Bilimin yaşamın her anında yaşamımızın bir parçası olduğu bir zamanda, HAMASET ile SİYASET yapmak da ne oluyor ki? diye düşünen kaç kişi var bilmem ama, ben böyle "KÖTÜ DÜŞÜNCELER" içerisindeyim.

--Peki siyaset ne ile yapılır:

***Bilgi

***İdeoloji

***Örgüt

***Amaç

***Adanmışlık

***ve de YÜREK ile yapılır.

 

(Konu uzayıp dağılınca "ÖNEMLİ VE YOĞUN" İŞLER"imizden dolayı yazılanları okumadığımızı bildiğimizden kısa tutacağım yazacağımı.)

SİYASET Örgüt ve örgütlülük ile, bir ideoloji etrafında amaç birliği doğrultusunda yapılır.

Yani siyaset yapmak için önce bir AMACINIZIN OLMASI GEREKİR.  Bu amaç, ADANMIŞLIK olabileceği gibi ÇIKARLARınız da olabilir. ADANMIŞLIK, belli bir bilinç düzeyi ve bilgi gerektirir. Bir ideolojinin olması şarttır. TERÖR ÖRGÜTÜ dediğimiz bütün yapıların insan kaynakları/MİLİTANLARI böyle bir adanmışlık bilinci içindedirler. Bilgi ve inanç bir yaşam biçimi olmuştur onlarda.

ÇIKAR konusuna gelince, bir durup iki kere düşünmek gerekecek. Çünkü çıkar her zaman kötü bir şey de değildir; ta ki kişiselleşene kadar. Sosyal sınıflar açısından bakıldığında, sınıf bilinci olanlar, kişisel çıkarlardan önce, SINIFININ ÇIKARLARINI düşünürler. Çünkü, toplumsal olarak aynı sınıf/toplumsal katmanda yer alanların çıkarları da birdir zaten. Bir yerde örgütlenen işçilerin sendikal faaliyetleri bu çıkar birliğinden kaynaklanır. Bu da kötü bir şey değildir. Ama çıkarların KİŞİSELLEŞMESİ, menfaate dönüşmesi ayrışmayı ve sömürüyü gerektirir. SARI SENDİKAcılık da böyle bir durumun sonucudur. ÖRGÜT/TEŞKİLAT, belli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insanlardan oluşan yapıdır. Bir örgüt fiziki yapıları ile birlikte, insan, ideoloji, ilke ve amaç/hedeflerden oluşur. ÖRGÜTLERİN BAŞARILARI DA, bu ideolojileri, hedefleri, amaçları ile bu yapı içinde yer alanların beklentilerinin ÖRTÜŞMESİ ile oluşur. Yani örgütün hedefleri ile çalışanlarının hedeflerinin aynı olmaması, örgütlerin başarısızlığını getirir. Bir örgüt çalışanı, başka bir örgüt yapısına su taşıyor ise, örgüt ile, çalışanın AMAÇ BİRLİĞİnden söz edilemez. Ve burada da örgütsel bir başarı olamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ki dört partiyi bu açıdan değerlendirir isek, ortaya enteresan bir sonuç çıkar. İsim vermeye gerek görmüyorum, ama ortaya çıkan sonuçlar yeteri kadar durumu da tanımlayacağı düşünüyorum. Seçim süreçlerine bakacak olur isek, hangi partinin gerçekten iktidar olmak istediğini, yöneticilerinin seçmenlerini buna inandırmak için nasıl kararlılık sergilediklerine bakmamız yeter. Maraton yarışlarını bilirsiniz. Kilometrelerce koşulur. Aslında yarışın favorileri bellidir. Ama yarış uzun olduğundan, bu favorilerin motivasyonlarını yükseltmek için, dönem dönem/etap etap ortaya birileri çıkar ve bu favori yarışmacılar ile koşarak onları motive eder ki yarışın temposu düşmesin diye. Bu temponun yükselmesi için sahaya inen kişilere TAVŞAN ADAY denilir.

Siyaset içinde tavşan aday değil isek, iktidar adayı olmak gerekir. Ama demokrasi bir maç değil bir süreçtir. Ve bu sürece ilkeler, örgüt yapısı ve çalışan ve yöneticilerin aynı hedefe kitlenerek dahil olunur; BAŞARI da bunun sonucun da gelir.

Partilerin önünde her ne kadar 4 yıl var imiş gibi ise de, aslında yeni bir seçime 3 yıl kalmıştır. Zaman da SU GİBİ AKAN bir şeydir.

SİYASİ PARTİLER, İLKELERİ DOĞRULTUSUNDA YAPILANDIRILIP, YÖNETİCİ VE SEÇMENİNİ AYNI AMAÇ DOĞRULTUSUNDA EĞİTMEDİĞİ SÜRECE, BAŞARI MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Çünkü başarı tesadüfü bir şey değildir.

BAŞARI BİLGİ, ÖZVERİ VE EMEK İSTER!..