Sevgi, düşünce, insanlık vb genel konularda söylenen sözler, genellikle herkes için doğrudur. Ancak, bazı zamanlar vardır ki, yapmayı düşündüklerimiz, sanki bize inat olsun dercesine, yapılmamak ve olmamak gibi bir gayret içindedir.

Oysa insanı insan yapan, güzelleştiren diğer canlılardan ayıran en önemli özellik ve değer, sevmek ve düşünmektir.

Dünya, yine o muhteşem sosyolojik, teknolojik ve ekonomik temelli değişim ve dönüşümlerinden birini yaşıyor bu aralar. Bu değişim ve dönüşüme tanıklık ettiğimiz için şanslı mıyız yoksa şanssız mıyız bilemedim gitti. Ama artık canım acıyor.

Kişisel sevgiler bir şekilde hak ettiği değeri, karşılığını bulur. Ama olay toplumsal olunca, hat karışıyor ve milyonları aynı gökyüzünün altında tutmak ve mutlu etmek zorlaşır.

İletişim çağının bu kadar çeşitli ve hızlı olmadığı çağ ve dönemlerde belki insanların huzur ve mutluluk kriterleri çok farklı idi. Hatta insanlar, Bir lokma ve bir hırka ile çok daha mutlu olabiliyorlardı. Bilgi, bilim ve teknoloji her alanda insafsızca kullanılmaya başlaması ve bunun reklam sektörünce de keşif edilmesi ile birlikte, her şeyin rengi değişti. Ve insanlar da hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinin içine girdiler ya da yuvarlandılar.

Kırsal kesimden gelen bir kız, annesinin baş örtü geleneğini şehrin varoşlarına kadar getirdi ama değiştirerek ve dönüştürerek. Buna Kapitalizmin o muhteşem girişimciliği ve siyasilerin beklentileri eklenince; hiç gereği yokken birden türban sorunu diye bir sorun ortaya çıkarıverdi. .

Şehirler de boş arsa ve yaşam alanları azalınca birden varoşların, kenar mahallelerin yani gecekonduların yıkık dökük arsaları fark edildi. TOKİ'lerin katkısı ile bu insanların yaşam alanlarında çok hızlı bir değişim ve dönüşüm başladı.

Artık ne kırsala benzeyen ne de şehirli olabilen toplumsal bir kesim ortaya çıktı. Varsıl ve siyasi iktidar bağlantılı.

İnanç binlerce yıldır insanları, toplulukları ve devletleri birlikte tutan bir unsur olmuştur. 17.YY'dan sonra kapitalizmin gelişmesi 21.YY'da da dönüşmesi ile her kutsal gibi, inanç ile ilgili bütün kutsallar da kapitalizmin ilgi alanına girdi. Değişti. Dönüştü. Ve olması gereken de başka bir şey ortaya çıktı.

Sosyolojik açısından ele alındığında, kırsaldan kentsele bu değişim ve dönüşümün en güzel örneği "türban" ve yeni modern yaşam alanları "TOKİ Konutları/Apartmanlar"dır. Bunlar toplum kesimlerinin bir yüzünü ifade eder.

Şehirlerimize şöyle alıcı bir göz ile bakar isek, bu sözünü ettiğim kesimin, şehirde yaşayan nüfusun büyük çoğunluğunu tutuğunu görürsünüz.

Sağ siyaset bunu özellikle teşvik etmiştir. Son on beş, yirmi yıldır bu teşvikler sayesinde de bilinen ve beklenin aksine bir siyasi tablo ile karşılaşılmakta ve her seçim sonrası yaşanan şaşkınlıklar aylarca sürmektedir.

2017 yılına gelindiğinde, artık Türkiye'de hiç bir şey eskisi gibi değildir. Özellikle siyasilerin hiç atlamaması gereken olay da budur. 7 Hazirandan, 1 Kasıma, 16 Nisan halk oylamasına kadar.

Artık bilinenin aksine günümüzde yeni bir toplum yaratılmıştır. İnancı gereği örtmesi gereken adap yerlerini örten ama vücudunun birçok yerini şeffaflaştıran ve ortaya çıkaran giysiler giyen, parklarda sevdiği ile ele ele dizi dize hatta bazen dudak dudağa olmaktan, görünmekten çekinmeyen erkekli-kadınlı bir kesim ortaya çıkmıştır.

Üstelik bu kesimler, siyasi tercihleri gereği ve siyasilerin de teşvikleri ile iyi bir ekonomik güce de sahip olmuşlardır.

Şehirlerin eğitimli, kültürlü Burjuvazisi artık yaşam alanları şehirleri bu insanlar ile paylaşmak zorundadır. Çünkü bir zamanlar gecekonduda yaşayan bu insanlar, bugünün lüks rezidanslarda yaşamaya başlamışlardır.

Dolayısı ile gelinen bu noktada sevmeyi ve düşünmeyi bir kez daha gözden geçirmeliyiz.

Toplumsal birlik ve beraberlik için; kendimizden saymadığımız ama gittikçe artan ortak paydalarımız, yaşam alanlarımız, iletişim araçlarımız olan bu insanları, sevmeyi bir kez daha iyi düşünmeliyiz!..

Değişim ve dönüşümün bu kadar çok hızlı olduğu günümüzde, ayrışmak yerine birlikteliklerimizi çoğaltmalıyız. Birleşmeli ve ötekileştirmeden uzak durmalıyız. Çünkü günler ötekileştirme, karşıya itme günü değildir. Gün ortak paydalarımızı çoğaltıp, çok olma, çoğalma günüdür.

O yüzden son zamanlarda bir kenara bıraktığımız sevme ve düşünme yeteneklerimizi geliştirmeli ve çoğaltmalıyız.

Çünkü, artık hiç bir şey o eski şey değildir. Ötekileştirdiklerimiz ile bile, ne kadar ortak paydamız olduğunu sevmeye ve düşünmeye başlayınca göreceğiz ve bundan çok mutlu olacağız!..

Sevgi güzellikleri doğurur, düşünme ise bu güzellikleri çoğaltır ve büyütür. Daha iri, daha diri olmak ve güzel bir Türkiye, güzel bir dünya kurmak mümkün!..  O yüzden vakit geçirmeden,

Sevmeye ve düşünmeye başlayalım mı?