ve devlet de bu işin maşası olmuş ise, biz neyin tartışmasını, nerede yapacağız.

 

    Eğitim sistemi her bakan, her iktidar ve her düşünce egemen yapısına değiştirildikçe, tohumlar üretimin bir aracı değil, ticaretin bir aracı oldukça, sağlık sosyal bir hak olmaktan çıkartılıp, bir ticari meta yapıldıktan sonra, siz bana neyin tesadüfünden söz edebilirsiniz ki.

   Evet, ortada bir tesadüf, rastlantı var, o da sizlersiniz. Sizler, sizlerden önceki nesil analarınız, babalarınız hatta dedeleriniz, ninelerinizin ektiği toplum tohumlarının ürünüsünüz.

    Sizler, fiziksel, ruhsal ve toplumsal sorunları yaşayan ve hiç de dahliniz olmayan bir suçun masum mahkumlarısınız.

 

    Bütün bu olanları görmezlikten gelip, şimdi, de hasta garantili hastanelerde tedavi olan kanser, kalp, vb kronik hastalıklı milyonlar hiç düşündünüz mü, bu olanlar, yaşadıklarınız bir şans mı, yoksa sizden önceki nesillerin sizlere bir armağanı mı?

 

    Yaşamın rastlantısı olmaz.

 

    Kutuplarda yaşayanların kumsalda güneşlendiği, sahillerde yaşayanların da kutuplarda yaşayanların giydiği hayvan derisi giysinin kıç deliğinden sıçtığı rüya göreni olmamıştır.

 

   Boşuna kendiniz kandırmayın.

 

   Yaşadıklarınız tesadüf, ya da rastlantı değil. Sizden öncekilerin sizler için ektikleridir. Sizler de bunun bedelini ödüyor ve ürününü topluyorsunuz.

 

   Ha, sizler de o kadar masum değilsiniz. Aynı tohumları sizler de, sizlerden sonrakilere eke eke gidiyorsunuz.

 

   Düzen değişmelidir. Ama önce kafalar değişmedikçe, ne düzen değişir, ne de öteki.

    Bir seçim süreci ayaklarını salladı geliyor.

 

    Hadin bakalım, "adamının adamını", "madamının da madamını" seçmeye, marş, marş. Tabi "Ellerim kırılsaydı" demeyen var ise!...