Bir gün Antalya'dan bir genç arkadaş geldi bir sorunu için. Partili idi ve ortak bir tanıdığımız göndermişti. İşini halletmiştim, otobüsü de gece olduğu için, akşam yemeğini birlikte yemiş, laflamıştık. Antalya'da bir sol dernek açılmış ve onun da üyesi imiş. Oradan da ortak tanıdılar vardı. Sohbet iyice koyulaştı. Madem partili idi, ben de sosyal ve ideolojik bir alt yapısının olması, onun siyasi geleceği, beklentisi ve yolu için iyi olacağını söyledim ve önerilerimi paylaştım.

Felsefenin Temel ilkelerini ya da bu konuda ki yapıtları, maden solcu, hatta sosyalist idi, daha temel başvuru yapıtlarını okumasını önerdim.. İşte, Marks, Engels, Lenin'in kitapları bu konuda temel başvuru eserleridir. Onlardan okumaya başlarsan ideolojik altyapın sağlam olur demiştim.

Burada ki aylardır çözemediği işini, halletmem, akşam gönderen arkadaşımın hatırına nezaketen akşam yemeğini birlikte yememizin falan hiç bir esprisi kalmamış, baya da cahil bir profil çizmiş olmam gerek ki, genç arkadaşım benim söylediklerimi düzeltmez mi!..

Ben, Marks-Engels, Lenin falan oku demiştim ya. Bana, abi onlar öyle değil, Marks değil, Karl Markx, Engels değil, Friederich Engels, Lenin değil, Vladimir İlyiç Lenin, diye söz başlamadı mı? Ne diyeceğimi şaşırdım ama sözünü de kesmek istemedim. Peki bunların kitaplarından okudun mu? dedim. Yok ağabey, bizim ağabeylerimiz var, onlar bu işleri çok iyi biliyorlar, onların seminerlerini dinliyoruz. dedi. Sözün bittiği yer idi ama neyse, konuyu değiştirdim başka şeylere geçtik, sevgili arkadaşımın her konuda da bilgisi var idi. Nasıl anladı ise ise ya da ben nasıl bir profil çizmiş isem, bir türlü söylediklerim pek inandırıcı gelmiyordu. Çünkü Ağabeyleri öyle söylemişlerdi. Neyse, karizmayı daha da fazla çizdirmemek için, bu defa bu işlerin anlattığı gibi olmadığını, öğrencilik yıllarından bir anım ile başladım. O zamanlar, herkes katılacağı seminere hazırlanır gelir ve daha sonra da seçilenler, başka gruplara seminerler verildi. Bana da bir görev verildi ve biraz entel bir gruba seminer vermem gerekti.  İşin kötüsü, ezberin sıfır, hiç yoktu. Mutlaka olayları yaşam ile bağlantılı örnekler ile anlatıp, kalıcı örnekler olsun isterdim. Felsefeden başlanacağı için de George Politzer'in FELSEFENİN TEMEL İLKELERİ'nden başlamak gerekti. Daha sora özet yayınları çıktı ama o zaman Remzi kitap evinden kocaman kaç sayfalık bir kitaptan okuyup öğreniyorduk. Verdiğim seminerlerde de, küçük notlar ile katılımcılar ile birlikte konuşuyor ve anlatıyordum. Baya da talep olmaya başlanmıştı bu yöntemim ile. Neyse, bu deneyimleri olan antik birisi olarak, genç arkadaşıma çok hafif bir profil çizdiğime de güldüm kendi kendime. Ve ona, baya derin bir şeyler anlattım. Bir konuşmada, öyle her anılmak gerektiğinde, bu kişiler, öyle uzun isimleri ile anılmayacağını, Marks-Engels'in ikisinin bir felsefenin okulunun kurucularından olduğunu ve böyle bir konuşmada, sadece soy isimleri ile hatta birlikte "Marks-Engels" gibisinden anılarak örneklerin anlatılacağını uzun uzun anlattım. Tabi baya şaşırmıştı anlattıklarımdan. Etkilenmişti idi de. Hatta bu tür konuşmalarda söylediğim gibi konuşmasını, neleri okumasını uzun uzun konuştuk, sonra da otobüs saatine yakın bir ara, garaja bıraktım, yolcu ettim. Bu yıl, yılbaşında Antalya soğuksu semtinde açılan mahalle ofisine gitmiştim. Oranın müdavimi, kulağı kesik olanlar da vardı. Bir arkadaşım beni tanıştırdı ve etraftan sorular geldi. Biz de kıt aklımız ile sorulan sorulara yanıt vermeye çalıştık. Sonra, bir belediye de çalıştığını söyleyen iç Anadolulu bir arkadaş, söylediklerimden değil de, benim gibi saf-salak görünümlü birinden böyle sözleri duyması pek hoşuna gitmemesinden olacak ki, bu belediyede de çalıştığını söyleyen arkadaş "ben inşaatımın başına gideceğim. Biz de bu illerde çok şeyler yaptık ben de bu işleri bilirim" dedi ve çıktı. Sonra da düşündüm. Elbette ki bilmesi çok güzel idi. iyi de benim de bilmemin ne sakıncası vardı ki. Ki bilmediğini ikrar eden tavır sözlerine karşın. Bir kez daha anladım ki, CHP tabanı kendi ideolojik köklerinden uzaklaşmış, hamaset, cehalet ve çıkar üçgenine sıkışmış bir şekilde yalpalaya yalpalaya yol almaktadır. Ne o ya, ilkeli bir parti İKTİDARI HEDEFLER. günü birlik çıkar ve kazançlar için strateji ve taktikler ile yönetimi değil. Genel de neden iktidar olmadığımızı, sadece yerel de birlerinin saltanatı için bir kaç belediyeyi alarak durumu idare etiğimizi ne zaman anlayacağız. Her seçim öncesi, "Laiklik elden gidiyor, tehlikede", "demokrasi gidiyor, ülke tehlikede" söylemi ile birlerine payanda olduğumuzu ne zaman anlarsınız bilmem ama BEN YETER ARTIK diyorum!..

Kral çıplak, bunu kabullenecek iseniz, bir eksiksiniz!..